Pınarbaşı’ndan öyküler
Horma Kanyonunun girişindeki tabiat anıtı…
Soğuk bir kış günü Pınarbaşı yoluna düşmüşüz.
Hava soğuk ama gönlümüz sıcak. İçimiz kıpır kıpır. Yolum ne zaman bu taraflara düşse bilmem niyedir sevinirim. Pınarbaşı adını herkes bir şekilde duymuştur. Sadece ülkemize değil dünyaya adını kanyonlarla şelalelerle mağaralarıyla duyurmayı başarmış bir turizm değerimizdir.
Yola çıkarken sevinçle dolar içim dedim ya, belki de “Bizim Memleket” demişiz ya bu coğrafyanın her bir köşesine, Ilgaz’ın bize bakan yüzüne, Yaralıgöz’ün tümüne, Küre dağlarının adına. Ondandır bu sevincim.
Tarihi insanın tarihiyle yaşıt bu coğrafyanın, Kadim çağlardan bu yana yerleşim yeri olmuş. Bin türlü medeniyet gelip geçmiş. Her birinden bir iz kalmış dağlarda, mağaralarda, ormanların bilinmez kuytuluklarda. En son 1460 yıllarından bu yana “Bizim Memleket” olarak anılır olmuş. Adına eskiler “Erkemle” de, Çamkışla da dese bizim için Pınarbaşı’dır. Burası o kadar güzel ki bu güzellikleri sadece bizim görmemize gönlümüz razı gelmemiş.
Ve burasını Dünya’ya bir armağan olarak paylaşmışız.
Armağanlarımızdan ilki Valla Kanyonu…
Kısa bir ön bilgi verelim;
“Muratbaşı köyü sınırları içerisinde bulunan Valla Kanyonu ilçeye uzaklığı 26 km' uzakta olup derinlik bakımından Türkiye'nin en derin kanyonları arasında yer alır. Küre Dağları'nın parçalanmasıyla oluşan bu kanyon 12 km uzunluğunda ve 800 metre derinliğindedir. Ayrıca yüksek kaya duvarlarının kimi zaman 1200 metrenin üzerine çıktığı bilinmektedir.
Kanlıçay ve Devrekâni Çayının birleştiği kanyonun başlangıcına “Muratbaşı Burgulu Seyir Terası” yapılmış olup yaklaşık 1,5 km lik bir patika yolla ulaşılmaktadır.
Dikkat! Kanyonun teçhizatsız geçilmesi mümkün değildir. Kanyona girebilmek için de resmi makamlardan izin gerekmektedir.
Ayrıca Kerte Seyir Terasına, kanyonunu 600 m yükseklikten gören “Dev Uçurum Salıncağı”nın da yapımı 2023 yılında tamamlanmıştır.”
Armağanlarımızdan ikincisi Horma Kanyonu/Ilıca Şelalesi…
“Batı Karadeniz’in tüm güzelliklerini gözler önüne seren Horma Kanyonu trekking için oldukça elverişli bir yapıya sahip olup kanyon sporları ve doğa fotoğrafçılığı için bulunmaz bir yerdir. Günümüzde ailelerin rahatlıkla yürüyebileceği 3 km'lik doğaya uygun ahşap platform bulunmaktadır. Horma Kanyonu doğal akvaryum niteliğinde olup etkileyici dev taş kazanları ve bölgeye özel endemik bitki çeşitleriyle dikkat çekmektedir.
Pınarbaşı Ilıca Köyü sınırları içerisinde bulunup, 12 km uzaklıktadır. Ilıca Köyünden itibaren patika yoldan yaya olarak yarım saat sürmektedir. Su yaklaşık 10 metre yükseklikten dökülmektedir ve bu suyun döküldüğü yerde doğal olarak bir havuz oluşmuştur. Bu şelalenin en önemli özelliği de oluşan bu havuzun etrafının çok sayıda ağaç ve bitki örtüsü ile çevrili olmasıdır. Yine şelalenin üst kısmından gidildiğinde yıllardır akan su ile kayaların aşınması sonucu kayalarda oluşan çukurluklar ve oymalar şelaleye ayrı güzellik katmaktadır.”
Horma Kanyonu efsanesi
…
Horma Kanyonu çok ilginç bir yer. Çok severim özellikle ilk giriş kısmını. Uzun yıllardır sadece belli bir yerine kadar yürünebiliyordu. Kanyonun ilerisinde nasıl bir güzelliğin olduğu ise sadece kanyon sporcularının bildiği, gördüğü bir ayrılacaktı.
Sonunda boydan boya bir yürüyüş platformu büyük zorluklara rağmen başarıldı artık isteyen herkes bu güzellikleri yukarıdan görebiliyor.
Gelelim bizim aslana. Kanyonda gezen herkesin gözü aşağıda oluyor. Devrekâni çayı milyon yıllar boyunca kayalara çarpa çarpa oya gibi işlemiş. İrili ufaklı kazanlar, mini şelaleler, havuzcuklarla görsel bir şölen sunuyor doğaldır ki herkesin gözü aşağıda.
Fakat daha kanyonun girişinde sizin önünden geçeceğiniz bir kayalık var. O da milyonlarca yıldan önce kalmış. Her gören mutlaka bir şeye benzetiyor. Harika bir tabiat anıtı, doğal bir oluşum.
Bu kadar güzel bir tabiat anıtının bir hikâyesi olmalı. Ben duymadım, bilmiyorum ama olsaydı iyi olurdu. Böylesi gizemli hikâyeler turizm açısından önemli ayrıntılar.
Madem yok öyleyse gelin bir efsane yazalım, niye olmasın. Bu hikâye bizim kanyonda, horma da geçsin.
Binlerce yıl önce bu topraklarda yaşanmış bir aşk hikâyesi olsun.
“Pınarbaşı ve çevresinde sırayla Gasgaslar, Kimmerler, Lidyalılar, İranlılar, Helenler, Pontuslar, Romalılar, Bizanslılar ve Çobarlar hâkim olmuş, 1460 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğuna katılmıştır.”
Şöyle klişe bir açılış yapalım mesela;
Zari çayının fakir oduncusu vurulur beyin kızına, prenses Horma’ya…Uzun hikayedir ama kısadan sonuca geçelim.
Aşkları bir Leyla ile Mecnun sevdasından eksik olmasa da onların öyküsünü anlatacak bir şairi, yazarı yoktur.
Çok sürmez aşikâr olur aşkları.
Kaçalım der fakir oduncu bizi kimsenin bulamayacağı bir yere.
Prenses Horma çaresiz evet der. Bir gün bir bohça, bir balta alıp girerler kimsenin önünden geçmeye cesaret edemediği o vahşi sarp kayalıklara.
Oduncu iyi bilir buraları,
Yaban meyveleri ekmekleri, deredeki balıkları yemekleri olur. Akbabalar, kartallar, ayılar, her türlü yabani hayvanlar arkadaşları olur.
Bizim oduncu alışıktır taştan döşeğe, gökyüzünün altında yaşamaya, yıldızlarla konuşmaya.
Elindeki baltayla, suya yön verir, değirmen yapar ehlileştirir o azgın çayı.
Mutlulukları uzun sürmez bir gün kendisi uzaklarda dağların zirvesindeyken beyin adamları basar kanyonu ve sevdiceğini Prenses Horma’yı alıp götürürler.
Uzaklardan, kanyonun uğultusunun arasından sesini son kez duyar,
-Bekle beni döneceğim, geleceğim bekle…
Oduncu ne yapacağını bilmez.
Gidecek yeri yoktur.
Sadece bekle sözünü duymuştur. Kanyonun başına oturur bekler,
Bekler,
Bekler.
Bekler.
…
Taş kesilir, kalır o kanyonun başlangıcında. Hiç gelmeyecek o sevgiliyi bekler sonsuza kadar.
Gün gelir her şey herkes unutulur ama bir tek o isim unutulmaz.
Artık burası Horma diye bilinir.
İmdilerde kanyona gidecek olursanız giriş kapısının hemen üstünde karşıda bir tabiat anıtı var. Buna her bakan farklı bir şey görür.
Kimi bir aslan kimi bir kurt, ben de oturmuş sevdiğini bekleyen bir oduncu görürüm.
İsterseniz siz de dikkatle bakın.
Gördünüz mü?
Prenses horma’yı…