Bütün Türkiye köfteciyi konuşuyor. Bu işten yüzünün akıyla bir sıyrılsın, 10 kat daha büyür. Sıyrılamazsa da yok olur gider. İbre köftecinin lehine dönüyor gibi.

Bütün sorunlarımızı unuttuk, köfteciye  odaklandık.

Sanki, gizli bir güç tarafından, Maymuna bak misali, ülkenin gündemi belirleniyor.

Bizim işimiz gündemi takip etmek. Köfteci üzerinden farklı bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Maymuna bakarken gözden kaçmasın!

Osmanlı döneminde okulların önünde seyyar satıcılar olurmuş. Gerçi şimdi de var. Köfteciler o dönemde “Beş ekmek beş köfte” prensibini uygularmış.. Yani beş para bedelindeki ekmek arasına beş paralık da köfte konurmuş. Talebenin biri, ekmek arasına konulan köfteyi azımsayarak köfteciden biraz daha köfte koymasını istemiş. Satıcı onu bilgece uyarmış: “Ne ka ekmek o ka köfte!” Yani bu ekmek ancak bu kadar köfte  kaldırır. Eldeki malzemeden alınabilecek sonuç budur. Şartları zorlama!

Her şeyin bir ayarı, ölçüsü var!

Günlerdir tartışılıyor; köfteci masum mu, değil mi?

Ülkede sanki her şey dört dörtlük tek derdimiz köfte.

Köfteye gelene kadar neler var neler!

Bakınız ülkemizde şartlar nasıl zorlanıyor.

Hastalıklar, özellikle; kanser, neden bu kadar arttı? Obezite keza öyle. Genetiği değiştirilmiş ürünler, hormonlu gıdalar, merdiven altı üretimler... Tarımda bilinçsizce yapılan zirai mücadele ve daha fazla ürün alma hırsı sonucu, meyve ve sebzelerin kanserojen yapıcı etkileriyle karşı karşıyayız. Bunlara en ufak bir tepki yok!

Ülkemizde, gıda güvenliği, üzerinde yeterince durulmayan bir konu.

Acil bir yasal düzenleme ile sıkı bir kontrol mekanizması olmazsa zehirlenmeye devam edeceğiz.

İhraç ettiğimiz ürünler; gümrük kapılarından neden geri dönüyor? Geri dönen bu ürünler imha ediliyor mu? Yoksa iç piyasaya mı sürülüyor? İç piyasaya sürüldüğü ile ilgili haberler zaman zaman basında yer alıyor. Umarım doğru değildir.

Sağlığımızın olmazsa olmazları sebze  ve meyveler.

Sağlıklı bir beden için gerekli olan bir çok vitamin, mineral, antioksidan, antikansorojen madde ve lif barındırıyorlar. Ancak, ülkemizde tarım ilaçları binçsiz ve yoğun kullanıldığından meyve ve sebzeler sağlığımıza faydadan çok zarar veriyor. Türkiye'de 350 çeşit tarım ilacı uygulanıyor.

Tarım ilaçlarının bazıları

sebze ve meyvelerin yüzeyinde kalırken, bazılarıda içlerine nüfuz ediyor. Hem yüzeye yapışan hemde iç kısımlara giren tarım ilaçları da var. Peki, bunları bertaraf etmek için hangi yöntemleri uygulayabiliriz ? Bu sorunun yanıtını vermeden önce,

Tarım ilaçlarının en fazla kirlettiği sebze ve meyveleri sıralayalım; nektarin, elma, şeftali, armut, çilek, kereviz, kiraz, üzüm, ıspanak, biber, karalahana, domates, dolmalık biber, salatalık, patates bunlar tarım ilaçlarının en çok etkiledikleri.

Tarım ilaçlarından en az etkilenenler ise;  Ananas, Mısır, avakado, lahana, soğan, patlıcan, karpuz, kavun, kivi, muz, kuşkonmaz, karnabahar, brokoli, bezelye..

SEBZE VE MEYVELER'DEKİ KİMYASALLAR'DAN NASIL KURTULABİLİRİZ?

* En bilindik yöntem, kabuklarını soyma ve bol su ile yıkamak.

* Bir süre sirkeli suda bekletin sonra yıkamak.

* Karbonatlı suda 15 dakika bekletip sonra yıkamak.

* Köklü sebzeleri yıkadıktan sonra hafifçe fırçalamak

* Bir tatlı kaşığı karbonat, bir su bardağı sirke bir su bardağı da suyu bir sprey kutusuna koyup çalkaladıktan sonra, sebze ve meyvelerinizi spreyleyebilir, 10 dakika bekleyip, bol su ile yıkayabilirsiniz. Bu da kimyasallardan kurtulmak için etkili bir yöntem.

Denetim yetersizliği nedeneniyle sağlığımız ciddi tehdit altında. En sağlıklı olanı organik tarım ürünleri. Fakat, organik tarım ülkemizde çok yetersiz. Talebi karşılamaktan  uzak. Ayrıca talebi karşılayacak olsa bile organik ürünler daha pahalı. Organik tarımı yaygınlaştırıp, daha ekonomik erişimi sağlamak zorundayız.

Tarım cenneti ülkede, 50 TL'nin altında meyve yok. Sebzeler ve meyveler zararlı kimyasal içeriyor, üstelik çok pahalı. Ne yiyeceğimiz şaşırdık.

Cennet gibi bir vatanı cehenneme çevirenlere lanet olsun.

Bizde, tarımda en çok kullanılan kimyasal pestisit. Amerikan Çevre Koruma Ajansına göre;  pestisitler zehirli madde olarak tanımlanıyor. Çünkü, her yıl, dünyada 5 milyondan fazla insanın tarım ilacı yani pestisit sebebiyle yaşamını yitirdiği söyleniyor.

Ekmeğimizde bile zararlı katkı maddeleri var.

Undaki katkı maddeleri saymakla bitmiyor. Sahte ballar, sahte peynirler, zeytindeki gıda boyaları, içtiğimiz sütler....hangi birini sayalım. Market rafları peynir çeşitleri ile dolu. Türkiye'de bu kadar peynir yapacak süt var mı? İnek sayımız yeterli mi? Yine, marketlerde tonlarca bal var. Nerede bu arının, kovan'ın bolluğu.

Kimse, denetleniyor masalı anlatmasın. Tabii ki bir denetim var. Fakat çok yetersiz. Mal meydanda!

Birçok bilim insanı bu tehlikeye dikkat çekiyor. Defalarca ben de kendi çapımda yazdım. Ne söylesek boş. Kulak veren dikkate alan yok! "HerToplum Layık Olduğu Şekilde Yönetilir"

Biz yine de uyarımızı yapalım.

* Hızla ata tohumuna ve organik tarıma yönelmeliyiz.

* Hibrit tohum kullanımını yasaklamalıyız.

* Gıda Laboratuvarlarının  sayısını artırmalıyız.

* Sebzeyi ve meyveyi mevsiminde tüketmeye özen göstermeliyiz.

* Bu konuda, "Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı"na çok iş düşüyor.

* Aksi  halde, birileri ömrümüzden çalmaya Birileri de  seyretmeye devam edecek!

* Buna seyirci kalamayız.