Osmanlı tarihinin belki de en çok tartışılan ismidir Sultan Abdülhamid-i Sani.

Osmanlı Devleti’ nin “Hasta Adam” olarak kabul edildiği, emperyalizm sofrasında sağından solundan parçalandığı, hem dıştaki hem de içteki düşmanlarla mücadele etmek zorunda kalınan son döneminin padişahıydı.

Kimisine göre Kızıl Sultan kimisine göre kudretli ve zeki devlet adamı.

Ancak bilinen bir gerçek vardı ki, İstanbul’ un neredeyse tüm siyasileri, yazarları, gazetecileri “istibdat” yönetiminden rahatsızdı ve padişahın tahttan indirilmesi gerektiğinde hemfikirdiler.

Hatta Mehmet Akif bile “Saraydaki Baykuş” diyecek kadar nefret ediyordu Abdülhamid’ den!

Meşhur 31 Mart Vakası Abdülhamid karşıtları için bir bahane oldu. Elmalılı Hamdi Yazır tarafından kaleme alınan, Şeyh Ziyaeddin Efendi tarafından onanan “Hal’ Fetvası” ve 36 ayan ile 240 mebusun oy birliği ile tahttan indirildi.

“Yaşasın Hürriyet, Kahrolsun İstibdat!” naraları İstanbul sokaklarını inletti.

Hâl' kararını Sultan II. Abdülhamid'e tebliğ etmek için, Ermeni Ayan (Senato) üyesi Aram Efendi; Draç Mebusu Arnavut Esad Toptanî (sonradan 'hizmetlerine mukabil' Paşa yapıldı); Yahudi Selanik Mebusu Emanuel Karasso ve Abdülhamid Han'ın vaktiyle nice iltifatına mazhar olarak Koramiralliğe kadar yükselmiş bulunan Gürcü asıllı Arif Hikmet Paşa'dan oluşan bir heyet teşkil edilmişti.

Abdülhamid, hâl kararını tebliğe gelen heyete tarihe geçecek şu sözleri söyledi:

"Ben 33 sene millet ve devletim için, memleketimin selameti için çalıştım. Hâkimim Allah ve beni muhakeme edecek de Resulullah'tır. Bu memleketi nasıl buldumsa, öylece teslim ediyorum. Hiç kimseye bir karış toprak vermedim. Hizmetimi ancak Cenab-ı Hakk'ın takdirine bırakıyorum. Ne çare ki düşmanlarım bütün hizmetime kara bir çarşaf çekmek istediler ve muvaffak da oldular."

Ve şu sözü ekleyerek salondan çıktı:

"Bu memleketi benden sonra 10 sene idare etsinler, 100 sene idare etmiş sayacağım."

27 Nisan 1909 ile Osmanlı'nın teslim olduğu 31 Ekim 1918 arasında sadece 9,5 yıl vardı ve ne acıdır ki, 10 sene gerçekten de tamamlanamamıştı. 1909 yılında kim derdi ki; “10 sene dolmadan Osmanlı yıkılacak!”

Elmalılı Hamdi Yazır daha sonraları çok büyük bir hata yaptığını itiraf ederken Mehmet Akif de Semerci şiiri ile adeta Abdülhamid’ den özür diliyordu.

“Giden semerciyi, derler, bulur muyuz şimdi?

Ya böyle kalfa değil, basbayağ muallimdi.

Nasıl da kadrini vaktiyle bilmedik, tuhaf iş:

Semer değilmiş o rahmetlininki devletmiş!”

Sözü yine Üstad Mehmet Akif’ in dizeleriyle bitirelim;

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

"Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?