Elbet bir gün buluşacağız…


Kastamonu’dan kuzeye doğru gidiyorum, dağları geçitler çıkıyor yoluma. Aradan dereden bir yol bulup inmeye başlarken ufukta artık mor dağlar değil belli belirsiz dümdüz bir mavi çizgi görünüyor.

Gitgide büyüyor.

Yeşil denizin bittiği yer ile mavi denizin arasına beyaz bir çizgi çekilmiş.

Adına plaj, sahil, kıyı ne derlerse desinler.

Benim için sözün, sesin, karanın bittiği yerdir.

Müzik notaları arasındaki “es” gibidir.

Burada durulur.

Nefes alınır, dinlenir, düşünülür, bakılır.

Bir türkü gelir dile “Hey gidi Karadeniz” diye başlayan.

Dalgalara kulak ver, dinle bak Sait Faik Abasıyanık dizelerini kıyıya getirmiş.
Balıkların yüzdüğünü duyarım
Dinlerim yosunların konuştuğunu
midyelerin ağladığını.

Yeşille mavinin kavuşamadığı yerler…

Denize küs, dağlara sevdalı bir fotoğrafçı kıyıda bekler, uzaklardan bir gemi geçip gider. Günbatımında bir anlığına güneşe dokunur, bundan ne güneşin ne de geminin haberi olur.

Karadeniz Sahillerinde bir tur…

Ben kendimi çok şanslı hissediyorum. Sahillerimizde yapılan bir çalışma için fotoğrafçı olarak görev aldım.

Çatalzeytin’den başladı, Cide Kapısuyu’nda sona erdi.

Yeşille mavinin kucaklaşmadan beyaz bir çizgiyle ayrıldığı yerleri görme şansım oldu.

Aslında benim denizle pek ilgim yoktur. Ben dağ severim, dümdüz mavilikler bana göre değildir. Her adımda farklı bir çiçek, böcek görmeliyim.

Yorulduğumda bir kayaya sırtımı verip manzaraya karşı “Benim meskenim dağlardır dağlar” diye bir türkü tutturmalıyım.

Deniz bana yabancı ben denize mesafeliyim.

Balıkçı Şefin kayıkla imtihanı…

Bozkurt’ta yaşayan AA muhabiri, gazeteci, fotoğrafçı amatör telsizci arkadaşım Ümit Yorulmaz ’la uzun zamandır arkadaşız. İlçesinin haberlerini en iyi şekilde yansıtan çok başarılı bir habercidir. Hatta sel felaketinin o ilk saatlerinde dronla çektiği görüntü ve fotoğraflar sembol haline gelmiştir.

Genelde bir haber için bir araya geliriz. Koşuşturmayla geçer. Bir çay içimi bir araya gelmek bile zordur.

Ümit Yorulmaz’ın yanına bu seferliğine haber değil dost ziyareti için gidiyoruz.

Kastamonu AA temsilcisi Özgür Alantor ile birlikte Bozkurt ilçemizin en güzel yerlerinden İlişi limanına gittiğimizde bizi Ümit’le birlikte genç gazetecilerimizden Semih Yüksel karşıladı.

Ev sahibimiz Ümit, hoş beşten sonra hadi buyurun diyerek limandaki tekneye davet etti.

Şimdi şöyle bir baktım, tekne dedikleri küçük bir kayık, üstelik deniz dalgalı eee yani şey derken

Balıkçı şef denizden mi korkuyor yoksa dediler.

Tabii ki hayır diyerek atladım tekneye elimde makine yapıştım küpeşteye.

Kaptanımız ümit, semih tayfa bizler de yolcuyuz dalgalar bizim tekneyi bir o yana bir bu yana yatırıyor. İçimden dualar okurken bir yandan da acaba kıyıya yüzme şansımı düşünüyorum.

Hiç şansım yok.

Tuzlu sudan makineyi korumaya çalışırken Ümit kaptan küçük sonara bakıp balık 20 mt de diye komut verip tekneyi durduruyor.

Tekne sallanıyor, olta salınıyor. Ben elimdeki makineyi sudan korumak için iki büklüm tekneye yapışıyorum.

Bu iş böyle nasıl bitecek diye düşünürken bir mucize oluyor.

Aniden Semih’in iş gereği acilen karaya çıkması gerekiyor.

Limanda makinemi bırakıyor can yeleğini giyiyorum. Ümit Kaptan’a götür bizi Karadeniz’in en uzağına diye teknenin başucunda yerimi alıyorum.

Bu sefer elimde bir olta var.

Tekne ne kadar sallanırsa sallansın önemi yok, sırtımda can yeleği elimde olta denizde bol balık var.

Ümit Kaptan bakıyor balık 20 mt de, biz oltaları salıyoruz çekiyoruz her seferinde en az 6 en çok 10 tane istavrit.

Ben olta balıkçısıyım. Tatlısularda avlanmışım yıllardır. Sazan için göllerde, barajlarda kamp kurup günlerce şamandıraya gözümü dikip eve eli boş geldiğim çoktur. Böylesi balık avına ilk kez şahit oluyorum.

Yem takmak yok. Bir ustalık yok. Sadece oltayı sal geri çek.

En zor işi Ümit Kaptan yapıyor bizim tuttuğumuz balıkları kancadan çıkarıp kovaya atıyor.

Artık iş rutine biniyor.

At, çek kancaları boşalt.

Benim gözüm bir yandan oltamda bir yandan da güneşte.

Pazarlık yapmışım gün batımında karada olmalıyım diye.

Artık bu kadar yeter iki kova balık tutmuşuz dönelim, gün batımını kaçırmamam lazım dedikçe bir yandan da balık çekiyorum.

Ümit kaptan; karar ver balık mı gün batımı mı? Diye sorunca istemeden de olsa gün batımı diyorum.

Bozkurt/Darsu/Poyrazlar açıklarına kadar gelmişiz, ilişi’ye doğru vira bismillah deyip motora tam gaz veriyoruz.

Denizde mesafeler çok farklı geliyor. Yol ne kadar uzunmuş diyorum.

Kaptan limanda tekneyi park edince ben de makineyi alıp koşuyorum fenere doğru.

Gün batıyor ufukta.

Güneş önce sararıyor ve gökyüzünü boyuyor altın rengine. İniyor ağır ağır aşağıya ufka doğru. Gözüm ufukta, bir gemi, martı kayalıklarda bir balıkçı silueti arıyor.

Çok uzakta bir gemi geçiyor.

Ahhh keşke 10 dakika sonra geçseydin diyorum.

Limandan bir tekne çıkıyor, yanlış yöne döndünüz güneşe sürün motorlarınızı desem de olmuyor.

Gökyüzünde birkaç martı gözüküyor, onlar güneşe kavuşur, günbatımına uçarlar diye bekliyorken karaya yöneliyorlar.

Bu kadarına şükür diyerek limanda arkadaşların yanına dönüyorum.

Ümit Yorulmaz kaptanlık şapkasını çıkarıp, aşçı kepini giyiyor az önce denizden yakaladığımız balıkları usulünce pişiriyor.

Deniz kenarında ayın hilal durumunda denize yansımasına bakıyoruz.

Az önce delice kabaran deniz artık sükûnete kavuşmuş. Serin bir meltem esiyor. Teknenin radyosu açık,

TRT Nağme den yayılan müzikler limanı dolduruyor.

Bir hasret şarkısı söylüyor Zeki Müren,

“Elbet bir gün buluşacağız
Bu böyle yarım kalmayacak”

Gecenin ilerleyen vaktinde bir araç Yaralıgöz’ü tırmanıyor. Geride Karadeniz, ufukta bir yerlerde görünmese de biliyorum ki Ilgaz var.

O şarkı hala kulaklarımda.

“Elbet bir gün buluşacağız…

Cebrail Keleş / Balıkçı Şef
9 Haziran 2024 Bozkurt İlişi