Cide ilçemizde, Yerel Eylem Grubu Derneği’nde, gazeteci dostum Mehmet Salman, dernek başkanı Serdar Kaptan ve dernek müdürü Atakan Akman hocam ile Cide Turizmi üzerine sohbet ediyoruz. Hazırlamakta olduğum kapsamlı Kastamonu geneli detaylı turizm haritasından bahsediyorum ve Cide ayağında kendilerinden destek talep ediyorum. Konu, Cide’nin turizm potansiyeli ve turistik değerleri üzerinde dönerken, Efken Şelaleleri civarında bir mağaradan bahsediyorlar. Bu mağaranın varlığını daha önce de duymuş, ancak kendilerinden rehberlik yapmasını istediğim kişiler tarafından, “yol iz kalmamıştır, oraya şimdi çıkılmaz“ cevabıyla mağarayı görmem mümkün olmamıştı. Bu nedenle, sohbet arasında geçen bu bölüme hemen odaklanıyor ve detaylı bilgi almaya çalışıyorum. Beni oraya götürecek bir rehber bulup bulamayacağımızı soruyorum. Buluruz diyorlar ve Efken Köyü muhtarını arıyorlar. Muhtar Turgut Gücük yardımcı olacağını söylüyor. Gün öğlene ulaşmış. Efken çok uzak değil. Bugün içinde mağarayı görebilme umuduyla Cide’den yola çıkıyorum...
Şimdi şöyle bir durum var; benzerlerini başka yerlerde de yaşadım. Bölgemizde, ülkemizde çok fazla defineci talanı söz konusu olduğundan, insanlar iyice tanıyıp güvenmeden, emin olmadan bilgi vermek istemiyorlar. Haklılar da. Vermesinler. Bu talan yüzünden o kadar çok değer var ki yitirdiğimiz, geri getirilmesi imkansız. İşte daha önce yüzeysel olarak da olsa araştırmaya çalıştığımda hayır cevabı almamın sebebi bu...
Muhtar Efken’e geldiğimde aramamı istemişti. Efken Şelaleleri patika yolunun başlangıcına geldiğimde arıyorum. Bekle, birazdan kardeşim gelecek diyor. Bu sırada Cide istikametinden gelen bir araç duruyor yanımda ve Efken Şelaleri’ni soruyor. Ben Suzi’yi parketmek için daha uygun olduğunu düşündüğümden, patikanın başlangıcından biraz daha yukarıdayım. Kendilerine az geride patika başlangıcını gösteriyorum ve patikayı takip ederek şelalelere ulaşabileceklerini söylüyorum. Bir de Rehber37’nin reklamını yapıp uygulamayı kolaylıkla yükleyebilecekleri QR kodlu Rehber37’nin kartını veriyorum.
Araç patika başlangıcına kadar geri giderek yol kenarına park ediyor. Kalabalıkça bir aile. Çoluk çocuk 7-8 kişi kadar varlar. Hazırlıklarını yapıp şelallere doğru yola koyuluyorlar.
Bu sırada yukarıdan, Efken Köyü tarafından gelerek bir motosiklet geçiyor yanımdan. Aşağıda aracın yanına hızlıca parkederek ailenin peşinden gitmeye başlıyor. Acaba diyorum. Hemen Muhtarı arıyorum. “Muhtarım kardeşin motorla mı gelecekti?”. Evet diyor. “Numarasını ver beni almadan gidiyor” :)...
Turan kardeşimle Efken’e giden patikadayız. Yol üzerindeki değirmenin önünde şirin bir tahta köprü vardı. O köprü selde gitmiş. Buna üzüldüm. Kısa mesafe bir köprü, yeniden yapılabilir. Değirmenden bahsedince yukarıda bir değirmen daha olduğunu söylüyor rehberim. “Onu görmedim bilmiyorum, görebilir miyiz” diyorum. “Olur” diyor “oradan doğru dolaşırız”. Yine selde epey tahrib olmuş dere yatağı bir yoldan yukarıya doğru çıkıyoruz. Şelaleler muhteşem. Buraya daha önceki gelişimde üçüncü şelalede hiç su yoktu. Dere yatağındaki su tamamen kesilmişti. İkinci şelalede akan su ise, kayanın ortasındaki bir delikten muhteşem bir şekilde çağlayan buz gibi kaynak suyuydu. Bu su, derenin akmadığı zamanlarda aynı zamanda aşağıdaki birinci şelalenin de kaynağı.
Şimdi ikinci şelaleden akan iki su var. Birisi kaynak suyu, diğeri yukarıdan, üçüncü şelaleden dökülerek gelen dere suyu. Yüzmek isterseniz üçüncü şelalenin göletini öneririm. İkinci şelale kaynak suyundan dolayı yazın en sıcak anında bile oldukça soğuk..
Şelaleler muhteşem. Ancak aklım mağarada. Çok oyalanmadan mağaranın yolunu tutuyoruz. Üçüncü şelalenin yakınından neredeyse düz duvara tırmanır gibi tırmanmaya başlıyoruz. Rehberimin maşallahı var. Ben onun kadar atik değilim. Birazcık zorlanıyorum. Ama yine de sorunsuz ilerleyebiliyorum. On yıl önce bunu yapabilmeyi bırakın, hayalini bile kurabileceğimi sanmıyorum. İnsan ister ve azmederse gerçekten yaratılış sınırları içerisinde yapamayacağı şey yok...
Bir süre tırmandıktan sonra eğim azıcık azalıyor ve bir patika formunda bir yola giriyoruz. Burada ilerlemek daha kolay. Ve nihayet mağaranın giriş kısmındayız.
Turan kardeşim anlatıyor; Daha önce burada masa vardı, oturak vardı. Şurada bir kız heykeli kabartması vardı. Bunları hep defineciler kırdılar, talan ettiler. Bu arada söylemedim sanırım değil mi? Mağaranın adı Putlu Mağara. Yani bölge halkı öyle diyor. Bu da burada daha önce bir heykelin varlığının en somut göstergesi.
Mağara aslında jeolojik açıdan çok kayda değer bir yapı değil. Daha çok bir ayı ini büyüklüğünde. Ancak onu değerli kılan şey, insana dair yaşanmışlığı. Yaklaşık ikibin yıl öncesinden günümüze ulaşan insan izleri. Çok büyük olasılıkla M.S. ilk dört yüzyıl içerisinde, gizli Hristiyanların güvenle ibadet edebilmeleri için inşa ettikleri bir yapı. Ulaşılması ve farkedilmesi kolay olmayan bir noktada var olan mağara oluşumunu kullanarak oluşturdukları bir kilise. Büyükçe bir oda şeklindeki mağaranın bir duvarı oturak olarak işlenmiş, diğer tarafında ise yan yana 7 adet haç işareti kazınmış. İşaretlerin altısı çok net ve sağlam durumda. Birisi kırılmış. Bir haç işaretinin tam orta noktasında hilti deliği var. Defineci arkadaş haç işaretinin arkasında altın saklandığını varsaydı sanırım. Yine mağara içerisinde kazılmış yerler, duvarlarda hillti ile kırılmış, tahrib edilmiş çok sayıda izler...
Savunduğum ve sürekli ifade etmeye çalıştığım bir kavram...
Turizm Hikayedir...
Hikayeniz ne kadar güçlü ise ve siz onu anlatmayı ne kadar iyi becerebilirseniz, o oranda Turizmde güçlü ve başarılı olabilirsiniz.
Bu mağara, akıllı bir toplum için bir para kaynağı. Hadi kültürü, kültürel değerlere saygıyı bir tarafa bırakalım. Ya, en azından aklımızı kullanalım ve ihtiyacımız olan iktisadi gelişimin alt yapısının gözümüzün önünde hazır bir şekilde durmakta oılduğunu farkedelim.
Birçok benzer örneğinde olduğu gibi, bu mağara benliğinde sakladığı güçlü hikayesi ile ziyaretçilerine çok şey anlatabilir ve onları kendisine rahatlıkla çekebilir. Tek ihtiyacı küçük dokunuşlar ve hikayesinin potansiyel ziyaretçilerine hakkıyla anlatılabilmesi.
Günümüz anlayışıyla bazı şeyleri kamu eli ile tamamen çözebilmemiz imkansız. Ancak Cidemizin sahip olduğu güçlü iş dünyası ve STK’ları’nın birlikteliği ve organizasyonu ile oluşacak bir yapının Kamu işbirliği ile çözemeyeceği mesele de bana göre kesinlikle yok. Tek ihtiyacımız olan şey birazcık farkındalık.
Ne dersiniz?...
Evet dostlar, yazacak çok konu, söyleyecek çok söz var...
Hikaye dedik ya, Cide’nin Putlu Mağarası ile Azdavay’ın Medil Mağarası’nın, Pınarbaşı’nın Ilgar Mağarası’nın ve belki daha birçok farklı noktanın arasında güçlü bir bağ var, hikaye var.
Sırasıyla, imkan buldukça bunlara da değinecek, yazmaya çalışacağız.
Evet, TURİZM HİKAYEDİR...
Eğer Turizmde sürdürülebilir güçlü bir başarı istiyorsak, bu hikayeleri hakkıyla yazmak ve hakkıyla anlatmak zorundayız...
Hoşçalın, sağlıkla kalın...