Gökçeağaç dağlarında izimiz, yollarında gözümüz, gönüllerde yerimiz, kiliminde nakışımız var…

Cebrail Keles Kose (1)-2

Hanönü’yü bilir misiniz?Hiç gidip gördünüz mü bilemem. 
Dört mevsimde de ayrı güzeldir. Benim de her fırsat bulduğumda gitmekten büyük keyif aldığım memleketimin en güzide köşelerinden biridir. Burası bana ben buraya yabancı değilim, sokaklarında dolaşırken doğup büyüdüğüm mahallemde geziyor hissi duyarım. Herkes bildik her şey tanıdık gelir.
Her mevsim güzel dedik şimdi baharın sonundayız. Yaz gelmesi yakındır. Bilirim ki kalenin altındaki bentte balıkların umutsuz göçü çoktan bitmiştir, oturup Gök ırmağın türküsünü dinlerim sessizce.

Cebrail Keles Kose (10)

Cebrail Keles Kose (15)
Mevsimlerden yaz olduğunda ise,
Saraycık krater gölünün sisli sularını, inanılmazgüzellikteki anıt ağacını, kıyıda güneşlenen semenderlerini izlemenin en güzel zamanıdır. Küre çayında, gökçeağaç dağlarında, Elek dağın yamaçlarında çok kimsenin bilmediği şelalelerin peşine düşmenin, Çeltik tarlaları içindeki leylekleri izlemenin, karlık mağarasından yaz sıcağında kar yemenin vaktidir.
Kış mevsimiyse eğer, lapa lapa yağan kar altında yoldan geçen kamyonları, donmuş şelaleleri, karla kaplı ağaçların kartpostal güzelliğini fotoğraflamanın zamanıdır.Bir de sadece 3-5 kişinin yaşadığı köylerde kardan kapanan yolun açıldığında yüzlerindeki mutluluğu, yanan sobanın sıcaklığını, elimizde ne varsa paylaşmanın tarifsiz sevincini yaşamanın zamanıdır.


Burası Karadeniz’le aramızdaki son sınırımızdır. Tarihte ipek yolundaki sığınacak limandır. Buraya kâğıt üstünde herkes Hanönü dese de o benim için Gökçeağaçtır.
İlk kez gördüğüm o gün ne zamandı bilmiyorum hatırlamıyorum ama ben burayı hep sevdim. Tarihi bilmesem de ilk geldiğimde fotoğraflarını çektiğim küçük çocuklar şimdilerde üniversiteyi bitirdiler, evlendiler, çoluk çocuğa karıştılar.

Cebrail Keles Kose (3)-1
Benim Gökçeağaç kilimimdeki nakışlar…
Gökçeağacın türküsü de kilimi de meşhurdur.
“Bir zamanlar Gökçeağaç olarak Hanönü köylerinde her evde bir dokuma tezgâhı bulunurdu. Kadınlarımız, kızlarımız doğadaki güzellikleri, içlerinde yaşayamadıkları sevdaları ilmek ilmek kilimlere, çeşitli dokumalara yansıtırlardı. "Gökçeağaç Kilimi" türküsü bu yörede meşhur olmuş bir türküdür.
Kastamonu'nun yöresel değerlerinden olan "Gökçeağaç kilimi", Türk Patent Enstitüsü tarafından tescillendi.”
Ben de buraya her geldiğimde gönlümdeki tezgâhta asılı olan kilime bir ilmek bir nakış işlerim. Hiç silinmezcesine…

Cebrail Keles Kose (13)
Şimdi bir adım geri çekilip o kilime bakıyorum. İlk nakışı çok çok uzun yıllar öncesinde işlemişim işte şurada,
Meydanda küçük bir dükkân,önünde 78 model bir reno var. MetinYamalı’nın aile işletmesi. Eşi Sibel ve kayınvalidesiyle birlikte ev yemekleri yapıyorlar. Yemeklerateşte kazanlarla kaynıyor. 
Gökçeağaç kilimimdeki en otantik, en kıymetli işlemelerden biri.
Kilimimde çok fazla desen var hepsini anlatmaya imkân yok ama şuradaki yeşil renkler arasında bir mavi desen var ki hemen dikkati çekiyor. Saraycık krater göleti ve yanı başındaki anıt ağacı bir görenin bir daha unutacağı bir güzellik değil. Nasıl unutulur ki göle bakıyorsun gökyüzünü ağaca bakıyorsun yaratıcının adını görüyorsun.
Benim hatıralarımla dokuduğum Gökçeağaç kilimimin karşısına oturmuşum, kulağımda bir türkü,“Gökçe ağacın kilimi” diye başlayan, gözümde ise memleketin dağları, ovaları o gönlü güzel insanları var.
Ben de şimdi kendi kilimimde nakışların arasında bir yolculuktayım.
Bir karartı var. Ağustos ayında sıcaktan yanarken içine girdiğimiz mağaradan kar çıkardığımız o meşhur karlık kuyusu mu acaba?
Kim bilir.
Ya şuradaki köşedeki çatal beyaz nakış neresiydi.  Burası da kimsenin bilmediği bir dereye girip bu şelaleyi görünce ağzımın açık kaldığı ve Metin Yamalı kardeşime buraya çatalkaya şelalesi adı yakışır dediğim güzellik olmalı.
Hayat hep güzelliklerle dolu anlardan ibaret değil. Kilimde öyle.
İşte gözyaşı işlenmiş bu nakışta besbelli. Hem de öyle tek tük değil hiç dinmeyen bir sağanak yağmur şeklinde. Bu yağmur değil Hatice Çapar ablamın 17 ağustos depreminde Adapazarı’nda kaybettiği yavruları için döktüğü hiç dinmeyen gözyaşlarıdır. 
Diyorum ya bu kilim öyle tek tek anlatılacak gibi değil, Şuradaki birbirinin aynısı ikiz desen neydi?
Tamam hatırladım.

Cebrail Keles Kose (4)
Bağdereli Pamukyorganın oğlu Zeki amcayla pişti olmuştum bu nakış da onun hatırasıdır. Benim üzerimdeki outdoor pantolonumun daha iyisini yapmıştı Zeki emmim.
Yaşlı bir ağaç nakşedilmiş. Elinde çay bardağı ile dallarının üstünde yatan birinin olduğu eğlenceli bir desen var. Gökçeağacın yüzlerce yaşındaki sakız ağacı olmalı bu. Hani merhum Hamdi Ünalla ağaca yaslanıp çayımızı yudumlayıp iki lafın belini kırdığımız o anıt ağaç.
Bir kara ve bir sarı manda görüyorum. Bölükyazı köyündeki iki manda ve ardında hüzünle bakan bir çift gözü hatırlıyorum.Hüznüm ağır basıyor üzülüyorum. Mandacı (Saddam) Şakir Tekeli’nin orman içindeki bilinmez bir yoldan seslenişi geliyor aklıma.
-haydi, gara, haydi sarı diyerek üvendireyle mandalara yol verişi hala kulaklarımda.
Artık o nakıştaki kişiler de mandalar da tarih oldu. Kimsenin bilmediği bir renk, desen olarak yerini aldı kilimde.
Bu kilimdeki nakışlar da bende ki gökçeağaç hikâyeleri hikâyeler de bitmez.
hangisini anlatsam ki; Hayri Ünal Başkan’la dağlarda bilimsel amaca hizmet için bilim insanlarıyla aslan yelesi mantarı aradığımız günlerden kalma olabilir şu aslan yelesine benzeyen desenler.
Nilüfer çiçekleri varbelli ki Akgöl’den kalmadır. Şu sivri desenler de İnaltı mağarasını simgeliyor olabilir.
Kocaoğlanların pençeleri, geyiklerin çatalları, ayak izleri desen her yerde birer ikişer yerini almış.
Fotoğrafçı hasanla zehirci Mehmet yan yana. Satılmış Çapar elinde yemlerle güvercinleri çağırıyor. Çarşamba günleri döner asmış Sibel Hanım, masada müşteriler be sokakta kediler, köpekler nasiplerini bekliyor. Genç yakışıklı kardeşim Emre Yılmaz sahada top, makamda başkanın peşinde. Hayri Ünal ailesinin her ferdiyle akraba gibiyiz.


Bir de kilimde her yerden mutlaka görülen bir bakır madeni var. Kimi zaman kamyonlarla gece gündüz dağlardan tesislere bakır cevheri taşıyor, kimi zamanda barajlarıyla, tesisleriyle her yerdeler. Hanönü bakırın başkenti olmaya doğru gidiyor.
Kilimi boydan boya bembeyaz bir desen kaplıyor. Bu da Gürleyikşelalesi olmalı, yakından dinlerseniz o coşkulu akışını bile duyabilirsiniz. Yaz aylarında buz gibi suyunun içinde gezip kuşların doğanın sesini ruhunuzda hissedebilirsiniz.
Kilimdeki kültürel desenlerde oldukça fazla, Geçmişte İpek yolu, yüzlerce yıldır hizmet eden tarihi hanı, günümüzde ise Yenice köyünde Muhittin Göksoy hocamın kütüphanesi de zamanında bölgesindeki tek olan tarihi okul da var.
Kendiri, urgancıları, çeltikçileri, şeytan lakaplı orman köylüsünü, kanlıca mantarla dolu dağlarını her birini ayri bir desen olarak işlemişim aklıma, kilime, gönlüme.

Gökçeağaç kilimi…
Fatih Kısaparmak söylerdi ve çok severdim hatırladınız mı “kilim” türküsünü
Şöyle başlardı…
“Sevdiğine sözü olan bir kilim dokur
Kilimin dilinden ancak anlayan okur”

Ben de yıllar yılı ilmek ilmek işleyerek bir kilim dokudum gökçeağaçta. Her bir renginde, her bir nakışında, bende bıraktığı izler vardı.
Kimi zaman acı olsa da çoğu zaman keyifli, mutlu, sevgi dolu.
Kilim kalbin aynasıdır gönlün sesidir
Her nakışı bir duygunun ifadesidir.

Cebrail Keleş- Balıkçı Şef
29 Mayıs 2024-Kastamonu


Cebrail Keles Kose (12)-1Cebrail Keles Kose (10)Cebrail Keles Kose (11)Cebrail Keles Kose (9)-2Cebrail Keles Kose (7)-1Cebrail Keles Kose (6)-1Cebrail Keles Kose (5)-2