Kağnı kamyonu yener mi?

Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” kitabından;
“…Fransız temsilcisi Franklin Bouillon, Ankara yollarına düşmüştü. O günlerde, Türk ordusunun silah ve cephane ihtiyacı İnebolu üzerinden karşılanıyordu. Özellikle İstanbul'da, işgal güçlerinin denetimindeki depolardan çeşitli yollarla kaçırılan silahlar ve cephaneler, küçüklü büyüklü teknelerle İnebolu'ya getiriliyor, buradan da "İstiklal Yolu" üzerinden cepheye götürülüyordu. Hangi araçla mı?

Kağnılarla tabii. Başka araç yoktu ki!

“Genç adam 'uğurlar olsun anam' diye seslendi. Kolbaşı 'Sağ ol oğul' dedi, elindeki sopayla öküzleri dürttü. Kağnılar, tekerlekleri inleyerek kımıldayıp yürüdüler. Kağnıcıların hepsi kadındı. Yalnız üçüncü kağnıyı 12 yaşında bir erkek çocuğu götürüyordu. Kadınlardan biri hamileydi. Yedinci kağnının yanında yürüyen sırım gibi genç kadının ayakları çıplaktı. Bazı kadınlar, bebelerini torbalayıp sırtlarına bağlamışlardı. Konvoyu uğurlayan genç subaylardan birisi 'Ne mübarek kadınlar bunlar' dedi."

Öyleydiler...

Fransız temsilcisi Franklin Bouillon"Ah dostum! Azminizi ve sabrınızı temsil eden kağnı kollarını büyük bir hayranlıkla izledim. Ama gerçekçi olun ve bizimle uzlaşmaya bakın.

Çünkü kağnı kamyonu yenemez!"

Franklin Bouillon, 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar Meydan Savaşı'nın bu kağnıların taşıdığı silah ve cephanelerle kazanılacağını nereden bilebilirdi ki...

Genel Sekreter Nida Sinsi ile İnebolu’dan Kastamonu’ya 95 km…

9 Haziran 2023 İnebolu limanı…

Kalabalık bir resmi kurum ve kuruluş yöneticileri, vatandaş ve öğrenci gurubu o bilindik ritüeli gerçekleştiriyorlar.

Protokol konuşmaları, şiirler, müsamereler hepsi aynı bilindik tanıdık şeyler. Yıllardır süregelen tören mantığı. Tören bitiyor. Yürüyüşçüler İnebolu halkının yoğun ve coşkulu tezahüratları arasında şehri geçerek Turgut Özakman parkına ulaşıyorlar.

Yol uzun ve hep yokuş 19 km. vakit kısa, ilk günün hedefi ise Çuha doruğu kamp alanı.

Rakım 0 dan 950 mt ye tırmanılacak. Yürüyüşün en zor etaplarından biri, hep yokuş çıkılacak. Turgut Özakman parkından yukarı çaylıya doğru iki çay köprüsüne doğru ilerlemeye başlayan yürüyüşçüler arasında bir gurup var. Mavi eşofmanlarıyla hemen dikkat çekiyorlar.

Başında sarı Fenerbahçe şapkası, sırtında çantasıyla Özel İdare Genel Sekreteri Nida Sinsi’yi fark eden olmuyor. Protokolden uzak, etrafındaki gönüllü iş arkadaşları, eşiyle birlikte sisler altındaki dağlara doğru yürümeye başlıyorlar.

Yanında şube müdürü, şoför, mühendis, memur, işçi tüm çalışanlardan temsilciler var. Hepsi de gönüllü.

Yeşil bir deniz misali orman içinde akan yürüyüşçülerle birlikte eski İnebolu/Kastamonu yolunda kayboluyorlar.

Biz bu yolları da, dağları da çok iyi biliriz…

İnebolu’dan başlayan ve devamlı yokuş yukarı olan yollarda akan bir gönüllü seli var. Tersine akan bu rengârenk nehrin başında ise Kastamonu Valimiz ve hanımefendi birlikte gidiyorlar.

Valimizin arkasında, vatanın her tarafından gelmiş 500 den fazla yürüyüşçü, onları her duraklarında kucaklayan Kastamonu halkı ve basın yayın vasıtasıyla desteklerini ileten tüm bir ülke var.

Yediden yetmişe, bize bu toprakları yurt yapan atalarımızın izinde, onların ruhunu bir nebze olsun hissetme adına yürüyoruz. Attığımız her adımda önümüzde giden kağnıların izlerini görüyor, onların seslerini duyuyoruz. Zaman, ne bu izleri, ne de bu sesleri hiç silememiş. Taptaze duruyor. Yeter ki gönül gözüyle bakılsın, yüreğiyle dinlensin.

 …

Yürüyüşçülerin içinde ne zaman kaybolsam gözüm bir parça mavilik arıyor. Onca renklerin arasında ilk gözüme çarpan renk mavi oluyor. Özel idarenin yani bizim çılgın mavilileri arıyor buluyorum. İlk günden son adıma kadar sessiz sedasız ve iddiasız yürüyüşlerini sürdüren ekibimize katılıyorum.

Üstündeki mavi eşofman takımı, kafasında Fenerbahçeli şapkasıyla yürüyen kişinin Özel İdare Genel Sekreteri olduğunu en yakınları hariç kimse bilmiyor. İş arkadaşları dışında çoğu yürüyüşçünün farkına bile varmadığı Nida Sinsi’yle bazen mola zamanları yan yana geliyoruz.

Nida Sinsi; Kendisiyle 20 yılın üstünde birlikte iş arkadaşlığımız var. Her zaman, her yerde mütevazılığı, çalışkanlığı, dürüstlüğü ve fanatik Fenerbahçeliliği ile tanınır. Tüm ilimizde tanıyan, tanımayan herkesin sevdiği, saydığı, içimizden biri olan bürokratımızdır. Hepimizin her türlü sorununda yanında olan, yardımına koşan, güler yüzlü, samimi tavırlarıyla herkesin gönlünü kazanan yöneticimiz istiklal yolunda iki gündür yollarda.

Sabah saat 7 civarında ikinci günün kamp alanı olan Küre Ecevit hanı önündeyiz. Kahvaltı için kuyrukta sıramızı bekliyoruz. Arkamda Nida Sinsi ve genç gazetecilerimizden Burak Yumukoğlu var. Kuyruk uzun olsa da sohbetin güzelliği karşısında keşke daha da uzun olsa dedirtiyor.

Sıra bize gelince kahvaltı tabağımızı alıp yere çimlerin üstüne oturuyoruz. Bir yandan kahvaltı yaparken bir yandan da kuyrukta yarım kalan sohbetimize devam ediyoruz.

Küre Ecevit hanından Seydiler halkacılara kadar olan yürümemiz gereken 27 km yol var. Yola tekrar çıkıyoruz.

Önde valimiz arkada vatanın farklı yerlerinden gelen yürüyüşçüler var. Müthiş bir manzara eşliğinde ilerliyoruz. 

Arada bir verilen molalarda Nida Sinsi’yi ekibinin başında onlarla sohbet halinde görüyorum. Yürüyüşün ikinci günü olmuş. İki gündür hep yokuş yukarı ve özellikle küre geçişinde sıkı bir trekking rotası geçilmiş.

Yolları, yorgunluğu, soruyorum.

Genel Sekreterin telefonu hiç susmuyor. Bir yandan yürüyüp bir yandan da tüm ilin kırsal kesiminden, gelen taleplere cevap vermeye çalışıyor. Kısa bir telefon molası arasında bana da cevap veriyor.

-Şeyhim biliyorsun biz bu yollara, bu dağlara yabancı değiliz. Yıllardır her metresinde ayak izimiz, gönlümüzün en yüce yerinde sevgimiz vardır.

Yorgunluk mu?

Yoruluyoruz elbet.

Ne zaman yollar yokuş olup uzasa, ne zaman ayaklarımızdan derman kesilse, ne zaman durup dinlenmek istesek;  gözümüzün önüne kar fırtınasında üstte başta bir şeyi olmayan, yalınayak aç, susuz karda kışta yürüyerek bu toprakları vatan yapanlar geliyor. Kulağımıza ötelerden belki de yüreğimizden bir ses, bir kağnı tekerinin gıcırtısı, bir çocuğun ağlaması geliyor.

Yorulmaktan şikâyet etmek mi?
Yemekleri beğenmemek mi?
Yol çok mu uzun?

Asla…

Bize bu toprakları vatan olarak bırakan atalarımızın yaptıklarını, onların yürüdüğü şartları, ö günün imkânlarını düşününce ne yorgunluk kalıyor, ne de bir şikâyet.

En azından bu kadarını yapabilmek bile bize büyük bir mutluluk veriyor.

Seydiler Halkacılar kamp alanından Kastamonu’ya yürüyüş başlıyor. Son gün 29 km’lik bir yolumuz var.

Halime çavuş kabri ziyareti, şeker köprüsü ve İstiklal gazetemizde de yazan İsmail Karabıyıkoğlu’nun İstiklal savaşı gazisi dedesinin anılarını kaleme aldığı Diren Şevket kitabı/su/helva ikramının ardından son durak olan Gölköy Orman fidanlığına giriyoruz.

Yemek sonrası araç/İstanbul yolu geçilip Kışla Parkı üzerinden Kastamonu’ya giriş yapılıyor. Ve resmi olarak yürüyüş sona eriyor.

Karşılamayı Valimiz Avni Çakır yapıyor.

Hep beraber Cumhuriyet Meydanına giriş yapıyoruz.

İstiklal yolu yürüyüşünden kısa notlar…

-Sayın valimizin eşi Bahar Çakır Hanımefendi tüm etabı 95 km yi eksiksiz yürüdü.

-Her sene mutlaka bir yerde bizi yakalayan yağmur/dolu bu sene etrafımızda gezdi ama üstümüze gelmedi.

-Valilik basından Hakan ve Emre ağır yükleriyle en önde tüm etabı hem yürüdü hem fotoğraflayıp kayda aldılar.

-UMKE her adımda yürüyüşçülerin arkasındaydı.

-Orman teşkilatı mola yerlerinde kamp ateşi için hiç sıkıntı yaratmadan sabaha kadar ateşin yanmasını sağladı.

-Jandarma/JAK adım adım yanımızdaydı.

-Gençlik Spor müdürlüğü kamp yerleri, yemek ve molalarda kısaca lojistik konusunda çok iyiydi.
-Özel idare sadece Genel sekreter ve gönüllüleriyle yürüyüşe katılım sağlamakla kalmayıp her türlü ulaşım alanında tüm imkânlarıyla sahadaydı.

-Açık maslak geçişi çok hoş değildi. Özellikle güzergâha atılan hafriyat tam da yol kenarındaydı. Karayolunu ikiye ayıran bariyerlerden tüm yürüyüşçüler atlamak zorunda kaldı.

-Yürüyüşü bitirenlere sertifika ve madalyaları verilmesinde kargaşa yaşandı.

_CKL6537_CKL6445_CKL6442_CKL6438

Haydi, Çankırı-Kastamonu beraber yürüyelim bu yollarda...

Son bir söz olarak her sene biraz daha gelişen büyüyen ve kültür rotası olarak, yürüyüşçülerin gözdesi haline gelen bu güzergâhta iyileştirmeler yapılmalı.

Çadırla Kamp alanlarında kalıcı konaklama ve danışma büroları ile ilçelerde “İstiklal Yolu Yerel Rehberi” yetiştirilmesi için çalışmalar yapılabilir.

Sadece birkaç güne değil tüm yıla yayılması için takvim çalışması yapılabilir. 4 günde komple yürümek değil de etap etap yürünebilecek bir turizm güzergâhı haline getirilebilir.

Yol güzergahlarında kır lokantaları, konaklama, çadır ve karavan kamp alanları, trekking istasyonları kurulabilir.

Tematik yürüyüşlerle zenginleştirilebilir. Sonbaharda mantar turizmi için biçilmiş kaftan mesela. Ya da fotoğraf safarileri için en güzel yerler burada. Yaban hayatı fotoğrafçıları arayıp bulamadıkları her türlü canlıyı, bitkiyi görebilirler.

Artık günümüzde turizm denince akla deniz/kum/güneş gelmiyor. Tertemiz bozulmamış ve betona boğulmamış bir doğa, en iyi tesisten daha değerli. Bunun kıymetini bilelim.

Güle güle gidin seneye görüşmek üzere…

Cumhuriyet Meydanında dağılan yürüyüşçülerin ardından bakıyorum.

Biraz buruk, görevini yapmanın mutluluğu/gururuyla artık memleketimizden ayrılıyorlar. Güle güle gidin yine gelin diyorum.

El sallıyoruz karşılıklı.

Hüzünle karışık bir huzur var içimde.

Çay boyundan eve doğru giderken sosyal medyama göz atıyorum. Bir yıl önceki yazımı facebook hatırlatıyor.

Ben yıllardır İstiklal Yolu yürüyüşünü takip ederim. Her sene de bir yazı yazarım. Geçen yıl yazdığım yazıyı bir kez daha paylaşayım. Şimdiye kadar okuyan olmadı ama belki bu sefer okuyan çıkar.

21 Mayıs 2022-Nasrullah Gazetemizdeki yazımdan…
BİR HAYALİM VAR...

Her haziranda Kastamonu’da yapılan İstiklal Yolu yürüyüşümüz 2023 yılında, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. Yılında İnebolu’dan başlayıp Kışla parkında bitmese...

...

İnebolu’dan yüklesek bir kağnı vatan toprağını ve her bir kum tanesi isimsiz şehitlerimizden biridir desek, onlarla birlikte Ilgaz’ı aşsak Diphan/Derbent/İndağı derken Çankırı da demir yoluna ulaşsak. Kara trenle gitsek Afyona kadar bir 30 ağustos günü.

...

Dumlupınar’da Kocatepe’de saçsak o kum tanelerini cephelere,

Durmasak elimizde kalanlarla devam etsek, yolda her durakta bıraksak birazını, vatan için vatanından uzaklara gelip buralarda kalanlardır diyerek.

...

İzmir’e ulaşsak bir eylül sabahında, kardeşinden hatıradır diyerek Karadeniz’in emanetini Ege’ye uzatsak. Bir avuç bile olsa o bir kağnı kumdan geriye ne kaldıysa.

...

Çok mu zor…

Hayali bile bu kadar güzelse gerçeği kim bilir nasıldır.

Cebrail Keleş- Balıkçı Şef
İnebolu-Kastamonu 9-12 Haziran 2023