Ahmed Gazali'nin "Senin gönlün daima meshur ve müsahhardır" satırının kıyısına çıkamadan karşımda buldum "meskun/medfun" takımadasını, aylardır görüp görüp kapattığım "açık kapı" fotoğrafı yüzünden, "Hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan"...
Kaçırdığım trenlerin istasyonları dahi yıkıldıktan sonra aklım başıma gelir.
Yalan dünyanın "meskun" mahallindeki kimi sarı kimi yeşil yaprağın, makberinde "medfun" durmaya dönmesinin fotoğrafıdır bu, fizik ve kimya ile felsefe ve ilahiyatın harp meydanı...
Tek yönlü "açık kapı".
Formu buseliktir...
Leyla'dan Mevla'ya geçiş kapısı.
Alınlık taşlarının kararmasına bakmayın, içerideki "hazire" aslında tam bir "hazine", alnı ak mücevherler saklı...
Bu devirde ne nasibimiz olur ne de kısmetimiz, şeytan taşlamaktan koptu kollarımız/kurudu dilimiz "namussuza, halden bilmeze, kahpe yalana" meydan okumaktan çünkü, dövüşmek ibadet oldu.
Bayrami'ye selam olsun...
Melami'ye selam olsun.
Dimdik, beyaz, şiir heybetinde bir mezar taşı altına sığınabilmekte tüm meziyet...
Teslim olmamak yel değirmenlerine.
Elbette "diyalektik" harici ne bir anahtar ne de çilingir var...
"Açık kapı" kilidini açmak için.
(Görünen mezar taşının sahibi Kastamonu'nun ilk mebuslarından "Hacı Mustafa Bey" kuvvetli ihtimal...
Rahmet ola.)
Not: Melih (Kuyulu) kardeşim eli boş gelmez “ekmek tekkeme” sağ olsun, ya dergi ya kitap ya belge, bilgi hamalıdır daim dışarıdan içre…
Son gelişinde Hamdi Nalbant’ın “Milli Mücadele’de Kastamonu’da Din Adamları” isimli kitabını getirdi.
Kitap olsun da ne olursa olsun yine gelsin...
“Başım dönüyor” her kitapla ilk el sıkıştığımda.
Fotokopiden çıkmış “kopya” olsa olsa adına "mutluluk" denilen, aslı astarı yok, bitimli…
“Bahtiyarlık” ise başka bir şey; asıl/asil, süresiz.
"Adı Bahtiyar"...
Yatar aslanın midesinde.
Okuyan kaldı mı günümüz yalan dünyasında…
Yazar'a cümleten rahmet ola, mum neylesin, güneş ile arasan nafile.
Neden bu kitabı getirdi Melih?...
Kurtuluş Savaşı’na Kastamonu’nun dahil olmasındaki “determinist” (gerekirci) etki kadar “volontarist” (iradi) etkiyi de daim göz önünde bulundurmamdan ve volontarist cephenin kurmayları arasında Müslüman inanç önderlerini öndekilerden saymamdan dolayı getirmiş olmalı.
Müslüman inanç önderleri Kuvayi Milliye safında durmasaydı o vakit, vatanın istiklal ve istikbaline giden yol epey bir uçurum kıyılarından geçerdi, tarihi elbette kahramanlar değil maddi koşullar vücuda getirse de…
Zordu güneşli güzel günleri görmemiz.
Vaktin inanç/düşünce okulu tarikatlara/tekkelere/dergahlara günümüzde ağzını doldura doldura tüm kinini kusan fikir sahibi olmadan bilgi sahibi olanlar ne anlar ne de bilir somut koşulların somut tahlilini yapmayı…
Bağımsız vatanı sosyal demokrat leylekler getirdi çünkü!
Kitap sıralamış bir güzel Milli Mücadele kavgasında Kuvayi Milliye safındaki Kastamonulu vatanperver Müslüman inanç önderlerini bir bir…
“Şemsizade Şeyh Ahmet Ziyaeddin Efendi, Müftü Osman Nuri Efendi, Şeyh Ata Efendi, Mehmet Amiş Çelebi, Tahir Amil Çelebi, Şeyh Bahaaddin Efendi, Şemsizade Ahmet Şükrü Efendi, Çörekçizade Mehmet Emin Efendi, Sofuzade Mehmet Tevfik Efendi, Hacı Mümin Efendi, Ali Hilmi Efendi, Müderriszade Zühdü Efendi, Kazzezzade Mehmet Emin Efendi, Tabanalizade Mehmed Muhlis Efendi, Kethüdazade Mehmed Muhlis Efendi, Şişmanzade Mehmed Fevzi Efendi, Mehmet Arif Efendi, Hafız Abdullah Efendi, Salih Zühdü Efendi, Ahmet Hamdi Efendi, Kayyım Ahmed Efendi, Bahaeddin Efendi, Mehmed Emin Efendi, Hasan Tahsin Efendi, Mehmed Rüşdü Efendi”.
(Sofuzade Mehmet Tevfik Efendi’ye “şerh” koymadan edemem ama, Mondros’un ertesinde saf değiştirerek “doğru yolu” bulması öncesinde “Zafer” gazetesindeki hezeyanlarını temize çeker mi bilmem, kitabın yazarı beyaz sayfa açmış…
Bendeki sayfası “gri” ne yalan söyleyeyim.)
Kurutuluş Savaşı’nın kendine özgü koşullarını bilmeden, Anadolu’da mayalanan kadim “ruhu”, diğer bir deyişle irfanı tanımadan, diğer coğrafyaların ulusal kurtuluş mücadelelerindeki şemayı tastamam uygulamak yanlışın daniskası…
Tarih; toptan değildir, perakendedir.
Her toplumun tarihi birbirine benzemez somut koşullar içermesi gereği farklı yollar ve yolcular/yoldaşlar kapsar...
Olanı olduğu haliyle yorumlamak bilimsel namustur.
Müslüman inanç önderleri olmasaydı...
Biz olmazdık bugün.