1 Ağustos 1959 günkü “Doğrusöz” gazetesi uçak seferi saatinin değiştiğini haber veriyordu okurlarına, “Kastamonu” ile “Ankara” arasındaki seferlerden bahis, havayolu ulaşımına ilginin arttığı da kaydediliyor haberde…
Manşet altında “kafa” haber.
El alem iller “yaya” iken şosede…
Kastamonulu 66 sene uçuyordu haberiniz olsun.
Yıllara sari geriye gitti Kastamonu…
Kum ve çimento deryasında karaya oturdu.
Çarşamba ve Cuma günleri karşılıklı uçuş tarifesi Kastamonu-Ankara arasında…
Ankara’dan hareket saat 10:00, Kastamonu’dan 11.05, otobüs ile hava meydanlarına ulaşım.
Kastamonu’yu herkes iyi tanısın…
Evvel zaman “sultandı/beydi/kraldı”.
Gün gün geri gitti…
Gün gün çiçekleri soldu, dalları koptu, kökü kurudu.
“Geri döner mi skor?”…
Dönmez.
Fark daha da açılır…
Kadim mağlubiyet.
(66 yıllık gazeteyi muhafaza eden Ömer Kesercioğlu…
Var olsun.)
Not 1: Zaman makarasının ileri sarmasıyla, ekonomik kalkınmışlıkla, hukuk/bilim/idari kurumlaşmanın artmasıyla doğru orantılı/pozitif seyir izlemediğini biliyoruz sosyal gelişmenin…
Dünyanın genelinde ibrenin tersine yönlendiği aşikar.
Dilim varmıyor iddia etmeye de, günümüzde altyapının (üretici güçler ve üretim ilişkileri) üstyapıyı (kültür) belirlediğini söylemek zor, olsa olsa alt-üst devridaim içindeki bir sarmal…
Ekonomik ilişkiler kültürü “bozuyor”, kültür dönüp ekonomik ilişkileri bozuyor, “kim vurdu” davası.
“Kim vurduya giden” kültür…
Kurumların ve kavramların içi boşal(tıl)mış, arabesk/karma/köksüz içerik ile dol(durul)muş, insanların kullanımına ilkmiş/özmüş/kökmüşçesine sunulmuş.
Kültürün geleceğe sari ürünlerinden geçtik…
Ortada ne hakkaniyetiyle yaşayan ve yol gösteren “gelenek” ne de “ritüel" kaldı.
Her türlü dini inançtan ari…
Yoz ve yobaz yaşam kaidelerine esir oldu “büyük insanlık”.
En kapitalistinden…
En halkçı rejimlere.
Üzerimize düşen vazifeyi biz de yerine getirdik…
Kastamonu şehrinin canına okuduk.
(“Banka Sokak” namlı sokağın kuzey girişinin bu fotoğrafını bir hafta kadar önce bu köşede yayımlamıştım köşe yazımın içinde…
Fotoğraf karşımdaki ekranda durdukça içime ince sızı oldu.
1930’lu yılların Banka Sokağı zarafet/asalet/letafet içinde…
2025’in Banka Sokağı “çorba”.
İçine ne bulunursa atılan çorba cinsinden…
Ne zarafet/asalet/letafet.
100 yılda canına okunan sadece bir parçası Kastamonu şehrinin, üstelik “taş” malzeme, “ahşap” hak getire…
Tahrişten tedhişe uzanan yıkım.
Kastamonu şehrinin “taş” gibi duran şehirlerden ne eksiği var?...
Görmemişlik/sonradan görmelik/fikirsiz bilgelik çalkantısında yitip gitti garibim.
Varsılı da aynı yoksulu da aynı…
Selden kütük kapma yarışında eksikleri yok.
Cahili de aynı okumuşu da aynı…
Dünya malını gönül köşküne yığma hırsında.
Nasıl kıydık şehri bivefaya…
Bu yüzden kimse son nefesinde severek ayrılmaya nail olmayacak Kastamonu’dan.
Not 2: Sığırcıklar gitti…
Kargalar geldi.
Senfoni sustu…
Yaygara başladı.
Kuru ağaç dallarının bahara çalan yapraklarıydı sığırcıklar…
Akbaba konmuşçasına kargalar.
Doyamadık sığırcıklara…
Seneye kim öle kim kala.
Nasıl da böbürleniyor kargalar…
Sığırcıklardan miras dallar üzerinde pek bir kurumlular.
Dereye iniyorlar sıkça…
Suya ayak değdirmenin karga aleminde bir fazileti var demek ki.
Sığırcıklar gitti…
Kargalara teslimiz.