Kastamonu/Küre

Ormanlarla çevrili bir vadinin yamacına kurulmuş bakırın başkenti.

Yüzlerce belki de binlerce yıldır yer hem altında bulunan madeniyle, hem de toprak üstünde yaşayan insanıyla yaşadığı coğrafyaya değer katan bir yer olmuş.

Bu maden öylesine kıymet vermiş ki bu coğrafyaya. İlk çağlardan bu yana Gotlar, Etiler, Dorlar, Paflagonyalılar Kimmerler, Lidyalılar, İranlılar, Kapadokyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Danişmendliler, Çobanlılar, Pervaneliler, Candaroğulları, Osmanlılar ve Cumhuriyetimizin belli başlı tüm eserlerinde yer almış.

Kimi zaman bir ilk çağ insanının baltasında, belki bir Romalının evindeki vazoda, ya da Türk beylerin otağlarında ve de en önemlisi İstanbul’u fetheden topların içinde Küre bakırı olarak yer almış.

Küre aynı zamanda Denizle iç kesimlere giden yolların kavşağı, başlangıç noktası olarak özellikle İstiklal Savaşı sırasında İnebolu’dan yola çıkan silah ve mühimmatın önemli bir durağı olmuş.

İpsine kayasının ardından çağıldayarak gürül gürül akan Karadona çayı, Ersizlerdere kanyonun içinden çıktığında yorgundur. Biraz dinlenip aşağı doğru akarken sol yanından kızıl bir renkle akan Küre çayıyla karşılaşır.

İki kardeş girer kol kola Karacehennem Boğazına oradan da denize doğru koşar adım devam ederler. Tam kavuştukları yere yapılan köprüye de en uygun ismi vermişler.

İki Çay Köprüsü.

Bundan 15 yıl kadar önceydi.

Şimdi merhum olan Ayhan Yücel o günlerde bu köprüde geçen bir destanı anlatmıştı bana.

Dilimin döndüğünce ben de aktarmaya çalışmıştım.

Bu benim değil Küre’li isimsiz kahramanların yazdığı bir destandır.

1300/1884 yılında Küre Cami kebir mahallesinde bir bebek dünyaya gelir adını İsmail Hamdi koyarlar.

O İsmail ki İbrahim peygamberin Allaha kurban olarak adadığı en sevgili oğlunun adıdır. Ailesi de İsmail’i vatanına kurban olsun diye adamıştır belli ki.

Doğanlar büyür, büyüyen İsmail bilmez ki dünyanın en karmaşık dönemine denk gelmiştir. Adını duyduğu, hiç bilmediği görmediği yerlerde savaşlar başlamıştır. Hiç işgal görmeyen, görmeyecek memlekette yaşamasına rağmen en fazla şehit, gazi veren kahramanlar, şehitler, gaziler diyarının çocuğudur.

Atası, babası, dedesi gibi o da zamanı gelince asker olur.

O cephe senin bu cephe benim savaştan savaşa koşar.

Gösterdiği yararlıklar sonucu hem gazi, hem de rütbe sahibi olur.

Derken o büyük savaş İstiklal savaşı başlar.

Koca Gazi ne kadar istese de yollamazlar cepheye, sen bize burada lazımsın derler.

Küreli olması dolayısı ile Üsteğmen rütbesi ile Küre Askerlik Şube Başkan vekilliğinde görevlendirilir.

Sonrasında savaş biter ve Cumhuriyet ilan edilir ve Koca Gazi emekli olur.

1963 yılında vefat eder ve Küre’de askeri törenle gömülür.

Yaşadığı dönemde çok büyük olaylara daha da önemlisi tarihe tanıklık eder.

Tarihi yazanların arasında yer alır.

Bir kahramanın adını taşıyan torunları İsmail Hamdi ve Bünyamin Berberoğlu ziyaretime geldiler.

Küreyi o çılgın Türk Koca Gaziyi Üsteğmeni konuştuk.

Savaş zamanı uçarcasına cepheden cepheye atılan yiğit askerin fotoğrafını getirdiler. Bir de gururla taşıdıkları gözü gibi korudukları İstiklal Madalyasını.

Şimdi biz susalım tarih konuşsun.

Buyurun bir milletin istiklalinin Çılgın Türklerin destanı.

İki Çayın, Ersizler dere’nin Çılgın Türkleri…

“-Deniz yolu ile İnebolu’ya gelen topları Kazım Karabekir Paşa Bulgaristan’dan aldırmıştır.

İnebolu’ya gelen toplar Dokuz parmak lakabı ile anılan Seydilerli Mehmet Çavuşa önce Kastamonu ondan sonra da Ankara’ya ulaştırmak üzere teslim edilmiştir.

Topları katırlara koşarak İstiklal yoluna çıkan Topçu Mehmet Çavuş Küre iki çay köprüsüne geldiğinde ahşap köprü çatırdı sesi ile çökmeye başlar.(Şimdiki köprü sonradan İtalyanlar tarafından yapılmıştır)

Mehmet Çavuş mahirane müdahalelerle topların ve katırların çaya düşmesini engeller.

Köprünün kırıldığı haberi Üsteğmen Berberoğlu’na ulaştırılır.

Bu haberi olan Berberoğlu; şifreli telgrafla durumu Ankara’ya bildirir.

Ankara’dan gelen emirde,

–her ne pahasına olursa olsun o topların sevkiyatının yapılmalıdır yazılıdır.

Bu emri alan Üsteğmen atına binerek İki Çay Köprüsüne gider. Kağnı kolu sorumlusu Çavuşa sorar,

- Bu topları karşıya geçirmenin imkânı yok mudur?

Mehmet Çavuş’da çayda su çok yükselmiş ve toplar ağır bu şekilde karşıya geçmemiz imkânsız ancak topların namlularını sökerek, katırların ağırlıklarını azaltıp karşıya geçirebilirim. O arada siz de köprüyü tahkim ederseniz. Daha sonrasında kağnıları geçirip öte tarafta topları tekrar monte ederiz der.

Üsteğmen Berberoğlu bu öneriyi makul bulur.

Atıyla civar evleri köyleri dolaşır, ancak köylerde yetişkin erkekler delikanlılardan kimse yoktur. Çünkü hepsi cephede savaşa gitmiştir. Geride sadece yaşlılar, kadınlar ve çocuklardan başka kimse yoktur.

Eski adı Dereköy şimdiki adı Ersizler olan köy ve civarından kim varsa koşar gelir. İşte o destan bu köprübaşında yazılmaya başlanır. Kadınlar, çocuklar, yaşlı köylüler elde testere, hızar, kazma ile koşar gelirler. Buldukları her türlü araç gereç ekipmanlarla ağaçlar kesilip,  biçilir. Gaz lambaların ışığında sabaha kadar çalışırlar.

Köprüye bir geçiş verilmiştir.

Toplar sökülmüş katırlara yüklenen iki parça toplar güvenle karşıya geçirilmiştir.

Sabahleyin Mehmet çavuş katırlarıyla birlikte Kastamonu/Kışlaya doğru yola çıkmıştır.

Son katırın da köprüden geçmesini seyreden Üsteğmen İsmail Hamdi Berberoğlu atına atlayıp şubeye gider ve

– Köprü onarılıp sahra topları yola çıkmıştır arz olunur, telgrafını çeker.

Bunları bana 15 yıl önce anlatan Ayhan yücel artık yok. Kendisinin gençliği bu gazilerin arasında geçmiş. En azından sözlü tarihle bize aktarmayı başarmış. Kendisini rahmet ve minnetle anıyorum.

Şimdi yaşayan gazi kalmadığı gibi onlardan duyduklarını anlatacak kişi sayısı bile çok az.

Aileleri dâhil kimse hatırlamıyor bile bu kahramanların destanını.

Toprağı sıksan şüheda fışkıracak…

Kastamonu, gaziler şehitler diyarı.

Dün olduğu gibi bugün de aynı. Kırsal kesimde nereye gidersem gideyim gözüm mezarlıklara takılır. En uzak dağ köylerinde bile mutlaka bir bayrak dalgalanır, bir şehit mezarı görürüm.

Hangi köyde kimle konuşsam bana bir gazi, şehit öyküsü anlatılır.

Ayhan Yücel hocamız şanslı biriydi çünkü Küre’li Gazilerin Yemen’de, Rusya’da, Çanakkale’de, Kurtuluş savaşında yaşadıklarını, esarete düşenlerin anılarını, on iki yıl askerlik yapan kişilerin hatıralarını bizzat dinlemişti.

Keşke bunları uzun uzun anlattırabilseydim ve hepsini kayda alma imkânım olsaydı. Bunun için başta kendime çok kızıyorum.

Anlattıklarından aklımda kalan birkaç not;

Kastamonulu meçhul kahramanlardan…

Dedik ya her evde her köyde her hanede bir kahraman vardır. Çoğu zaman adını bilmediğimiz bir yerlerde unutulan kahramanlardır. Bu gerçek kahramanları çoğumuz tanımaz bilmez, onların pelerini yoktur.

Her birinin öyküsü bir film, dizi, roman, şiir, hikâye olacak güzelliktedir.

İşte bir kaçı;

Türk-Rus savaşında bir bölükten iki kişi kalıncaya kadar savaşırlar. Çare kalmayınca esir düşerler.  Sibirya’da yıllarca maden ocaklarında çalıştırılırlar, Bir yolunu bulup kaçan ve yurduna gelen bu askerler ne yapar. Yok, böyle bir vatan sevgisi ikisi de hiç gözünü kırpmadan Kurtuluş savaşına katılır.

Bir başkası ise Yemende esir düşer ingilize, Hindistan’a esir kampına yollarlar.

Nil nehri kenarında kutembara esir kampında yıllarca kalan vardır.

Aslında daha neler neler vardır ama gaziler, kahramanlar anılarını anlatmaktan sıkılırlarmış, soranlara da demezlermiş bir şey.

Sadece kendi aralarında ya da çok sevdikleri birine dost sohbetinde çok sıradan bir şeymiş gibi üç beş şey o da bölük pörçük anılarını paylaşırlarmış.

En fazla da madalya ya da maaş konusu açıldığında çok kızarlarmış,

-Biz bu savaşa madalya ya da maaş için gitmedik, Allah için millet için vatan için odada bulunan çocukları göstererek bunların geleceği için savaştık derlermiş.

Gazilerimiz kalmadı, onlardan dinleyip aktaranlar da artık yok.

Geride sadece kırık dökük birkaç anı kaldı.

Onu da anlatacak kişi sayısı bilen sayısı o kadar az ki.

Ersizlerdere kahramanlarına…

Küre’nin istiklal savaşındaki yeri, tarihi yazılırken Koca Gazi Üsteğmen İsmail Hamdi Berberoğlu’nu dokuz parmak lakaplı Seydilerli Mehmet Çavuş’u İki çay köprüsünde yağmur altında gece boyunca elde keser, testere, hızar çalışan Dere köy’lü (Ersizler dere’li) kadınların, çocukların yazdıkları destan muhakkak yer almalıdır.

Bir hayalim var…

Benim yıllardır gittiğim memleketimin her yöresinde duyduğum, yazdığım kahramanların öykülerini bir kitapta toplayabilmek.

Kim bilir belki bir gün…

O hayal gerçek olur.

8 Kasım 2023-Kastamonu

Cebrail Keleş/Balıkçı Şef