Vizyona, Öngörüye, Zekaya Bakar mısınız?

Abone Ol

Bakınız, cennet vatanımız yokluklar içerisinde nasıl inşa edilmiş.

(Anılarımdan)

1998 de, Zonguldak ve Ereğli'ye; Kablolu TV projesi için, şantiyeler kurmak amacıyla gitmiştim. O günlerde, orada, yaşlı bir amca ile tanışmıştım. 80 yaşlarında, fakat çok dinç  bir asker emeklisi idi.

Bana, Atatürk'le ilgili bir anısını anlatmıştı.

Anısı; demiryolu projelerinin hızla hayata geçirildiği Cumhuriyet sonrası döneme ait. Bu amca 15/16 yaşlarında Ankara Zonguldak demiryolunun inşaatında, Zonguldak şantiyesinde çalışıyormuş. "Yaz aylarında çalışıp, hem aileme destek oluyordum, hemde okul harçlığımı çıkarıyordum" demişti.

O bölgede, tren yolculuğu yapanlar bilir. Oldukça zorlu arazi koşullarında açılmış çok sayıda tünel vardır. O devirde şimdiki gibi devasa tünel açma makinaları ve büyük iş makinaları yok.

Herşey insan gücüyle...

Tünellerden birini açarken; bir noktada, çok sert bir kayaya denk geldikleri için iş durma noktasına gelmiş. Sürekli bölgeyi takip eden Atatürk ilerleme olmadığını görünce Ankara'dan o günün şartlarında zorlu bir yolculukla Zonguldağa ulaşmış.

Bundan sonrasını amcanın ağzından anlatayım.

"Tünelin önünde tek sıra olduk. Tek tek hepimizin elini sıktı. Bana gelince "Çocuk sende mi burada çalışıyorsun?" dedi. "Evet paşam burada çalışıyorum" dedim. "Okula gidiyor musun?" dedi "Evet okuyorum asker olacağım" dediğimde. Eliyle omzuma üç kez vurup "Aferin göreyim seni buralari yıldızlarla doldur" dedi".

"Sonra demiryolunun mühendisine döndü.

"Mühendis bey hiç mi ilerlemiyor?" dedi.

Mühendis "Evet paşam, kıramıyoruz. Kaya çok sert, ilerleyemiyoruz" dedi, Atatürk kaşlarını çattı, cebinden bir mecidiye ( o dönemin bozuk parası ) çıkarttı. Mühendise göstererek  "Bu kadar da mı kırılmıyor?" dedi

Mühendis;  "O kadar kırıyoruz paşam" diye cevapladı.

Bu yanıttan sonra; paşa adeta gürleyerek; Eee, ne duruyorsunuz, devam o zaman" dedi ve geldiği gibi Ankara'ya geri döndü"

Şimdiki gibi devasa iş makinalarının, araç gerecin olmadığı yıllar. Herşey insan gücüyle. Eşi benzeri olmayan bir kalkınma hamlesi. Müthiş bir mücadele azmi.Tüm dünyanın gıpta ile baktığı, fabrikalar açan, üreten bir millet...

Tuhaf cümleler kurarak, o yokluk yıllarında yapılanları küçümsemek kimsenin haddine değildir!. Bugün, sata sata yok edilen fabrikalarımızda, sanayi tesislerimizde insan üstü bir emek ve atalarımızın kutsal alın teri var.

Tarımda ve sanayide kendi kendine yeten, her alanda üreten bir ülke iken, vahşi kapitalizmin esiri olmuş, bir tüketim toplumu haline nasıl geldik /getirildik? Bu ayrı bir yazı konusu.

                ☆ ☆ ☆

Kurtuluş savaşından, zaferlerle çıkmış bir ulus, yokluklar içerisinde, küllerinden nasıl yeniden doğmuş? Bu da bir başka örnek;

Alfred Kantorowicz , Philipp Schwartz, Hans Reichenbach,

Walther Kranz, Von Aster, Albert Eckstein, Zuckmayer, Holzmeister, Carl Ebert, Paul Hindemith, Dessauer, Rudolf Nissen, Erich Frank, Von Hippel,

Von Mises, Fritz Arndt, Finlay Freundlich, Freundlich, Dessaur,

Kessler, Kantorowicz, Igersheimer, Ernst Hirsch, Bruno Taut, Curt Kosswig, Fritz Baade, Clemens Bosch

Kim mi bu insanlar ?

Bunlar; Hitler'in iktidara gelmesinden sonra,

toplama kampına gönderilen

yüzlerce bilim insanlarından bazıları…

Kampta ölüme terk edilmişlerdi.

Sonra bir gün.

Serbestsiniz dediler,

Ülkeyi terk ediyorsunuz.

Şaşırdılar, anlamadılar,

Ne olmuştu? Bu bir mucizeydi.

Aslında mucize değildi.

İşin arkasında bir isim vardı.

Mustafa Kemal ATATÜRK.

Çünkü, bu isimlerin hepsi

Kendi alanlarında çok büyük isimlerdi.

O sırada, Türkiye’de sadece bir üniversite vardı.

Milli Eğitim Bakanı, Reşit Galip,

Atatürkün talimatıyla Almanya ile anlaşma imzaladı.

Tarih 6 Temmuz 1933

Hans Reichenbach, Matematiksel mantığı,

Walther Kranz, Filoloji, latince ve Yunancayı

Von Aster, Felsefe Tarihini

Albert Eckstein, Çocuk Sağlığını

Zuckmayer, Müziği

Holzmeister, Mimariyi, Carl Ebert ve Paul Hindemith, Klasik Müzik, Opera ve Baleyi

Dessauer ve Erich Frank, Doktorluğu ve fizik tedaviyi

Fritz Arndt, Kimyayı

Von Mises, İstatistiği

Freundlic, Astronomiyi

Kantorowicz, Diş hekimliğini

Igersheimer, Göz hastalıklarını,

Ernst Hirsch, Hukuk ve kütüphaneciliği

Bruno Taut, Modern mimariyi,

Zoolog Curt Kosswig, Manyas Kuş Cennetini,

Fritz Baade, Kırşehir'deki şifalı suları ve akik taşını

Bu insanlar Türkiye’de yaşadılar ve eğitimler verdiler,

Yüzlerce, binlerce genci eğittiler.

Mustafa Kemal ATATÜRK

Hitler’in zulmünden 150 ye yakın bilim adamını kurtardı.

O insanlar da her şeylerini bu ülkeye verdiler.

Vizyona, öngörüye, zekaya bakar mısınız? 57 yıllık kısa bir ömre neler sığdırmış sevgili Atam. Ömrünün her saniyesini ülkesi ve milleti için harcamış.

Olağan üstü bir zeka, keskin bir mantık, kararlı bir duruş, ölümü göze alma derecesinde milletine adanmışlık. Ancak, böylesine üstün vasıflardaki bir lider başarabilirdi tüm bunları.

Ne kadar saygı duysak azdır.

Sonsuz şükran ve minnet ile...

Nerden nereye değil mi? Beyin göçü alan bir ülkeden, beyin göçü veren bir ülkeye!

Tarihimizi, geçmişimizi unutmamalı, çocuklarımızı vatan ve millet bilinci ile yetiştirmeliyiz. Bu yeni dünya düzeninde en çok ihtiyacımız olan birliktelik ve kenetlenme.

Bu güzel vatan yokluklar içerisinde ne zorluklarla inşa edildi. Atalarımızın, aziz şehitlerimizin hatıralarına, vatanımıza sahip çıkalım. Çok zorlu bir coğrafyadayız. Emperyal güçler ülkemiz üzerinde türlü türlü oyunlar oynamakta. Güçlü olmak, uyanık olmak zorundayız.  Bizim gidecek bir yerimiz yok!

Not; yazımın ilk bölümü   anılarımdan aktarılmıştır, ikinci bölümde ise,

Ahmet Özgür Türen'in "Atatürk'ün Ülkesine Sığınanlar" kitabından istifade edilmiştir.