Gündem

Emekli Tümamiral Gürdeniz: "İnebolu ve mühimmatlar olmasa yoktuk biz"

Ceyda Karan’la Eksen programına konuk olan Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Türk-Sovyet ilişkilerini ve günümüzdeki etkilerini anlattı. Gürdeniz; " İnebolu ve o mühimmatlar olmasa bugün yoktuk biz. Bu programı bile yapmıyorduk. Kurtuluş Savaşı’nın kanı bizden, demiri onlardan geldi” dedi.

Abone Ol

Türkiye Cumhuriyeti, 101 yılını geride bıraktı. Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Türk-Sovyet ilişkilerini, Sovyetler Birliği’nin Kurtuluş Savaşı’na sağladığı mühimmat desteğini, Mustafa Kemal Atatürk-Vladimir Lenin yazışmasını, Sovyet temsilcilerin Türkiye’deki görüşmelerini, SSCB’nin Türkiye’deki iktisadi yardımlarını ve Sovyet yardımının İstiklal Mücadelesi’nde oynadığı rolü, Ceyda Karan’la Eksen’in 29 Ekim özel bölümünde anlattı.

“CHRUCHILL, MUSTAFA KEMAL PAŞA İÇİN ‘SAVAŞ PRENSİ’ İFADESİNİ KULLANMIŞ”

İtilaf devletlerinin Kafkas Seddi projesiyle Türkiye’nin Doğu toplumları ile olan bağını koparmak istediğini ifade eden Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Mustafa Kemal Atatürk’ün bu planı gördüğünü ve komutanlarına derhal uyarıda bulunduğunu ifade etti. Cem Gürdeniz’e göre Kafkas Seddi projesinin engellenmesi, Kurtuluş Savaşı için adeta bir soluk borusu açılmasını sağladı:

“Her şeyin temeli jeopolitiktir. Mustafa Kemal, 1917’de Muş cephesinde Ruslarla savaşan bir generaldi. Daha sonra iktidara, Sultan’a karşı çıkıyor ve kurtuluş hareketini başlatıyor. Churchill buna ‘war prince’ yani ‘savaş prensi’ diyor. Çok güzel bir laf. Mustafa Kemal daha sonra Kurtuluş Savaşı’nın ve Kuva-i Milliye’nin komutanlarıyla, 5 Şubat 1920’de Kafkas Seddi üzerine durum muhakemesi yapıyor. Her şeyin temeli bu. Jeopolitik burada devreye giriyor. Ne diyor biliyor musunuz? Kafkas Seddi’nin yapılmasıyla ilgili konuşuyor. Nedir bu Kafkas Seddi? Taşnaklar Ermenistan’ı, Menşevikler Gürcistan’ı, İngiliz yanlısı Müsavatcılar da Azerbaycan’ı kurarak Türkiye’nin Orta Asya ve Sovyetler ile olan bütün bağını koparıyorlar. Aynısını Balkan Savaşı döneminde denemişlerdi. Balkanları koparıp, Türkiye’nin batısını tamamen Avrupa’dan; eski eyaletlerden ve Türk kökenli insanların oturduğu alanlardan koparmışlardı. Atatürk de 5 Şubat 1920’de komutanlarına ‘Kafkas Seddi’nin yapılmasını, Türkiye’nin kati mahvı sayıp, bu seddi İtilaf devletlerine yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeyi göze almak mecburiyetindeyiz’ diyor. Yani görüyor. Doğudan sıkıştırılmış. Nereden yardım gelecek? Deniz imparatorluğu Batı’da deniz yolunu kesmiş. Tek nefes borusu Doğu. O bakımdan bu mektubu komutanlarına gönderiyor.”

“İŞTE İNEBOLU VE O MÜHİMMATLAR OLMASA BUGÜN YOKTUK BİZ”

TBMM’de toplanan vekiller heyetinin ilk iş olarak Sovyet Rusya’ya mektup yazdığını aktaran Gürdeniz, yapılan diplomatik görüşmeler sonucunda Sovyetler’in 46 ay boyunca 300 bin ton mühimmatı Kurtuluş Savaşı için Ankara’ya gönderdiğini belirtti. Sovyetler’den gelen mühimmat yardımının hayati olduğunun altını çizen Emekli Tümamiral Cem gürdeniz, aksi halde İtilaf devletlerine karşı verilen mücadelenin sekteye uğrayabileceğini dile getirdi:

“Bu mektuptan birkaç ay sonra TBMM’yi tesis ediyor. Meclisin ilk yaptığı karar, iki gün sonra vekiller heyetini yani bugünkü adıyla bakanlar kurulunu toplamak oluyor. Bakanlar kurulu toplanıyor ve 25 Nisan 1920’de ilk karar çıkıyor. Rusya’dan yardım için mektup yazılacak ve heyet istenecek. 26 Nisan’da da o mektup yazılıyor. Mustafa Kemal, ‘Bu mektubu TBMM adına yazıyorum. Sizden hem maddi hem de cephane yardımı istiyoruz. İnsan gücü istemiyoruz. Siz de bir iç savaşla uğraşıyorsunuz, biz de büyük bir işgalle uğraşıyoruz’ diyor. Bu sözden sonra, Vekil Sami Bey ile Yusuf Kemal Tengirşenk 25 Mayıs tarihinde Moskova’da ilk diplomatik görüşmelere başlıyor. Ne kadar zaman var arada dikkat edin. Yol yok, zor gidiyorlar.

20 Haziran’da da Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin’e Atatürk, ‘Biz Batı emperyalizmine karşı sadece kendi kurtuluşumuzu ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz. Aynı zamanda Batı emperyalistleri bütün güçleri ve imkanları ile Türk ulusunu emperyalizmin amaçları uğruna kullanmasına engel oluyoruz. Bununla da bütün insanlığa hizmet ettiğimize inanıyoruz’ diyor. Yani Atatürk, ‘Sizin gibi emperyalizm ile mücadele ediyorum’ diyor.

Bundan iki ay sonra anlaşmalar imzalanıyor ve Türkiye’ye ilk askeri yardım, Karadeniz üzerinden eylül ayında geliyor. Gelecek 46 ay içerisinde 300 bin ton cephane geliyor. Bunlar tabii çok küçük teknelerle, çarık çuruk teknelerle geliyor. 46 ayda 300 bin ton harp cephanesi özellikle İnebolu’ya geliyor. Atatürk’ün meşhur bir lafı var ‘Gözüm Sakarya’da, kulağım İnebolu’da’ diye. İnebolu bu konuda önemlidir. 300 bin ton mühimmatın 180 bini İnebolu’ya gelmiştir. Orada kadınların rolü önemlidir. Orada benim ‘kağnı donanması’ dediğim bir olay var. Kağnılar ile Kastamonu’dan Çankırı’ya, oradan Ankara’ya taşınıyor mühimmatlar. Bugüne etkisi nedir bu cephanelerin? İşte İnebolu ve o mühimmatlar olmasa bugün yoktuk biz. Bu programı bile yapmıyorduk. Kurtuluş Savaşı’nın kanı bizden, demiri onlardan geldi.”

“MUSTAFA KEMAL, İNSANLARIN SÖMÜRÜLDÜĞÜ SİSTEMİN ORTADAN KALKMASI GEREKTİĞİNİ SOVYET TEMSİLCİSİNE SÖYLEDİ”

Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması ile birlikte İtilaf devletlerinin Kafkas Seddi projesinin çöktüğünü ifade eden Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz, Sovyetler Birliği ile yapılan görüşmelerde, Mustafa Kemal Atatürk’ün sömürgeciliğe karşı güçlü duruşuna dikkat çekti:

“1921 Şubat ayında Ali Fuat Cebesoy Moskova’da Büyükelçi olunca ilişkiler çok daha hızlanıyor. 16 Mart 1921’de Türk-Sovyet Dostluk Antlaşması imzalanıyor. Kafkas Seddi böylelikle yıkılıyor. İlk jeopolitik mücadele bu set oldu. Set yıkılınca yardım hattı açılıyor. Orta Asya ile olan bağımız tekrar kuruluyor. Bu çok önemli. 1921 Aralık ayına gelirsek tabii bu süreçte 1. İnönü Muharebesi oluyor, Alemdar gemisinin kurtarılması oluyor. İşte Aralık 1921’de Sovyet Rusya’nın en seçkin generali Frunze Türkiye’ye geliyor. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi o dönem Aralov. Azerbaycan’ın Büyükelçisi de Abilov. Atatürk’ün bunlarla da arası çok iyi. Tabii bu gelişler içerisinde Fransızlar, Türklerin Ruslarla yakınlaşmasını görüyor. Savaşın Doğu cephesinde bir şey getirmeyeceğini görerek Ankara Antlaşması’nı imzalayıp ayrılıyor Fransızlar.

Atatürk ile görüşen Sovyet Generali Frunze, Sovyet Hariciye Komseri Çiçerin’e şunları söylüyor: ‘Dün akşam Kemal görüşmeye geldi. Düşmana üstün gelmek ve onları Anadolu’dan atmak için ihtiyaç duydukları silah sayısını belirtti. Eğer 1922 bahar aylarına kadar belirtilen silahları bulamazlarsa, diplomasi yolunu seçmek zorunda kalacaklarını söyledi. Kemal, bunu istemediğini çünkü Batı ile anlaşmanın Türkiye’nin istilası anlamına geleceğini söyledi.’ Daha sonra 25 Aralık’taki ikinci görüşmede bu defa Frunze, Mustafa Kemal’e şunları söylüyor: ‘Biz sizin ekonominizin yeniden kurulmasına yardım etmek istiyoruz. Ancak siz de bizim durumumuzu biliyorsunuz. Lütfen istemlerinizi bunu dikkate alarak söyleyin.’ Mustafa Kemal de ‘Ben bunu da anlıyorum ama insanlık birleşmeli, kardeşçe bir yaşam sürmeli. İnsanlığın birleşmesi ve tüm karşılıklı düşmanlıklara son vermesi için önce insanın insanı sömürdüğü sistem ortadan kaldırılmalı’ diyor. Daha Büyük Taarruz yok ortada, Mustafa Kemal’in fikirleri bu yönde.”

“ATATÜRK’ÜN VEFATINDAN SONRA SÜREÇ DEĞİŞTİ”

Mustafa Kemal Atatürk’ün Bolşevik lider Vladimir İlyiç Lenin’e yazdığı tarihi mektuptan bahseden Cem Gürdeniz, kurulan yakın ilişkilerin Atatürk’ün vefatından sonra değiştiğini kaydetti:

“Arkasından malum 4 Ocak 1922’de çok ünlü bir mektubu var Atatürk’ün. Bizzat Lenin’e yazdığı. Bütün yardımlar geliyor, ağır ağır Büyük Taarruz’a hazırlanıyor Türkiye. Beni en çok etkileyen yazılardan biri budur: ‘Türkler ve Rusların tarihi, yüz yıllarca süren kanlı savaşların gürültüsüyle dolduktan sonra bu kadar bütünsel bir şekilde uzlaşmaları, öteki milletleri şaşkınlığa uğratmıştır. Pek çoğu bu dostluğun suni olduğu ve şartlar gereği sağlandığı zannına kapılmıştır; hala daha bu inançtadırlar veya öyle gözükmektedirler. Ancak iki halkın ne ölçüde birbirleri ile anlaşmak, birbirlerini sevmek için yaratıldıklarını ve geçmiş kavgaların yalnızca her ikisinde de yerleşmiş zalim iktidarların kışkırtmaları ile çıkmış olduğunu; son savaşta askerlerin ve subayların birbiriyle nasıl isteksizce savaşmış olduğunu görenler, birkaç sene önce oluşan yeni vaziyetin sürekli ve istikrarlı olduğunu söyleyecektir. Zira bu vaziyet, tabii olandır. Eski istibdat tarafından oluşturulan suni düşmanlık ise son nefesini vermiştir. Türkiye, bilhassa son birkaç ayın Rusya’sına, Batı Avrupa’ya olduğundan çok daha yakındır. Memleketlerimiz arasındaki bir diğer benzerlik ise, kapitalizme ve emperyalizme karşı mücadelemizde yatmaktadır. Türkiye, hala büyük devletlerin ve onların uydularının açık veya gizli; azgın saldırılarının hedefi olmaya devam ediyorsa bunun nedeni her şeyden önce mazlum sömürge halklarına örnek olarak kurtuluşa giden yolu göstermesidir. Sizi temin ederim ki, Sovyet Rusya’ya karşı doğrudan veya dolaylı olarak hiçbir antlaşmaya veya ittifaka asla dahil olmayacağız’ diyor Atatürk. Ama maalesef onun vefatından sonraki süreci biliyorsunuz.”