30 Ağustos 2017 Tören geçişinde adeta bastığı yeri sallayan Albayıma yazdığım yazı…

“6 Eylül 2022 tarihinde Türkiye’de en yaşlı gazi unvanına sahip, Kore ve Kıbrıs gazisi Emekli Albay Ali Cesuroğlu, komutanımızı 99 yaşında kaybettik.

Muharip Gaziler Derneği Kastamonu Şube Başkanı Emekli Albay Ali Cesuroğlu Kore ve Kıbrıs savaşlarında görev alan ve Türkiye’de yaşayan en yaşlı gazi unvanına sahipti.”

30 Ağustos 20217 Zafer Bayramı tören geçidini izliyoruz.

Hava sıcak.

Protokol yerini almış,

Birden Gaziler uzaktan görünüyorlar.

Her biri askerliğinin ilk günkü heyecanıyla yürüyorlar.

Başlarında bir komutan, protokol ününe gelince tören yürüyüşüne geçiyor. O nasıl bir yürüyüştür. İzleyenler gibi ben de parmak ısırıyorum bu karizmaya.

Albayımın peşinden gidip tören bitiminde eline sarılıyorum.

İşte bu yazının konusu, merhum Albayımla yaptığım o gün ki sohbetten bana kalan en kıymetli hatıradır.

Merhum Gazi Albayımın aziz hatırası önünde saygı ile eğiliyor onun nezdinde tüm gazilerimize şükranlarımı sunuyor sağlıklı mutlu huzurlu uzun ömür diliyor,

Bu toprakları bize yurt yapmak için kanlarını döken, canlarını hiç düşünmeden veren Aziz şehitlerimizi de saygı, şükran ve minnet duygularıyla bu vesileyle bir kez daha anıyorum.

Cebrail Keleş Köşe (10)-4

ATATÜRK’ÜN 4 KİTABI ve İKİ ELMA ÇEKİRDEĞİ BENİ HÂKİM ALBAY YAPTI…

Türkiye’nin hayattaki en yaşlı Kıbrıs Gazisi,

Hem Kıbrıs’ta Hem Kore’de savaşan en yaşlı gazimiz, 

Abdurrahman paşa lisesinin yaşayan en eski mezunu.

Türkiye Muharip Gaziler Derneği (TÜMGAZİDER) Kastamonu Şubesi Başkanı Emekli Hâkim Albay Ali Cesuroğlu’ndan söz ediyoruz.

Kastamonu’muzun yaşayan bir tarihi olan “94 yaşındaki delikanlı” 30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerinde arkasındaki kahraman gazileriyle geçit töreninde öyle bir yürüdü ki yer sallandı âdeta. Albayımızın merasim yürüyüşü görenlere parmak ısırttı.

Tören sonrası koşa koşa yanına gidip bayramını kutlayıp elini öptüm.

- Albayım bu gün sizi izlerken gözlerim yaşardı, Allah sizi ve sizin gibi kahraman gazilerimize daha nice uzun ömürler versin başımızdan eksik etmesin dedim.

Albayım çok mütevazıdır, beni de pek sever sağ olsun, gel bir çay içelim diyerek Jandarma’nın gazinosuna davet etti.

Albayımla birlikte olmak her zaman bana mutluluk vermiştir. Davetini sevinerek kabul ettim. İyi ki de etmişim.

İki elma çekirdeği,4 kitap ve İhsan Ozanoğlu…

Albayımla bir çay içimi sohbet ederken işte o an harika bir anekdot anlatmaya başlıyor.

Yıl 1931 ya da 32 Kastamonu merkez Çavundur köyündeyiz, yedi ya da sekiz yaşlarındayım. İlkokul ikiye gidiyorum. Hocamız da İhsan Ozanoğlu. Okumayı yeni öğrenmişim.

1930’lu yıllar Cumhuriyet yeni ilan edilmiş, Atatürk henüz hayatta.

Sonbahar günleriydi annem beni de aldı komşuya muhtarın evine oturmaya gitti. Dört beş kadın bir odada konuşmaya başladılar,

Ben yalnız bir odadayım, canım sıkıldı dolaşmaya başladım. Rafın birinde gözüm bir şeye takıldı. Dört tane kitap gördüm.

-Tavukçuluk

-Hayvancılık,

-Meyvecilik

-Fidancılık

O kadar hoşuma gitti ki. Hemen alıp okumaya başladım. Biraz sonra evin sahibi köyün muhtarı Cengiz Bahçacı’nın dedesinin, babası Ali Bahçacı içeri girdi, hemen sordum.

-Ali emmi bu kitapları bana verir misin?

-Alıver nedeyim ben, zaten Hükümet yollamış ama bende okuma yazma yok.

“Düşünün sene 1931-32 Yılları, Cumhuriyetin ilanının üstünden daha 7-8 yıl geçmiş. Atatürk o kitapları yazdırıyor, bastırıyor ve Kastamonu’nun çavundur köyü de dâhil tüm köylere kadar dağıttırıyor. O kitap ki bir köy çocuğunun tüm kaderini değiştiriyor.”

Neyse ben o kitapları aldım getirdim evime okumaya başladım. Bütün kış okudum. Özellikle Meyvecilik-fidancılık kitabı çok hoşuma gitti.

Cebrail Keleş Köşe (7)-3

Elma fidesiyle değişen kader.

Bahar geldi hayvanları kırda otlatıyoruz. Zaten toplamda İki öküz bir ineğimiz var. Öğleye kadar kırda öğleden sonra ırmak kenarında tarlalarımızın kenarında otlatıyoruz.

İnekler kıyılarda otlayıp ben de onların peşlerinde gezelerken, birden bir baktım yeni bitmiş ekinlerin arasından iki küçük yaprağıyla minik bir elma fidanı hemen söküp aldım.

Az ileride bir daha buldum. Onu da aldım, kafamda okuduğum o kitap ve bilgiler var. Bir iki derken on kadar fidan alıp babamın da onayı ile bahçeye diktim.

Artık hem hayvan güdüp hem de dönüşte elimde birçok fidanla dönüyordum o sene yaklaşık 300 adet elma fidanı dikmiştim.

Ertesi yıl sonbaharda baktım ki ekşi gö  (yeşil) elmayı kesip parçalıyorlar ezip eğşi yapıyorlar. Elmaların çekirdeklerini atıyorlar. Ben de anneme söyledim o çekirdekleri bana biriktirip verdi.

O çekirdekleri ektik. Fide olarak çıkınca kitapta okuduğum gibi aralarında 50 cm olacak şekilde 10 dönüm kadar tarlaya ektik.

Amasya elması ve hüryemez ektik zamanlar onlar revaçtaydı.

Bir fideden 120 bin fideye…

Bir gün merak edip tarlanın bir kenarında kaç fide olduğunu saydım, sonra diğer kenarını saydım. Çarptım ortaya çıkan rakam tam tamına 120 bin küsur fidandı.

Satmaya başladık. Onun parasıyla At arabası aldık. Pazarlarda satmaya başladıktan Tosya’dan, Boyabat’tan hatta Niğde’den gelip fidan almaya başladılar.

Vilayet duymuş Gölköy’deki fidanlık yetkilileri gelip incelemede bulundular.

Mesela ağaçlarda yeşil bit olur, onun ilacı Arap sabunudur. Göz biti vardı İno denir. Hiç unutmamışım kitaptaki bilgiler kafama öylesine yer etmiş ki bugün bile aklımda.

Sonrasında 30 bin fidan daha yetiştirdik.

Okumaya Kastamonu’ya gidince ya Ahmet’in Mehmet’in yanında rica minnet kalıyordum ya da fakirlerin pansiyonu olan rehabilitasyon merkezinde kalıyordum.

O zaman 250 TL idi lisenin yatılı ücreti.

120 bin fidanın parası gelince ben artık bayağı bir paralı kişi olmuştum. Lisenin yatılı parasını ödeyip çok rahat okumaya devam edebildim.

-Yani sizin Albaylığa kadar uzanan o tahsil hayatınızın temelinde o iki küçük elma fidesi var diyebilir miyiz?

- Evet, ama şunu da ekleyebiliriz, İhsan Ozanoğlu beni köyde 3 yıl okuttu, sonra eliyle getirip İsfendiyar İlkokuluna yazdırdı.

Cebrail Keleş Köşe (13)-1

Bu nedir biliyor musun bu “Beyaz Zambaklar” kitabında anlatılanların Türkiye versiyonudur.

“Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Mustafa Kemal Atatürk zamanında Türkçeye ilk kez çevrildi. Atatürk, kitabı okuduğunda bu destansı başarıya tek kelimeyle hayran olmuştu. Derhal kitabın ülkedeki okulların, özellikle askeri okulların müfredatına dahil edilmesini emretti. Türk askerleri ülkelerindeki “yaşamı yenilemek” için mutlaka bu kitabı okumalıydılar

Bu kitap tüm yoksulluğa, imkansızlıklara ve elverişsiz doğa koşullarına rağmen, bir avuç aydının önderliğinde; askerlerden din adamlarına, profesörlerden öğretmenlere, doktorlardan işadamlarına kadar, her meslekten insanın omuz omuza bir dayanışma sergileyerek, Finlandiya’yı, ülkelerini geri kalmışlıktan kurtarmak için nasıl büyük bir mücadele verdiklerini, tüm insanlığa örnek olacak biçimde gözler önüne sermektedir...”

Cebrail Keleş Köşe (3)-3

Yıl 2024 Şehitler, Gaziler diyarı Kastamonu

Bizim memleket, Kastamonu. Tarihin her devresinde adı kahramanlarla anılan memleketimiz. Her evde bir destan kahramanının yaşadığı yer.

Kiminin hikâyesi hiç bilinmeden tarihin tozlu yapraklarına sonsuza kadar gömülüp gidiyor. Bazen de dilden dile anlatılan öyküler sayesinde günümüze kadar geliyor.

Bir Zafer Bayramında o kahramanlardan birinin öyküsünü dinledim.

Elim erdiğince, kalemim yazdığınca, objektifim yettiğince çekip paylaştım.

Yıl 2024 artık Albayım yok.

Ama aziz hatırası bu yazı durdukça yaşayacaktır.

Mekânın cennet olsun, albayım, komutanım.

16 Eylül 2024-Kastamonu

Cebrail Keleş- Balıkçı Şef