Karşılıklı hatırımızın kaç sene olduğunu hatırlamıyorum, esnaflık yaşımla akran olsa gerek tanışıklığımız, elimiz ekmek tuttuğundan beri…

Ömer Faruk Livan’ı tanırım.

Yıllar içinde saçımız ağardı…

Dostluğumuz hep yemyeşil kaldı.

Daim tazelik katan bir tavrı, edası, bereketi vardı muhataplıklarında…

Şaşmaz bir metre misali ölçülüydü.

“Kastamonu Esnaf ve Sanatkarlar Odası” (KESOB) baş yöneticiliği yaptı yıllar boyu…

Ayakta karşılarken ve uğurlarken sürekli “dostluk”, işini yaparken şaşmaz “mevzuat”, dostlukta ve meslekte kılı kırk yaran “hassasiyet” gördük.

Başka türlü ne o koltukta kalırdı yıllarca…

Ne de gönüllerde.

Çok anılarımız oldu…

Bir kez olsun kırmadı, dökmedi, incitmedi.

Asla ve asla sırtını dönmedi…

Hep anlayan oldu.

Faruk ağabeyi benden daha çok tanıyanlar onun örnek kişiliğini çok daha ayrıntılı ve anlamlı anlatacaklardır şüphesiz…

Eh, ben de az çok insan sarrafı sınıfına girdim sayılır çırak olarak dahi olsa, “İyi insandı Faruk ağabey”.

Vefat haberinin duyulmasının ardından esnaflara kulak verdim…

Gördükleri yardım ve iyilikleri konuşup durdular.

Böylesi anılmak ne güzel…

Ayrılığın acısını bal eylercesine.

“Nasıl bilirsiniz?”…

Haydi hep bir ağızdan söyleyelim “İyi biliriz”.

İsmi daim…

Hatırası baki.

Not: “Bir hancı, bir yolcu” diye başlık atmış gönderdiği istikamet notuna…

Vesaiti hep o idare ettiğine göre “hancı” o, yolcu koltuğunda hep ben oturduğumdan olsa “yolcu” ben, denklem çözüldü.

“Hancı” olmanın derdi büyük…

Han duvarlarının rutubetli arşivinde ne kederler gizli nihayetinde, koklasan bir dert, pamuk tıkalı burunla gezsen ayrı dert.

Gözün kapakları var imdada koşan…

Burun korunmasız bir kale.

“Yolcu” olmanın derdi de büyük…

Her güzergahı geride bırakarak ilerlemek var kaderinde.

Ay ışığı yok yaz günlerinde…

Bekleyemem leyli geceyi.

4 Mevsim’i severim ama…

Yazı sevmem.

Kalıyor çünkü izi…

Söz uçuyor.

Eski Ankara Yolu’ndan saptık “hancı” ile…

Toklu Tepe’ye sardık.

Çok geçmeden “Ahmet Dede” gözüktü…

“Üryan geldik, üryan gideriz”.

“Arsa bakma” zamanımız geldi mi hancı?..

Çıkacağımız merdivenler azaldı.

“Rehabilitasyon” gözüktü…

Onun da yıkılıp gitmesi yakın, yenisi yapılıyor Hacıorta’da, yeni bir “eski devlet hastanesi” boşluğu bırakacak yerinde büyük olasılık.

Süt’e indik…

Nerede “Süt Fabrikası”, nerede emeğin şanlı kokusu, yerinde burun sızlatan apartmanlar.

Ver elini “Salı Pazarı”…

Yolcunun “son durağı”.

Not 2: Geçtiğimiz günlerde birkaç değinmiştim şehir içi toplu taşıma sisteminin kriz yaşadığını, taşıma kooperatifi sefer sayılarını düşürmüştü, bir nevi “rest”…

Zam talepleri belediye meclisinden geçti.

Kredi kartı komisyonunu da kattığınızda…

20 TL’yi geçen bir yekun yetişkinlerde.

“Mesafeye göre ücret”, “yeni hat”, “sarı otobüs”…

Tarih belli mi?

“Eski tas, eski hamam”…

Ne zaman son bulacak?