Yakupağa'da tarih ve lezzet iç içe

Abone Ol

Sana dün bir tepeden baktım aziz Kastamonu,

Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yerini.

Yaz gecelerinde, dolunayda, bir de kışın özellikle de kar yağdığında mutlaka saat kulesinin yolunu tutarım. Kalenin tam karşısında küçük bir boşluk var. İşte orası benim şehri seyrettiğim, panoramik fotoğraflarını çektiğim en güzel noktalardan biridir. Gündüz vakti birkaç tavuk, kedi, köpekle, gece vakti ise âlemcilerden bir iki kişiyle paylaşırız bu tepeyi.

Gözümde Kastamonu, gönlümde Ilgaz, yüreğimde bir şiir, usul usul yükselir Doğan tepesinden, İnci tepesine doğru.

O şiir dizelerini Yahya Kemal Beyatlı İstanbul için yazmış olsa da ben hep Kastamonu diye okurum…

Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul (Kastamonu)!

Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.

Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul!

Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.

Akşamın karanlığı çökerken ben de kaleyi karşıma alır, bir beton parçasının üstüne oturup kadim kentin eski sokaklarını seyrederim. Tarihi yapılarımız ışıklarını açmaya başlarlar bir bir, (Duster) Ilgaz’ın kısık sesle açılmış müzik setinden bir ses gelir belli belirsiz.

Bozkırın yanık sesi, boz toprağın nefesi, merhum Neşet Ertaş usul usul bozlağını havalandırır.

 “Evvelim sen oldun ahirim sensin”

Önce Kalenin ışıkları alır gözümü, sonra Atabeygazi, Yakup ağa, İsmail bey derken çöken karanlığa inat şehrin ziynet eşyaları bir bir ışıldamaya başlar. Bir ışık seli yerden göğe doğru akarken, saat kulesinin ışığı, Kalenin ışığına karışıp ortada Karaçomağın içinde buluşur, akar gider gökırmağa, Karadeniz’e

Uzun yıllardır buradayım ve ben tahmin edilebilir bir insanım. Rutinim bellidir. Eğer günlerden cumartesi ise ben de bir şekilde dağlara, uzak yollara gitmediysem, şehirde kalmışsam Ilgaz’ıma derim ki;

Haydi, Ilgaz, vakit tamam,

Çıkalım kefeli yokuşundan kaleye doğru…

Demesine derim ama dinleyen kim! İnsan nasıl yaşadığı yere benzerse, aracı da kendine benzermiş. Benimki de huysuzun biri, yani aynı ben. Kim ne derse desin o bildiğini yapar. Yokuş filan çıkamaz, inat eder,

-Bu sıcakta ne yokuşuymuş öyle, zaten yakıt deponun dibinde azıcık kaldı. Uğraştırma beni, bak sonra hararet yaparım, arıza veririm. Yakıtı zar zor alabilen yedek parçayı hiç alamaz. Bu arada temmuz ayı geldi vergiyi 2 kere ödeyeceksin unutma sakın… En iyisi sen yürüyerek git, hem spor da yapmış olursun belki göbeğin de azıcık küçülür. Haa unutmadan beni de gölgeye park et bir zahmet…

Yapacak bir şey yok, üstelik “Ilgaz” ne yazık ki haklı… Devir tasarruf devri, yakıt pahalı, ben de mecburen onu dinlemek zorunda kalıyorum. Ama yine de küçük bir intikam denemesi yapıp şehirde boş bulduğum ilk yere, üstelik güneşin altına bırakıp tabana kuvvet memleketi arşınlamaya başlıyorum, ilk kez buralara gelen bir turist gibi.

Her turist kafilesinin ilk yaptığı şey gibi bende ilk olarak Hükümet konağından aşağı inerken Şehit Şerife Bacıma bir selam vererek başlıyorum geziye.

 Sonra çay boyundan Cumhuriyet meydanına oradan da Nasrullah köprüsüne düşüyor yolum. Sadaka taşlarının arasından geçerken biri gülümsemesini, biri selamını bırakmış mı diye göz ucuyla bakıp, elimle yoklayıp bir daha ki sefere diyerek devam ediyorum.

Yaz sıcağından bunalmış yüzüme, şadırvandan bir yudum su çarpınca azıcık kendime gelir gibi olunca keyifleniyor, elime çekirdek alıp cami önü dilencileri olan güvercinlerin yem kapma savaşını seyrediyorum.

Yola devam ederken aklıma geliyor

 -Yürümekle yollar aşınmaz. Demişti bir büyüğümüz ama benim botların altı kısa sürede aşınıyor. Bastığım yer ayağımın altından dümdüz hale gelmiş Ilgazın lastiğinden beter kayıp gidiyor. Öyle hızlı hızlı yol alamayınca da yolda belde kimi gördüysek sohbetin sonu gelmiyor.

Arabacı Hamamı ile Osmanlı sarayı arasından aheste aheste kefeli yokuşuna doğru çıkarken Germeçli sarımsak satıcısı dostumuza bir merhaba diyor bir nefes soluklanıyorum. Yeni mahsulleri dizmiş, kaça diyorum, almayacağımı gözü kesmiş ki hele sen bi beğen yaparız bir şeyler diyor.

Sarımsak üzerine uzun bir muhabbete başlıyoruz, neyse ki gerçek bir müşteri gelince o tezgâhına ben yokuşa devam ediyorum.

Burası Yakup ağa, burası huzur tepesidir…

Yakup ağa camisi, külliyesi, helva eviyle bambaşka bir mekândır benim için. (Yakup Ağa Külliyesi ve İmarethanesi, Kanuni Sultan Süleyman zamanında 1547 ‘de Kilercibaşı Yakup Ağa tarafından yaptırılmıştır.  Kefeli Yolu Sokakta (Kefeli Yokuşu) bulunmaktadır. Uzun yıllar metruk bir vaziyette sonunun gelmesini bekleyen eserler, 1998 yılında Kastamonu Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ nün kurulmasıyla ihaleye çıkarılan ilk eser olma özelliği taşımaktadır. 8 yıllık uzun ve yorucu bir çalışmanın ardından restorasyon ve onarımı tamamlanan külliye, bu gün Kastamonu’nun en güzide eserleri arasında yer almaktadır.)

Sadece yakından değil uzaktan da bakıldığında bu şehrin sembol yapılarındandır. Gündüzü ayrı güzel, gece bir başka güzel görünür.

Uzun yıllardır bu yapıyı ve içindekileri her fırsatta yazarım, çizerim. Artık buraları adeta benim kendi yerimmiş gibi sahiplenirim.

Bir kış ayında kar şehre düşerse ben de elime makinemi alıp koşarım Yakup Ağaya. Şehri buradan fotoğraflamaya doyum olmaz. Otururum bir köşeye şehri seyrederken elime aldığım çayla ısıtırken elimi, şehrimle de ısıtırım gönlümü.

Baharda ise köşedeki mahlep ağacı bembeyaz çiçeğe dönüşür. Kimse bilmez bu ağaç ne işe yarar, kim dikmiş diye. Kuşlar sebeplenir doyasıya meyvelerinden, gölgesinde serince yatar mezarlıktakiler. Lale mevsiminde bu mezarlığa özellikle gelirim.

Yaz başında mezarların üstünde rengârenk laleler açar. Bu mezarlar arasında biri vardır ki onun mezarının üstündeki otları temizler, ruhuna dualar okurum. Bir kadın şair yatar laleler arasında, mahlep ağacının serin gölgesinde…

Ben ki şiiri çok severim. Şairlere de büyük saygım vardır. Hele ki bu çok nadir bir kadın divan şairimizse gönlümde apayrı bir yere sahiptir.

Ferîde Hanım, az sayıdaki divan şairlerimizden olmasının yanında divan sahibi ve divanı günümüze ulaşabilen nadir kadın şairlerimizdendir.

 “1837'de Kastamonu'da doğdu. Kastamonu ulemasından Baharzade Hammami Mehmet Reşit Efendi'nin kızıdır. İlk eğitimini medrese öğretmeni olan babasından aldı. Arapça ve Farsça öğrendi. Güzel yazıya yani "hat"a merak saldı. Bolulu İzzet Paşa'nın divan kâtipliğini yapan Ali Raif Efendi ile evlendi. İstanbul'a taşındılar.

Feride Hanım 25 yaşında iken eşini kaybetti. İstanbul'dan Kastamonu'ya gelerek yaşamını burada tamamladı. 1903'te öldü.”

“Ben Feride veş gamü mihnetle ferdim dehrde

Geçmedi alâmsız biçarenin bir saati”

(Kocasının ölümü üzerine yazdığı gazel)

Mevsimlerden yaz, aylardan temmuz. Hava bir yakıyor, bir donduruyor. Bir bakıyorsunuz yağmurdan gözümüzü açamazken bir anda tepemizden kaynar ateş dökülüyor.

Yine havanın böyle kızdırdığı bir günde kefeli yokuşuna vurmuşuz yorgun yaşlı bedenimizi. Tam nefesimizin kesildiği yerde bir ikmal, bir lojistik noktası imdadıma yetişiyor.

14 yıldır Yakup Ağa Helva evi olarak vatandaşlara en tatlı hizmeti veren dostlara seslenirim.

-Kan şekerim düştü yetişin eyyy dostlar..

Sabahattin Baritçi her zamanki gibi beyaz gömlek, jilet gibi ütülü kumaş pantolonu, sinekkaydı traşlı güler yüzüyle karşılar beni.

-Hele hoş geldin. İstersen bu yaşta yorma kendini, yoksa ben gibi 15 yaşında mı sanıyorsun…

Oğlu Onur gelir yanımıza, babam kâğıt üzerinde 68 yaşında gözükse de ruhu hiç yaşlanmamış her daim 15 yaşındadır diye tasdik eder.

Sezer Seymenoğlu elinde ikramlık helvayla yanıma gelip

-Hocam çay geliyor, bir parça helva al der. Baş ustamız Hüseyin karakaya ve Satı - Ercan –Şahin üçlüsü haydi Balıkçı şef helva çekeceğiz gel istersen diye reddedemeyeceğim bir teklif sunarlar

Dönemin master şef yarışması, ödül de beyin kızıyla evlilik…

Bizim memleketin coğrafi işaret almış en tatlı ürünlerinden olan çekme helvamız her türlü içtimai olayda başrolde olmuştur. Doğum, ölüm, evlilik ve diğer önemli günlerde büyük emekler harcanarak yapılan çekme helva, adet olarak misafirlere ikram edilip dağıtılırmış.

2017 yılında tescillenerek coğrafi işaretli hale gelmiş.

Kastamonu’dan gelen bir arkadaş/akrabanız varsa ve elinde hediye olarak helva yoksa bilin ki pek sevilmiyorsunuz demektir.

Tarihçesine bakacak olursak; 1800’lü yıllardan itibaren geleneksel yöntemlerle yapılan çekme helvanın, Osmanlı başkenti İstanbul’da bulunan padişah saraylarına ve paşa konaklarına ikramlık olarak gönderildiği anlatıla gelmektedir.

Efsanesi de var ve çok güzel.

Eski zamanlarda Kastamonu bölgesinde yaşayan bir ağa ve güzeller güzeli bir kızı varmış. Ağa adaleti ve hoşgörüsü ile bilinir ve halk tarafından çok sevilirmiş.

Kızı evlilik çağına geldiğinde ağayı bir hüzün kaplamış.

Kızına derinden bağlı olduğunu ve ondan ayrı bir hayatı düşünemediğini anlatırmış etrafındakilere. Kızıyla evlenmek isteyenleri güzel ve aynı zamanda zor bir imtihan yapmaya karar vermiş. Ağanın hep yanında olan sadık kâhyası güzel bir fikir vermiş.

 “Ağam tatlıyı çok seversiniz. Kızınızın evleneceği adam öyle bir tatlı yapsın ki tatlı kızınızın saç telinden ince olsun. Böyle bir tatlı yapmayı başarana kızınızı verirsiniz.” demiş.

Ağanın bu fikir fazlasıyla hoşuna gitmiş. Ve bölgenin dört bir yanına haber salınmış. Ağanın güzeller güzeli kızı ile evlenmek isteyen genç delikanlılar başlamışlar birbirinden güzel tatlılar yapmaya. Ama içlerinden Abdulsamet adındaki bir genç adam annesi ile birlikte ağanın güzel kızı için ve içinde büyüyen aşkı için başlamış çalışmalara…

Un, tereyağı ve üzüm pekmezi ile öyle güzel bir helva yapmış ki tam da ağanın istediği gibi kızının saç telinden ince ağızda dağılan enfes bir tatlı olmuş.

Ve ağa Abdulsamet’in bu güzel helvasını yedikten sonra kızınla evlenmesine izin vermiş… Bu güzel hikâyedeki Abdulsamet’in yaptığı helvaya da çekme helva denilmiş.

Yakup ağadan bakınca Kastamonu…

Helva kadar lezzetli onun kadar nahif bir muhabbettir İmaret kısmında.

Caminin gölgesinde oturup şehri seyretmenin huzurudur,

Şairlerin şiirlerini yazdıkları yerlerde bulunmanın romantikliğidir.

Laledir, mahleptir, ıhlamur kokusudur, taş baskı yapanların sesidir.

Saat kulesine, vilayet binasına, Nasrullah camisine kuş bakışı bakmak, kaleyi kucaklayacak kadar yakın olmaktır.

"Bir şehri sevmek, aşka sebep aramaksa.” Kara sevdanın adıdır Yakup Ağa…

9 Temmuz 2023-Kastamonu

Cebrail Keleş/Balıkçı Şef