ÜLKEMİZDEKİ EN YAŞLI EN BÜYÜK KAYACIK AĞACI…

Türkiye'deki kayacıkların atası…_CKL0001

“Kayacık Ağacı:Ostryacarpinifolia odunu çok sert ve ağırdır, işlenmesi zordur. Geçmişte farklı amaçlarla özellikle kırsal kesimde küçük eşyalar ve odun kömürü yapımında kullanılmıştır.

Kuru alanları ve sığ kireç ve magnezyum açısından zengin toprakları kolonize etme yeteneği, bu ağaç türünü birçok bozulmuş alanın yeniden ağaçlandırılması için uygun hale getirir. Ayrıca çit yapımında ve yol kenarlarında süs ağacı olarak kullanılır. Beyaz trüf mantarının (Tubermagnatum) ev sahibi ağaçlarından biridir.

Türkiye genelinde Firek olarak adlandırılsa da, bazı yörelerde gürgen yapraklı kayacık veya karagürgen olarak bilinir. Bilimsel olarak OstryacarpinifoliaScop. Şeklinde tanımlanır. Ostrya Yunancada eskiden `gürgen` anlamına geldiği düşünülen óstrus kelimesinden türetilmiştir. Carpinifolia Latincede `gürgen` anlamına gelen carpinus kelimesi ile `yaprak` anlamına gelen folium kelimesinin birleşiminden türetilmiştir

Soğuk bir kış gününde yollara düşmüşüz. Hedefimizde ülkemizin en büyük en yaşlı kayacık ağacı var.

 Uzaklara, hatta Kastamonu sınırları dışına Sinop/Türkeli ye doğru gidiyoruz. Çatalzeytin’e inince artık yol bitti. Karşımızda Karadeniz var. Mecburen kıyıdan kıyıdan ilerliyoruz. İlk durağımız Türkeli Orman Şefliği sonrasında ormancıların rehberliğinde dağlarda bir yer…

 Türkeli de çok kalmıyoruz. Sinop ve Kastamonu Orman Bölge müdürü yanlarında teknik elemanları, yöneticileri ve Üniversite hocamızla birlikte çıkıyoruz dağlara doğru.

Çatalzeytin’in son köyü olan Çatak’tan sonrası benim için gurbet sayılıyor. Artık yâd ellerdeyim.

Hedefimizde ülkemizin, belki de dünyanın en büyük, en kalın ağacını bulmak olunca, ben de kendimi bir tuhaf hissediyor, heyecanlanıyorum. Bir an önce görmek için can atıyorum.

Bu ağacı görmeden evvel literatüre bir göz attığım zaman oldukça ilginç bilgilere ulaşıyorum.

 Ağacımızın yerel ismi Kayacık, adından belli olacağı üzere kayalarda kendiliğinden yetişen çalımsı göze batmayan, heybeti, azameti olmayan bir ağaççık. Zamanında Tarihimizin sessiz tanıkları adıyla kitaplaştırdığımız Anıt Ağaçlardaki o devasa ve yaşlı çamları, meşeleri, cevizleri düşününce bana pek bir küçük ve 661 yıllık yaşıyla da epeyce genç geliyor. Ancak hocamızın anlattıklarını dinleyince durumun hiç de öyle olmadığını öğreniyorum.
Bu ağacı ilk olarak bulan hocamız Doç. Dr. Şemsettin Kulaç. Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Silvikültür Ana Bilim Dalında Öğretim Üyesi.

Hocamız Küre Dağları'nda Türk fındığıyla ilgili çalışma yaparken yol kenarında tesadüfen fark ediyor ve hemen araştırmaya başlıyor. Ağacın gövdesinden aldıkları "artım burgusunun incelenmesi sonucu "Ağacın yaşı 661 çıkıyor. Hocamıza göre bu ölçülerde ve yaşta ülkemizde hatta dünyada bilinen başka bir örnek yok.

Şemsettin hocam; - Bildiğimiz kadarı ile bu kriterlerleTürkiye’nin belki de dünyanın en yaşlı kayacık ağacı olduğunu, en çaplı, kalınlığı en fazla olan dünya ve Türkiye'deki kayacık ağacı olduğuna inanıyoruz.

Kayacığın bu kadar çap yaptığını Türkiye genelindeki popülasyonlarında görmedim. Bu kadar büyük çaplı bir kayacık ağacı görmemiştim, bunu görünce gerçekten ben de altın bulmuş gibi sevindim. Kayacık ağacımız 112 santim kutrunda, çevresi de 339 santimetre. Bulduğum bu ağaca Türkiye'deki tüm kayacıkların en büyüğü, atası diyebilirim. Hatta belki de dünyanın en büyük çaplı kayacık ağacı olduğunu düşünüyorum. ”  diyor.


Hocamızın bu tespitlerini bildirmesi üzerine de Orman bölge müdürlüğümüz anıt ağaç olması için çalışma başlatıyor.

Kayacıkla ardıcın öyküsü…

Bundan yıllar yıllar önce Anadolu’nun bir yerlerinde yaşanan, belki de Çatalzeytin’in denize bakan köylerinde yaşayan ak saçlı dedeler, kocamış neneler ocak başında, ateş karşısında, uzun kış gecelerinde torunlarına, çocuklara bir masal anlatırlarmış.

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde diye başlarmış masal. Güzel mutlu insanların yaşadığı bir köy, o köyde yaşayan güçlü kuvvetli yakışıklı bir delikanlı ve köyün en güzeli olan merhametli iyi yürekli köyün beyinin kızının masalıymış bu.

Gözü kara yüreği temiz delikanlı görür görmez vurulmuş kıza. Al demiş yüreğim senin olsun, sensiz atmayacak bu kalp bir daha diye de yemin etmiş. Kız da yanmış kavrulmuş, bu kollar senden başkasını sarmayacak sonsuza kadar diye söz vermiş.

Gençler sevdalı ama ne aileler ne de köy ahalisi kabul etmişler bu sevdayı.

 Davul bile dengi dengine diyerek en başta köy halkı karşı çıkmış.

Ne yaptılarsa kimse anlamamış, bilmemiş.

Ne delikanlı ne de kız bu köyde bir gelecekleri olmayacağını anlamışlar ve yepyeni bir hayat için yaşadıkları yeri geride bırakıp denizden uzağa dağlara doğru kaçmaya karar vermişler.

Kaçmak için gün sayarken, duyulmuş onların kaçacağı kilitlemişler evi ocağı. Hangi kilit durabilir aşkın sevdanın önünde.

Onlarda bir şekilde kavuşmuş, buluşmuş çıkmışlar dağlara doğru bir gece yarısı.

Artık bir kovalamaca başlamıştır.

Gençler yeni bir hayat için herkesi geride bırakıp kaçarken, Aileler bu durum kimseye örnek olmasın diye cezalandırmak için peşlerine düşmüşler.

Yol iz bilmeyen gençler dağ tepe bilmeden ilerlemişler. Çok sürmeden ne yol kalmış ne de bir iz. Arkalarında kızgın kalabalık önlerinde ise aşılmaz bir yar, uçurum varmış.
Gidecek yerleri kalmamış.

Ya teslim olup onların istediği hayatı yaşayıp mutsuz bir ömür sürecekler, ya da kısa da olsa mutlu bir şekilde yaşadık diyerek hayatlarını burada noktalayacaklardır.

 Birbirlerine bakarlar,

Delikanlı elini yüreğine götürür, bu yürek sensiz atmayacak diye söz verdim der,

Kız kollarını açar bu kollar seni sonsuza kadar saracak der.

Delikanlı elini uzatır, kız yaslanır onun göğsüne.

Öykü/masal burada sona erer.

Aradan yıllar geçer, herkes bu hikâyeyi unutmuşken o uçurumun yamacında bir ağaç büyümeye başlar. Hemen yanında da bir başka fidan boy vermeye başlar.

Kayaların çatlağında su, toprak, gübre olmadan büyüyen ağaca kayacık derler, yanındaki de ardıçtır. Ne kadar da kırsalar dalını budağını o asla uçurumdan vazgeçmez. Ha bire boşluğa/uçuruma gitmeye çalışır.  Ama her zaman ona yaslanan ardıç ağacı engeller düşmesini. Sarar kollarını kayacığa bırakmaz uçuruma.

O gün bu gün iki ağaç yüzlerce yıldır birlikte büyürler denize bakan yamaçta, hiç denizi görmeden derin bir uçurumun yamacında yaşarlar. Bir yanda her daim yeşil ardıç ağacı, bir yanda düşüverecekmiş gibi yana yatmış kayacık.

Bu dağlarda ağaçlar kolay kolay yetişmez. Toprak ister, su ister, güneş ister. Yoksa büyümez kuruyup gider.

Kayacık ağacı ise masaldaki delikanlı misali dik bir ağaçtır. Çok serttir. Özü de sözü de içi de dışı da birdir. Masaldaki delikanlıyı özünde taşır sanki kimseye de mihneti yoktur. Ne su ister, ne de toprak, bulduğu kaya çatlaklarına yerleşir. Filiz vermesi bile yıllar alır.

Sanki o imkânsız aşkın ruhunu içinde bir yerlerde saklar.


Ardıç ise daha bir nazlıdır, ama bir o kadar da küskündür, kırgındır. Masaldaki kızın huyunu, güzelliğini, ruhunu taşır özünde. Yanarken bile öyle bir koku yayar ki, sanki yanan ağaç değil yüreğidir, sevdasıdır, hasretidir.

Ağaçların içinde en içli yanan odur. Küskündür ardıç. Kimseye güvenmez, öyle ki hiç kimse tohumundan ondan yeni bir ağaç elde edemez.

 Sadece bir kuşa izin verir. Ardıç kuşuna.

Uçurumun yamacında yaslandığı kayacığın üstüne döktüğü tohumlarla beslenen ardıç kuşu alır tohumlarını götürür uzaklara.

Yamaçlara,

Uçurumlara.

Kimsenin ayağının basmadığı, izinin olmadığı, gözünün değmediği bir kaya çatlağına bırakır o minicik tohumu.

Bazen yıllarca bekler orada, acelesi yoktur. Bekler sabırla.

Bir kayacığın yanında büyümesini.

Çatalzeytin/Türkeli sınırında bir yerlerde 611 yaşında bir kayacık ağacı var. Yanında bir de ardıç birbirine sarılmış şekilde uçurumun kenarına tutunmuşlar.

Gözden de gönülden de ırak bir şekilde yüzlerce yıldır birlikteler.

Yanındaki yoldan yüzlerce yıldır binlerce insan gelip geçmiş. Kimse farkına varmamış bu ardıç ile kayacığın aşkından.

Bir ardıç dalını koyarsanız sobanın üstüne, içten içe bir yanık sevdanın kokusu yayılırsa odaya, ovaya, havaya, dağlara.

Bir kayacık ağaç saplı keserle yontarsan ardıç ağacını, bir ahhh sesi duyarsanız inceden inceye hiç şaşırmayın.

Belki de o uçurumun kenarındaki anıt ağaçlardan alınmadır.

15 Mart 2023 Kastamonu/Çatalzeytin
Cebrail Keleş-Balıkçı Şef

_CKL0001_CKL009801 (75)