Doğrudan özel sektörü etkileyen “asgari ücret” mevzusuna dair TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras “Asıl sorun olan düşük verimlilikle baş edilemezse asgari ücret tartışması hiç bitmez” değerlendirmesinde bulundu...
Verimsiz Türk özel şirketlerinin şapkası düştü bu sayede.
Kel gösterildi...
Hem de en üst makamdan.
Küçük ve orta ölçekli “klasik” şirketlerdeki verimlilik çıtası öyle ki...
Asgari ücret için epeyce metre üste konulmuş yüksek atlama çıtasını andırıyor.
Hem işveren hem de işçi için...
Çıtayı geçebilmek olanaksız her defasında.
İşveren “denkleştiremiyor”...
İşçi “yetiremiyor”.
İşletmelerin ne cirosu ciro...
Ne karları kar.
Her işverenin ağzında aynı kelam...
“Daha çok vermek isterim”.
Kimisi “hikaye”...
Kimisi ise “reel”.
Asgari ücret tutarına bakmaktansa...
Türk şirketlerinin verimlilik karnelerini görmek lazım.
Attıkları taş ne...
Ürküttükleri kuş ne.
(Elbette ana odağı rantiye, çayın taşı ile çayın kuşunu vuran, mayası sağlam işletmeler hariç...
Hayatları yalan, sözleri yalan olsa ne, tüyü bitmemiş yetim hakkı mı?)
TÜSİAD YİK Başkanı Ömer Aras’ın sözlerinden devam edelim...
“Çalışanların hakkaniyetli bir gelir elde etmesinin önündeki en büyük engel şirketlerin verimliliği arttıramaması. Eğer bir ekonomide enflasyonla mücadele açısından uygun görülen asgari ücret artışı çalışanları tatmin etmiyorsa bu ülkede çözülmesi gereken ciddi bir verimlilik sorunu var demektir. Asıl sorun olan düşük verimlilikle baş edilemezse asgari ücret tartışması hiç bitmez. Asgari ücret tuzağından çıkamayız. Esas başarı, verimliliği yüksek şirketler yaratarak toplam işgücü içinde asgari ücretle çalışan kişi sayısını düşürmektir.”
“Asgari ücret” mevzusunun özü budur...
Verimsizlik.
Verim nasıl artar?..
Her işletmenin kafa yorması yetmez, devletin sorunu tastamam, özel işletmeleri verimsiz olan bir devlette ne işveren ne de işçi tatminkarve mutlu olur.
(Kastamonu’da içinde bulunduğumuz (2024-2025) eğitim-öğretim yılı itibarıyla ortaöğretim (lise) öğrenci sayısı “10 bin 570”, bu toplamın 7 bin 743’ü “örgün” eğitimde, 2 bin 827’si ise “açık lise”...
Yüzde 27’si okul sırası görmüyor.
Kimi evvelden gelen okul yüzü görememişliğini telefi peşinde...
Kiminin farklı öznel sebepleri var.
Sorgulanması gereken nokta, bu eğitim-öğretim yılına yansıyan 2 bin 827 vatandaşın hangi gerekçe ile örgün lise eğitimini bitirememiş ya da başlayamamış olması...
12 yıl (4+4+4) zorunlu eğitim yok mu?
İlimizdeki “açık lise” ve “açık ortaokul” konularını sürekli dile getiriyorum...
Mevcudun çeyreği üzerine çıkan “açık lise” istatisiği temcit pilavını yeniden ısıtmamı gerektirdi.
“Açık lise” uygulamasının ne “eğitim” ne de “öğretim” ile bir bağı olduğunu tartışmak bile yersiz...
Bir “diplomalama” sistemi nihayetinde.
Öğrencilerin sınavlardan sorumlu oldukları...
Derme çatma bir yapı.
Açık liseyi bitir...
Üzerine bir de “açık üniversite” çak.
Amir ol...
Yürü.)
(Önceki yazımda hayırseverleri yazmıştım...
Her birine şükran duygularımız ile.
1998-1999 döneminde o vaktin parasal değeri ile 16 milyar 500 milyon TL’ye Bahri Alp tarafından Taşköprü’de yaptırılan “Milli Eğitim Müdürlüğü Sağlık Eğitim Merkezi” dikkatimi çekti...
Sordum.
Günümüzde “sağlık ocağı” olarak kullanıldığını kaydetti maarif yetkilisi...
“Naime Alp Sağlık Ocağı”.
Çeyrek yüzyıl önceyi kim hatırlasın?..
“Bir ara milli eğitim tabelası gördüm gibi” diyenler oldu.
Anımsayan var mı?..
Ne ara devroldu Sağlık Bakanlığı’na?)