Kastamonu Milli İrade Platformu mensupları, Filistin’e yönelik saldırılarla ilgili olarak Nasrullah Meydanı’nda bir araya geldiler. Açıklama öncesinde Nasrullah Camisi’nde Cuma namazı sonrasında gıyabi cenaze namazı kılındı.
Milli İrade Platformu Dönem Sözcüsü, Ensar Vakfı Kastamonu Şube Başkanı Abdullah Yılmaz açıklamasında şunları söyledi: “Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde, bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu, varıp eşiğine alnımı koydum, sanki bir yeraltı nehri çağlıyordu, gözlerim yollarda bekler dururum, nerde kardeşlerin diyordu bir ses, ilk kıblesi benim ulu Nebi’nin, unuttu mu bunu acaba herkes, Mescid-i Aksa’yı gördüm düşümde, götür müslümana selâm diyordu, dayanamıyorum bu ayrılığa, kucaklasın beni İslam diyordu. Kudüs, Vahyin Kutsadığı Şehir, Müslümanların aralarında fark gözetmeksizin iman ettikleri peygamberler şehri; Allah’ın yeryüzünde tevhide adadığı Mescid-i Aksa’nın bulunduğu, tarih boyunca birçok sahabî, tabiûn ve ulemânın yaşadığı ve ziyaret ettiği etrafı bereketli bir beldedir. Mescid-i Aksa, Hz. Peygamber’in yeryüzünde ziyaret edilmesini teşvik ettiği, hayır ve hasenat yapılmasını tavsiye ettiği üç mescitten biridir.
Kudüs, İslam medeniyetinin tarihsel bilgi ve değerler hafızasıdır. Zira şehre bugünkü kimliğini kazandıranlar, Müslümanlar olmuştur. Tarihinde bir çok milletin hakimiyetinde yaşayan Kudüs, en adaletli ve hoşgörülü yıllarını müslümanların döneminde geçirmiştir. Şehir, Müslümanların adil ve hoşgörülü yönetimlerinde ezan, çan ve hazanın birbirine saygı içerisinde varlığını devam ettirdiği, dünyanın nadir kentlerinden biri olmuştur. Ancak Kudüs bugün bu uyum ve saygıya hasrettir. Vahiyle kutsanan şehir Kudüs’e barış; peygamberlerin dünyaya miras olarak bıraktıkları küresel adalet ve birlikte barış içerisinde yaşama anlayışının tekrar hakim olmasıyla gelecektir. Müslümanlar kendi hakimiyetlerinde, Kudüs'te diğer dinlerin mensuplarına özgürce yaşama imkanı tanımışlar; onların ibadetlerine ve ziyaretlerine hiçbir zaman engel olmamışlardır.
Bu sebeple Kudüs ayrışmanın değil, birleşmenin; kendinden olmayanı dışlamanın değil kucaklamanın sembol şehri olmuştur. Kudüs, insanlığın kaynaştığı kutsal bir beldedir. Bütün insanlığı bir noktada toplayan şehir, kutsala saygıyı, ötekine hoşgörüyü ve anlayışı paylaşabildiği ölçüde güzel olmuştur. Kudüs, ancak bu değerleri içselleştirebildiği dönemlerde barışın şehri olarak adlandırılmıştır. Bugün bu güzelliğini kaybeden Kudüs, adına tezat, barışla değil, İsrail’in haksız ve adaletsiz eylemleriyle anılır hale gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İslam Dünyasında yaşanan karışıklığı fırsat bilen Siyonistler Filistin topraklarını istila ettiler. 1948 yılında batılı emperyalistlerin himayesinde kurulan Siyonist işgal devleti o tarihten bu yana Filistin topraklarında hukuksuz şekilde yayıldı. Günümüzde İslam coğrafyasının içinde bulunduğu güçsüzlük ve Müslümanların kendi aralarındaki çekişmeleri fırsat bilen Siyonistler Kudüs’ü meşru başkentleri yapmak için harekete geçtiler.
Maalesef bu kutlu mabedimiz, uluslararası camiada devlet vasfı taşıyan ve gerçekte son derece organize bir terör örgütü gibi davranan İsrail’in, türlü entrikalarla mübarek şehir Kudüs’ü yahudileştirme politikalarının son halkası olarak, belirli gün ve saatlerde belirli yaş guruplarına kapatılarak zamansal, etrafındaki camilerin yıkılıp yerlerine sinagoglar inşa edilerek mekânsal ayrıştırma ve yutma politikalarından sonra şimdide Gazze’de kadın, çocuk ayırt etmeden dünyanın gözü önünde katletmektedirler. Filistin’de yapılan saldırıların birden fazla sebebi olduğu düşünülmektedir: Enerji, Mescid-i Aksa, abluka ve normalleşmeler bunlardan bazılarıdır. Sürecin normalleşmelerin sonunu da getirdiğini göstermektedir. Saldırıların hemen ardından hareketin liderlerinin ortak şekilde şükür secdesine giden görüntülerin paylaşılması ve verilen mesajlar, sürecin ortak bir irade neticesinde şekillendiğini gösteriyor.
Nitekim hareketin son zamanlarda iç ve dış ofis olarak bazı sebepler üzerinde yaşadığı görüş farklılıklarının bu operasyon sürecinde ortadan kalktığını, dolayısıyla saldırıların bir ülkenin himayesinde değil hareketin kendi mekanizması doğrultusunda oluştuğunu göstermektedir. Bu durum, saldırıların üstlenme ve himayesi konusunda diğer devletlerin öne atılmayacağı anlamına gelmez. Kudüs, Mescid-i Aksa ve Gazze ne bir Filistin sorunu ne de bir Arap sorunudur. Bu bir insanlık sorunu, mazlum bir milletin varoluş sorunu bir insan hak ve hürriyetleri sorunudur. Müslümanlara karşı ağızlarını açtıklarında insan hak ve hürriyetlerinin çiğnendiğinden endişelerini dile getiren demokrasi münafıklarının bu planlar karşısında ne kadar sessiz kaldıklarını, bilakis siyonist devlete arka çıktıklarını görüyor fakat şaşırmıyoruz. Terör örgütü İsrail’in, Filistin’de kan dökmeye yönelik çocuk yaşlı demeden dünyanın gözü önündeki bu girişimlerini kınıyoruz. İnsan hak ve örgütlerine, tüm Müslümanları duaya ve bu çığlığa dur demeye çağırıyoruz.
Siyonizmin son kalesi korsan devlet İsrail’in bu tür uygulamalarını nefretle kınıyor vicdanını kaybetmemiş uluslararası camiayı ve Müslüman devletleri bir an önce önlem almaya ve seslerini yükseltmeye davet ediyoruz. Mescidi Aksa, Kudüs ve Gazze sadece Filistinlilerin meselesi değildir. Peygamber Efendimizin (s.a.v) İsra ve Miraç mucizelerine şahitlik eden, Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa'nın özgürlüğü yeryüzündeki tüm Müslümanların ortak sorumluluğudur. Unutmamalıyız ki, Kudüs’ün Siyonistlerin esareti altında yaşaması Müslümanlar için büyük bir zillettir. Bu zilletten kurtulmak için Müslümanlar her şeyden önce kendi aralarındaki kısır çekişmeleri bir kenara bırakarak Kudüs’ün kurtuluşu için tek ses, tek yürek olup birbirleriyle kenetlenmelidir. Ümmetin kaderi Kudüs’ün kaderiyle eş anlamlıdır. Mescidi Aksa'nın ve Kudüs’ün esaretten kurtuluşu İslam ümmetinin özgürleşmesi anlamına gelecektir. Bu yüzden sorumluluğumuz çok büyüktür. Bu büyük sorumluluğa yakışır bir mücadele azmi ve adanmışlığı göstermek boynumuzun borcudur. 1967 sınırları temelinde bağımsız ve coğrafi bütünlüğü haiz, başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin hayata geçirilmesi artık ertelenemez bir ihtiyaçtır.
Bu mübarek saatlerde birlikte dua edelim! Ya rabbi etrafını mübarek kıldığın mescidi aksayı zalimlerden arındır. Filistinli kardeşlerimizin tamamen özgürlüklerine kavuşmalarını nasip eyle. Tüm coğrafyayı barış ve huzura kavuştur. Öz vatanlarında garip kalan mazlum kardeşlerimize kurtuluşlar nasip eyle. Kudüs’te hak ehline katından ferahlık yağdır ya rabbi. Gönüllere sekine olacak zaferler nasip eyle. Kudüs meselesindeki şuurumuzu ve duruşumuzu cennet için anahtar kılYa Rabbi! Kudüs’ün mazlum mücahitlerine bedirde yaptığın gibi meleklerinle yardım eyle Ya Rabbi!İman eden kullarını zalim ve işgalci güce çiğnetme Allah’ım. Mescidi aksanın bahçesini huzur içinde oynayan çocuklarla süsle Allah’ım ! Amin.”
Filistinli genç Malik qnebe de konuşma yaparak: “hepinize bana konuşma fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Şimdi bir şey diyeceğim. Şimdi sultanımız Abdülhamit Han bir sözü vardı. Ne dedi? Kudüs düşerse biz düşeriz. Ben size şimdi bir şey söyleyeceğim. Şimdi Gazze’deki mücahitlerimiz ey Gazze! Mücahitlerimizin yurdu. Ey Gazze, şeref ümmetin şerefini, onurunu korumaya çalışan şimdi Gazze düşerse biz de düşeceğiz. Sadece bu Filistin meselesi değil bu bütün Müslümanların meselesidir. Hepimiz Filistin için mücadele edelim. Teşekkür ediyorum” dedi.
(Haber: Cengiz Muhziroğlu)