Kastamonu Üniversitesi

Avrupa mevcut zenginliğini neye borçludur? Girişimcilik, yenilik, kaşifler falan işin hikaye kısmıdır. Gerçek ise haydutluk, soygun, sömürgecilik, ihanet dörtlüsünden oluşmaktadır. Kristof Kolomb, Macellan, Vasco De Gama gibi isimler maceracı denizciler değil, eli kanlı korsanlardı. Bu korsanların açtığı yoldan giden diğerleri de Afrika, Asya, Amerika gibi kıtaları sömürmüş ve bu sömürüyle zengin olmuşlardır. Bu zenginliğin altında milyonlarca masum kişinin cesedi bulunmaktadır.

Avrupa ve ABD’nin önceliği yeni kaynaklar bulmak ve onların üzerine konmak ve sömürmek üzerine kuruludur. Bu sömürü için kimi zaman IMF, Dünya Bankası gibi kurumlar kullanılır, kimi zaman gaflet dalalet ve hıyanet içerisindeki kişiler kullanılır. Bazen “Özgürlük Getireceğiz” bazen “Demokrasi getireceğiz” derler ama onlar için önemli olan sömürü düzenleri için uygun yönetimlerin iş başında olmasıdır. Irak, Libya, Suriye hangisine demokrasi geldi? Gelen sadece batılı petrol firmaları oldu. Yönetimler istikrarsız ve güçsüz olmalıdır, baştakiler işbirlikçi olmalıdır. Eğer Batı medyası birini yeriyorsa, eleştiriyorsa o kişi ülkesi için doğru olan kişidir.

Son zamanlarda Avrupa ve ABD gözünü iki yere çevirdi. Birincisi; petrol ve doğalgaz rezervi ile öne çıkan Doğu Akdeniz’dir. ABD Jeoloji araştırmaları kurumu 2010 yılında Doğu Akdeniz ile ilgili yayınladığı rapora göre 1.7 milyar varil petrol ve 3.5 trilyon metreküp doğalgaz rezervi olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca 1.5 trilyon dolar değerinde hidrokarbon yatakları olduğunu da ekleyelim. Burası Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacını karşılayabilecek bir kaynaktır ve Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında daha da önem kazanmıştır. Ancak Avrupa tabi ki burada doğalgaz ve petrol kaynaklarını Türkiye, Suriye, Mısır, Libya, Lübnan gibi ülkelerle paylaşmak istemiyor. Bu kaynakların tümüne çökmek istiyor. Nil, Herodot, Afrodit ve Levant havzalarında olan rezervler dışında Girne, Mersin, İskenderun, Antalya havzalarında da önemli rezervler var ki bunlarda tartışma yok, Türkiye’ye ait.

Burada Avrupa’nın önünde duran en büyük engel ise Mavi Vatan’a sahip çıkmak isteyen Türkiye’dir. Avrupa ise bu kaynaklara çökmenin planını Yunanistan üzerinden yapmayı planlamaktadır. Akdeniz’in adeta yarısını Yunanistan’a aitmiş gibi gösteren garip ve akla, mantığa, bilime, hakkaniyete aykırı haritalar ve tezler ileri sürülmektedir.

Yunanistan bu tezlerini savunurken arkasında tüm Avrupa’nın desteğini bulmaktadır. En başta ise Afrika’da Türkiye’nin artan nüfuzundan giderek daha fazla rahatsız olan Fransa yer almaktadır. Fransa hatta bu amaçla Doğu Akdeniz’e savaş gemilerini gönderme cüretini bile bulmuştur. Ancak yolda bu savaş gemilerinin üzerinde binlerce İHA ve SİHA ile karşılaşmış ve aynı anda manuel telsiz bağlantısı bile kuramayınca Fransa’da yapmaları gereken işler akıllarına gelmiş ve geri dönmüşlerdir. Ama Fransızlar, Yunanlılar, iç ve dışarıda ne kadar düşmanımız varsa şunu bilsinler! Bu daha başlangıç, daha fragman… Yükselen Türkiye onların başına daha çok iş açacak.

Doğu Akdeniz ve Mavi vatan sadece barındırdığı doğalgaz ve petrol nedeniyle önemli değil aynı zamanda Katar, İsrail, BAE gibi ülkelerden Avrupa’ya gelecek olan doğalgaz boru hatları için de önemli. Eğer Yunanistan’ın tezleri kabul edilirse boru hatları Türk deniz sularından geçmeyecek ve Türkiye’nin söz hakkı olmayacak. Tabi ekonomik çıkarımız da olmayacak. Dik duran ama diklenmeyen, kazan-kazan ilkesine göre diğer partnerlerini de düşünen ilkeli dış politikamızı sürdürmemiz durumunda sadece ekonomik çıkarlarımız olmayacak ve KKTC de tanınacaktır.

Avrupa ve ABD’nin gözünü çevirdiği ikinci nokta ise Afrika’dır. Dünyanın en zengin altın, elmas, kobalt ve uranyum madenleri Afrika’da bulunuyor. Afrika kıtasının kaynakları sadece madenler ve minerallerle de sınırlı değil. Dünyanın en verimli tarım arazileri (kakao, vanilya, çay, kahve, muz, ananas, mango, pamuk, kauçuk), en zengin balık rezervlerine sahip denizleri de Afrika kıtasında bulunuyor. Zengin kaynaklara sahip olan kıta uzun süredir Avrupa ve ABD tarafından sömürülmüştür. İkinci Dünya Savaşı sonrasında bu ülkelerin bağımsızlıklarını kazanması durumu çok fazla değiştirmemiş ve Batı, bu zengin kıtayı sömürmeye devam etmiştir. Afrika ülkelerinin kaynaklarının çoğu Batı ülkeleri firmalarının elindedir ve Afrika halkı büyük fakirlik çekmeye devam etmektedir. 2000’li yıllardan itibaren ise Çin’in devreye girmesi, Afrika ülkeleri ile ticaret ilişkilerini geliştirmesi Avrupa’yı rahatsız etmiştir. Çin bu süreçte Afrika ülkelerini borç sarmalına almıştır. Günümüzde de Türkiye’nin Afrika ülkeleri ile gelişen ilişkileri onları rahatsız etmektedir. Karabük üniversitesi bile çok sayıda ÇAD’lı ve Afrikalı öğrenciyi üniversitede misafir etmektedir. Karabük gibi çok sayıda Türk üniversitesi Afrikalı öğrencilerin eğitilmesine ve dolayısıyla kalkınmasına katkıda bulunmaktadır. Türk üniversitelerinde eğitim görüp Afrika’da bakanlık yapmakta olan çok sayıda kişi bulunmaktadır. Daha önce Avrupalıların hoşlarına gitmeyen yönetimlerin ülkelerinde rahatlıkla askeri darbe yapılabiliyor veya terör faaliyetleri yürütülebiliyordu. Ancak Türk savunma sanayi bu denklemi bozdu. Bugün Türk savunma sanayinin en önemli müşterileri arasında Afrika ülkeleri bulunmaktadır. Artık darbe yaptırmak, terör örgütleri kurmak o kadar kolay değil çünkü Türkler mekana geri geldi. İşler artık Avrupa için o kadar kolay değil, yok öyle yağma.