Türkiye’de ilk çeltik tarımı Tosya İlçesi’nde yapılmış… Pirincin/Çeltiğin tarihi…
Türkiye’de ilk çeltik tarımı Tosya İlçesi’nde yapılmış…
Pirincin/Çeltiğin tarihi…
İlk olarak M.Ö. 3000’li yıllarda Hindistan, Çin, “Uzak Asya ”da yetiştirilen pirincin Avrupa’ya girişi Büyük İskender’in seferleriyle olur. Büyük İskender’in MÖ 344-324 tarihleri arasında yaptığı Hindistan seferinden sonra, ülkelerine dönen Yunan askerlerinin pirinci Avrupa’ya getirdiği tahmin ediliyor. Amerika’ya ise ilk olarak İngilizler ve Hollandalılarca taşınır.
Türkiye’de ise 500 yıllık bir geçmişe sahip olan çeltik bitkisinin Mısır üzerinden ülkeye giriş yaptığı düşünülmektedir.
Çeltik; Ilgaz dağlarından doğan Devrez çayının oluşturduğu vadi boyunca 1500’lü yıllarda başlanmış olup, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk çeltik işleme fabrikası da 1925 yılında Atatürk tarafından burada kurulur.
Kısaca taaa uzak doğudaki atalarımızla başlayan bu tanışıklık göçlerle dünyaya dağılmış.
Tarladaki çeltik nasıl pirince dönüşür.
Kâşgarlı Mahmud’a göre Türkler çeltiğe veya pirince tuturkan diyorlardı. Türkler ’in Anadolu’ya gelip çeltik ziraatını yaygınlaştırdıkları sırada tuturkan kelimesi yerini Farsça veya Sanskritçe asıllı olduğu ileri sürülen birinç kelimesine bıraktı.
Etimolojik kökenine bakarsak; Türkçe ’deki “pirinç” sözcüğü Farsça ’da sarı anlamına gelen “birinc” sözcüğünden türetilmiş. Kabuğu ayrılmadan önceki rengi sebebiyle bu ismi almış. Hatta sarı rengi sebebiyle, bakır-çinko karışımı metale de pirinç adı verilmiştir.
Arapçada ruz hâlini alan pirincin, İngilizce’de “rice” İtalyanca’de “risotto” gibi Kimi Avrupa dillerindeki karşılığı da buradan geliyor.
İlk pilavı ne zaman yaptık?
16. yüzyılda, İran’da hüküm süren Safaviler devrinde pirinç yeni bir tarifle pişirilmeye başlanmıştır: Pilav adı verilen bu yemek Osmanlı’ya da intikal etmiş ve 17. yüzyılın sonunda toplumun tüm tabakaları tarafından tüketilen ana yemek olmuştur.
Pirinç, 16. yüzyılda Osmanlı topraklarında lüks bir besin sayılıyormuş çünkü sadece Boyabat, Tosya ve Plovdiv (Filibe-Bulgaristan) çevresinde üretiliyormuş. Bu kıymetli ürün saray çevrelerinde çok önemli bir yere sahip olmuş.
…
Pirinç deyince aklımıza ne gelir.
Elbette dumanı üstünde kimi zaman nohutlu, kimi zaman etli bazen de sade tereyağlı nefis bir tabak pilav değil mi?
Aslında ana yemek sayılmadığından her sofrada olsa da, öğünü kurtarıcı sayılsa da pek dikkati çekmez. Sanki tuz gibi ekmek gibi zaten her sofrada yer alan demirbaş bir ürün olarak görülür.
Pirinç doğumdan ölüme ve hatta sonrasında da bizimle birlikte olan sihirli bir üründür. Bebeklikten itibaren hayatımıza girer. İlk olarak pirinç unundan mamayla tanışır damaklarımız. Yaş aldıkça çeşitlense de lezzetler değişmeyen tek şey içindeki pirinç olur. Sabahları çorbada başlayan birlikteliğimiz her yemeğin yanında olmazsa olmazımız olarak gün boyu her öğünde mutlaka yerini alır. Öyle ki hayatımız boyunca farkına varmadan devam eden birlikteliğimiz yaşlandığımız da bizi beslemeye devam eder. Artık dişimiz kesmez olunca, yine pirinç imdadımıza yetişir.
Pilav sadece bir yemek değil kültür olarak hayatın her alanında karşımıza çıkar.
Okullar pilav günü yapar, sevdiklerimizin ardından mevlitte, düğünlerimizde, hıdrellezde, her türlü şenlik ve festivalde başrol daima pilavın dolayısı ile çeltiğindir.
Pilav deyip geçmemek lazım, o pilav ki kümedeki sabit eleman, kuru fasulyenin yanındaki değişmez eküri, Metin ile Zeki gibi ayrılmaz ikilidir.
Ilgaz’ın beslediği Devrez, bizi besliyor…
İlkbahar bitip yazın ayak sesleri duyulur gibi olunca Tosya’da Devrez vadisinde bir hareketlilik başlar. Tavalar hazırlanır, kanallar tamir edilir. Tohumlar suya yatırılır. Traktörlere paletler takılır.
Devrez; 211 km uzunluğundaki yolculuğuna Köroğlu Dağlarından başlar ve Ilgaz Dağları'nın eteklerinden devam ederek Kargı topraklarından Kızılırmak'a katılır. Orta, Kurşunlu, Ilgaz, Tosya ve Kargı topraklarına bereket bolluk veren en önemli su kaynağıdır.
Tosya'nın ve Kargı'nın yetiştirdiği çeltik türleri Devrez Çayı ile sulanır. Ilgaz’ın zirvesine yağan kar, yağmur suları ile bağrından doğan nice isimsiz pınarların beslediği Devrez, kıvrıla kıvrıla akar gider. Geçtiği her yeri de yeşile boyarken, bolluk bereket kaynağı da olur.
Türkiye’de üretimde ikinci sırada olan Karadeniz bölgesinde yer alan Kastamonu ili ise bölgede 5. sırada yer almaktadır. Kastamonu da ise çeltik üretimi en fazla Devrez vadisinde Tosya’ da yapılmaktadır.
Tosya ilçesinde, çeltik alanları, ilçe sınırları içerisinde kalan doğu kesiminde yoğunlaşmaktadır. Kösen, Sapaca, Sofular, Çaykapı, Kuşçular, Yenidoğan, Çevlik ve Ortalıca çeltik tarımının en fazla yapıldığı yerlerdir.
Çeltik tarımının yapıldığı diğer alanlar ise Yukarı Kayı, Dağardı, Akbük, Çifter, Suluca, Aşağı Kayı, Karabey, Aşağı Dikmen, Zincirlikuyu, Sevinçören köyleridir. Bu köylerimiz de yaklaşık 8000 (da) dolaylarında çeltik tarımı yapılmaktadır.
Tosya da en fazla çeltik üretiminin yapıldığı bölgenin ise arazi incelemelerine dayanarak Ortalıca Köyü olduğunu belirtebilmektedir
Ortalıca Muhtarı Salih Uysal…
Tosya Ortalıca
eskiden belediyelikti artık en büyük köylerimizden biri.
“Ortalıca ismini Tosya ilçesi ile Kargı ilçesinin tam ortasında bulunduğundan ve ikliminin daha ılıman olmasından dolayı “Orta ılıca “ ismini aldığı sanılmaktadır. Bu adın zamanla “Ortalıca “ şeklini aldığı söylenmektedir. Ancak bu ismin kim tarafından ve ne zaman verildiği bilinmemektedir
Ortalıca eski İpek Yolu şimdiki D100 Karayolu üzerinde yer alır. 1935 yılına kadar Kastamonu ilinin Tosya ilçesine bağlı bir köy iken; 1935 yılında Çorum ilinin Kargı ilçesine bağlanmış(o yıllarda Kargı Kastamonu ilinin Tosya ilçesine bağlı nahiyedir), 1948 yılında yeniden Tosya ilçesine bağlanmıştır.”
Eskiden belediye binası şimdilerde köy muhtarlık binası olarak hizmet veren binanın olduğu köy meydanında muhtarla kahvede oturuyoruz.
Uzaklardan Paşanın Cafer dayım gözüküyor, az sonra İlyas emmim geliyor. Fırıncı Sebahattin çift kişilik motorundan iniyor, Caminin kubbesindeki leylek yuvasından takırdamalar gelince hep birlikte bakıyoruz, nöbet değişimi oluyor diyorlar uslular.
Muhtar Salih Uysal, yani köylülerinin tanıdığı ismiyle Veysellerin Salihi, bu köyde doğmuş, büyümüş okumuş. Sonrasında çeltik işine başlamış. Sadece Ortaca değil civar illerde de gitmediği yer kalmamış. 20 yıl boyunca Tokat-Erbaa ve Çankırı Kızılırmak ilçelerinde çeltik üretmiş.
Her yerin ayrı bir güzelliği olsa da köyüm gibisi yok diyor.
Keşen bitti mi diyoruz,
Karaköy’de, Belen de keşen de, çeltik eken de buluruz haydi gidelim diyor düşüyor önümüze.
Yol boyunca etrafıma bakıyorum.
Buralar bilmediğim yerler değil. Yıllar boyunca gele gide onlar beni ben onları tanıdım. Bu yörede nereye gitsem, hangi yola girsem bir hatıramın olduğu yerlerdir. Aramızda olmayanları hatırlayıp mahzunlaşıyor, çocuk olarak tanıdıklarımın kocaman adam olduklarını görünce yaşlandığımı hissediyorum.
Çeltik seyir terası…
Ben her bahar sonunda Tosya’ya uğrarım. Ortalıca’da Karaköy’de Çeltik tarlalarına yansıyan gökyüzünü, bulutları seyrederim. Benim için en güzel seyir terasıdır. Ne kimse gelip bilet keser ne kimseler vardır etrafta. Leylekler gökyüzünde, aşağıdaki tarlalarda traktörler gezinir. Arada bir rüzgâr eser serin serin. Dilime bir türkü gelir, dolanır.
Sürerim buluttan tarlaları
Yağmurlar ekerim göğün göğsüne
Güneşte demlerim senin çayını
Yüreğimden süzer öyle veririm
…
Karşımda tarlaları kaplamış olan Devrez’in suyu değildir Ilgaz’ın bağrından kopup gelen, her bir damlasında hasret yüklü, sevda yüklü köpüklü sularıdır.
Ilgaz kokar tarlalar, Ilgaz kokar çeltik.
Bilirim bu tadı, kokuyu.
Çeltik ekimi…
Belinde torbasıyla çamurlu suyun içine giren ve eliyle tohum saçan Ahmet Akbaş’ı izliyorum. Çamurun içine gömülen ayakları, dizlerine kadar gelen su ve elini daldırıp saçtığı bir avuç tohum.
Müthiş bir çalışma.
Ailenin her ferdi çeltik işinde bir görev üstlenmiş. Tarlalarda biriken suyun üstünde biriken çer çöp her türlü yüzen şeyleri temizlemek için ellerde tırmıkla suyun içinde gezinen ailenin anneleri, teyzeleri, neneleri canla başla çalışıyor.
Elde kürek tarlaların sınırlarını düzelten amcalar, babalar, dayılar,
Traktörle keşen yapan usta operatörler,
Ve her traktörün arkasında gezinen leylekler.
Herkesin bir görevi var.
Çeltiğin pirinç haline gelinceye kadar her bir anında tüm ailenin bir şekilde emeği var.
Muhtarla konuşuyoruz,
Bir Tosyalı herhangi bir yemekte pirinç ürünü olmazsa o sofrada belki karnı doyar ama gönlü aç kalkar diyor.
20 yıldır bölgenin her yerinde çeltik ektik,biçtik.
Bizim için çeltik demek hayat demek, ekmek demek.
O yüzden tabağımızdaki, tarlamızdaki, harmanımızdaki tek bir pirinç tanesi bile bizim için çok değerlidir. Ne atarız, ne dökeriz.
Nimettir.
Muhtarla uzun uzun konuşuyoruz.
Köyünden, yapacaklarından yapmak istediklerinden bahsediyor.
Burası Ortalıca; Kastamonu’nun en büyük köylerinden biridir.
Benim için ise hatıralarla, dostlarla, çok güzel fotoğraflarla dolu bir yer. Tosya’da orta yerim.
Doğanın, kültürün, sevginin, dostluğun orta yeri.
Leylekler bu sene ne getirdi?
Son bir söz;
Tosya Çeltiğin, Ortalıca ‘da leyleklerin ana vatanı sayılır. Her bacanın üstünde bir yuva var. Bazen caminin kubbesinde, bazen elektrik direklerinde bazen eski bir çatının bacasında.
Burası leyleklerin yazlığı, kış bitince gözler yuvalarda olur, şlk leyleğin gelişi beklenir. Bilinir ki onlar gelmişse baharı da beraberlerinde getirmişlerdir.
Bir de denir ki;
Köylüler leylekler geldiğinde ilk gelen leyleğin yuvasına bakarlar. Al mı getirmiş ak mı getirmiş diye.
Al renkli bir çul çaput varsa eğer gelinlik rengidir düğünler bol olur,
Ak renkli bir şey görürlerse kefen rengidir ölüm çok olur derler.
…
Ben de ilk gördüğüm yuvaya bakıyorum
Ak çaput var, bir başkasına bakıyorum yine ak renkli ne varsa doldurmuş leylekler.
Cebrail Keleş-Balıkçı Şef
20 Mayıs 2024 Kastamonu Tosya
…