Yüzyılın izinde yürümek...

Abone Ol

9 Haziran 1921...

Sabah saatleri. Ramazan bayramının ikinci günü. Halk bayramın sevinci ile yeni bir güne uyanmakta. Dün olduğu gibi yine bugün de bayram eğlenceleri düzenlenecek, ziyaretler yapılacak. Çocuklar sokaklarda neşeyle koşturacak, oynayacak.

Yalıda heyecanlı bir hareketlilik var. Son sevkiyatla gelen mühimmatın önemli bir kısmı hala yalıda. Kayıkçılar sağa sola koşturarak cephaneyi iç kısımlara taşımaya çalışıyor. Aynı zamanda hem ekmek kapıları olan, hem de bu mücadelenin en önemli araçlarından olan koca denk kayıklarını düşmandan koruyabilmek için kıyıdan içerilere çekmek için çabalıyor.

Neredeyse aralıksız iki yıl boyunca sürmekte olan çoğunluğu kadın, yaşlı ve çocuklardan oluşan halk seferberliği, bayram nedeniyle kısa da olsa mola vermiş. İnsanlar evinde, köyünde bayrama uyanmanın heyecanlı telaşı içinde.

Ancak bu tatlı telaşı bozan, bayram sevincini endişe ve tedirginliğe çeviren bir ses yankılanmaya başlıyor sokaklarda.

“ Eeyyy ahaliiii, duyduk duymadık demeyiiin. Düşman gemileri geliyooor. Allah’ını seven yalıya koşsun...” 

Bayram sevinci, gelen haberin endişesi ile harman oluyor ve kısa bir şaşkınlık sonrası eşleri, babaları, çocukları cephede mühimmat bekleyen kadınlar, çocuklar ve yaşlılar yalıyı doldurmaya başlıyor.

Sandıklar açılıyor, kimin neye gücü yetiyorsa omuzluyor, sırtlıyor. Kısa bir süre içerisinde adeta bir karınca seferberliği başlıyor. Yalıdaki önemli miktardaki mühimmat İkiçay’daki cephane deposuna taşınıyor. Taşınamayan az miktardaki mühimmat çarşı içlerinde bina arkalarına gizleniyor.

Bir süre sonra ufukta koca koca topları ile iki Yuınan savaş gemisi beliriyor. Yunan Amiral Gemisi Kılkış Zırhlısı ve beraberindeki Panter Muhribi İnebolu önlerinde demirliyor.

İstekleri net...

Şehirdeki tüm cephane, mühimmat ve cepheye gitmek için gelmiş askerlerin koşulsuz teslimini, mühimmatın karaya çıkartılmasında olmazsa olmaz olan denk kayıklarının imhasını...

Aksi halde şehri yerle bir edecekler.

... 

Ecdadın İzinde İstiklal Yolu

İşte bugün vatan diyebildiğimiz bu coğrafyada yaşayabiliyorsak, bu; o gün atalarımızın düşmanın koca toplarına aldırmayıp, canı pahasına emaneti yerine ulaştırma kararlılığının sonucudur.

Bu nedenle 9 Haziran sadece İnebolu ve Kastamonu için değil, tüm ülke için anlamlıdır, anılmalıdır, hatırlanmalıdır. İki hafta önce 100.yılını kutladığımız İstiklal Madalyası, bu duruşun, bu çabanın sonucudur.

Ancak bu hatırayı yaşatmak, geleceğe aktarmak için yılda bir öylesine düzenlenen törenler yeterli değildir, kalıcı değildir. Her yıl bu etkinlikler bir anlamda zoraki düzenlenmektedir. 9 Haziran törenleri sonrası başlatılan İstiklal Yolu Yürüyüşü ise bir bakıma devlete yük olarak görülmektedir.

İstiklal Yolu önemlidir. Adı üzerinde bu yol İstiklalin yoludur. Bağımsızlığın, özgürlüğün yoludur. 9 Haziran’da İnebolu’da sahip çıkılan emanetin yerine ulaştırıldığı yoldur. Bu yol millet olma kavramının çimentosudur. Bu yolu anlamsızlaştırdığımızda, önemsizleştirdiğimizde harç bozulur, millet dağılır.

O nedenle bu yol, yılda bir zoraki hatırlanan bir yol değil, içi boş da olsa Milli Park ilan edilmiş bir yol olarak acil bir şekilde güçlü bir müze statüsüne kavuşturulmalıdır.

Geçen yıl heyecanla başlanan Milli Parklar İstiklal Yolu projesi, 9 Haziran geçer geçmez unutulmadan bu yıl içinde tamamlanmalıdır.

Bu talep benim, bizim değil, bu vatan için canını, malını ve emeğini veren sizin, bizim, hepimizin atalarının talebidir, hatırıdır.

Kaynak derseniz; güzel bir hizmet olmakla birlikte gerekiyorsa yürüyüşçülere yemek ve lojistik desteği kesilebilir. Yürüyüşçü zaten kendi imkanları ile yürüyebilen kişidir. Bu yolu yılda bir kez büyük bir kaynak harcayarak yürütmenin uzun vadede bize önemli bir katkısı yok. Aksine zamanla devlete bir yük algısı da oluşmuş durumda. Burada en önemli olan şey, bu yolu ruhuna uygun bir şekilde sürekli canlı tutmak.

Eğer bu yol üzerinde, tarihi ruhuna uygun düzenlemeler yapabilir, yürüyüşçüler için tuvalet gibi, duş gibi, zorlu hava koşullarında çadırını güvenle kurabileceği barınma alanları gibi hizmet noktaları oluşturabilirsek, bu yolu yılda bir yürünen değil, yıl boyu farklı zaman ve mevsim koşullarında yürünen bir yol haline getirebiliriz. Bu aynı zamanda Kastamonumuzun kırsal turizm hedeflerine tarihi bir misyonla hizmet etmiş de olacaktır.

Evet dostlar, rabbim kısmet ederse bu sene de İstiklal Yolu yürüyüşünde olacağım. Bu benim 4. yürüyüşüm olacak. Önemli bir engel olmadıkça hayatımın sonuna kadar da yürümeyi düşünüyorum.

Gelecek hafta görüşmek dileği ile hoşçakalın...