Çok şefkatli pek merhametli Allah’ın adıyla başlıyorum.

Doğruya Doğru

Değerli okurlarım,

Millet olarak aşırıyız. Sevgimiz de aşırı, nefretimiz de.

Duygusal bir milletiz, vesselam.

Duygusal derken, romantik anlamda demiyorum.

Duygularımız aklımızın hep önünde.

Beğendiğimiz zaman âşık oluyoruz.

Sevmediğimizde nefret ediyoruz.

Oysaki ben birisini beğeniyor olabilirim. Ama körü körüne bağlanmak zorunda değilim.

Bir başkasını da beğenmiyor olabilirim. Ama nefret etmek, kin ve düşmanlık beslemek zorunda değilim.

Bu millet siyasette de duygusal hareket ediyor.

Beğendiğinin, yanlışına “doğru” diyor.

Beğenmediğinin, doğrusunu dahi “yanlış” görüyor.

Hâlbuki doğru doğrudur, yanlış ise yanlıştır.

Bizler doğruya doğru yanlışa ise yanlış diyebildiğimiz zaman erdemli toplum oluruz.

Doğru bir kimse bazen yanlış da yapabilir. O zaman “yanlış” yapmıştır.

Yanlış bir kimse doğru söylediğinde “doğru” söylemiştir.

“Bozuk bir saat bile gönde iki defa doğruyu gösterir” sözü meşhurdur.

Bu söz bizi eğitmek için söylenmiştir. Ataların diğer sözlerinde olduğu gibi.

Kastamonu’muzda sevdiğim bir söz vardır, çokça kullanırlar. Sevdiği birisini eleştireceği zaman veya sevmediği adamın doğru yaptığını ifade edeceği zaman Kastamonulu hemşerimiz söze şöyle başlar:

“Bak Hocam, doğruya doğru…” der ve konuşmaya öyle devam eder. Yani haklıya hakkını vereceğim, demek ister.

Birlik ve Beraberlik

Değerli okurlarım,

Birlik ve beraberlik bize her zamankinden daha çok şimdi lazım.

“Bir olalım, iri olalım, diri olalım.” diyen Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli ne demek istedi sizce?

Gaspıralı İsmail Bey’in “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” felsefesi siyaset üstü bir çağrışım yapmıyor mu? Memlekette birlik olamamış iken ülkeler arası birlik mümkün mü?

Sevgili Peygamberimizin (sa) buyurduğu “Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır” hadis-i şerifi hiçbir şey ifade etmiyor mu?

Birlik ve beraberlikle alakalı sözleri çoğaltabiliriz.

Her fikir ve düşüncenin erdemli insanları kanaat önderleri bu düzlemde hareket etmişler ve halkı bu yönde eğitmişlerdir.

Çünkü onların kısa vadeli hesapları yoktu. Çağları aşan uzun vadeli hesap yapıyorlardı. Nitekim asırlar ötesinden yapılan bu hesabın bir sonucu olarak bugün vatan topraklarında huzurluyuz.

Siyaset ve Birlik

Değerli okurlarım,

“Siyaset millete hizmet yarışıdır” denir. Ama öyle olmuyor, maalesef.

Kimse kusura bakmasın. Siyasetçi uzun düşünmez. Seçim akşamı ekranda kimin kutusu büyük çıkacak, bunu düşünür.

Yaşı elliye varmış, pek çok seçim görmüş birisi olarak sizleri temin ederim bende oluşan kanaat budur.

Maalesef, siyasetçi ekrandaki o kutunun büyük çıkması için bazen ortaya farklı ayrışma noktaları atar.

Biz vatandaşlar da onlara bakarak birbirimize sanki düşman oluruz.

Seçimler tamamlanır. Görüşmeler başlar. Daha ilk gün mecliste el sıkmalar mı dersiniz, kafaları tokuşturmalar mı, el öpmeler mi? Neler neler.

Hükümet kurma görüşmelerinde yetkililer el sıkışmaya başlar.

Kameralar önüne geçerler, tokalaşırlar, el sıkışırken bir de kameraya bakarak seyirciye, size, bize uzun uzun gülerler.

Seçim öncesi birbirine küsen, darılan gariban vatandaş da olan bitene bir anlam veremez.

“Yahu biz amcaoğluyla niye darıldık.”

“Ya, ben yirmi yıllık en yakın arkadaşımla, komşumla niçin kavga ettim, şimdi nasıl barışacağız.” diyerek başını ellerinin arasına alıp düşünmeye başlar.

Öyle ise dikkatli olalım. Kalp kırmayalım. Birlik ve beraberlikten ayrılmayalım.

Arkadaşlık, dostluk, akrabalık, yarenlik, şimdiki neslin ifadesiyle kankalık kolay elde edilen değerler değildir. Kaybetmeyelim. Bir seçime feda etmeyelim.

Örnek isterseniz, herkesin elinde internet var. Önceki seçimlerde kim kime ne demiş açıp bakınız, çok net anlaşılacaktır.

Merhum Feyzi Efendi’den

Değerli okurlarım,

Muzaffer ERTAŞ Hocamız Kastamonu’muzun son dönem âlimlerinden Merhum Mehmet Feyzi Efendi’den şunları naklediyor:

“Merhum Mehmet Feyzi Efendi, milletin birliğini ve dirliğini bozucu söz, fikir ve hareketlerden son derece sakındırıcı idiler. Milletin sağcı-solcu diye bölünüp bu şekilde adlandırılmasına karşıydı. İnsanın sağ kola da, sol kola da ihtiyacı olduğunu; aşırı sağ diye sağ kolunu, aşırı sol diye sol kolunu kesseler, böyle bir bünye sağlıklı olarak hayatiyetini sürdürebilir mi? derler, sık sık da insan haklarından bahsederlerdi.” (Şaban Kalaycı, Karanlıktan Aydınlığa, s. 181.)

Aynıyla naklettim, paragrafın kelimesine dokunmadım. Bu sözün söylendiği dönemde bu literatürü kullanmak zor iş. Sağcı solcu kavgalarının siyasetten sokağa taştığı bir dönemde Mehmet Feyzi Efendi bunları söylüyor.

Aradan geçmiş şu kadar yıl.

Anladık mı?

Hayır.

Sağlıcakla kalın.