Anlayan anlamayan herkes bir şekilde turizm konusunda yazıyor çiziyor. Yemek yarışması yapıyor, çay, çorba dağıtıyor, nutuk atıyor, yurt dışı geziler yapıyoruz.
Ortak konu “Kastamonu turizmini nasıl kurtarırız.
Yıllardır bu coğrafyada amaçsızca dolanan biri olarak ben de bir turizm yazısı yazayım dedim.
Durun hemen gelmeyin üstüme, linç etmeden önce dinleyin. Kastamonu turizmini yazacak değilim. Onu yazanlar var. Bilim insanlarımız, gazetecilerimiz, doğa turizmi uzmanlarımız her yerde Turizm nasıl kurtulur yazısıyla bizleri aydınlatıyorlar sağ olsunlar.
Bu yazıları merak eden açar okur.
Ben de sade bir vatandaş/bir turist olarak gezdiğim gördüğüm yerleri yazdım o kadar.
Turizm yazımızın konusu tabi ki iç turizm.
Niye diyen olursa öyle yurt dışı gezileri hayal bile edemediğimden doğal olarak iç turizm oldu. Daha doğrusu hesap kitap ettim. Yakıt+kalacak yer+yeme içme olarak bakınca benim binitim “Ilgaz”ın menzilinin ancak Sinop’a yettiğini gördüm.
Fakir ve vizyonu ancak batı Karadeniz’le sınırlı bir seyyah olarak Sinop ve civarında 2 günlük bir iç turizm gezisi yaparak ekonomiye can, bütçeme büyükçe bir hasar verdim. Olsun nedelim, topal karınca misali kendi çapımda büyük fedakârlıklar yapmış gibi hissettim.
Önce yol planı yaptım.
En kısa, en az yakıt yakacak şekilde yol planı yapmaya çalışırken, birden aklıma bir tabela görüntüsü geldi. Malum benim böyle yolculuklarda en büyük zaafım o turistik yön tabelaları. Nedense gördüm mü dayanamıyorum. Boyabat bazalt kayalıkları tabiat anıtı yıllardır aklımda ama gitmek bir türlü denk gelmedi.
Bu sefer kesin kararlıyım ama küçük bir sorunum var yolumuz üstünde değil.
…
19 Mayıs ile birleştirdiğim tatil hesaplarımı uygulamaya koydum ve müjdeyi verdim.
-Haydi, hanım tatile gidiyoruz, önce inanmadı, sonra içine bir kurt düştü.
Eee biraz şüpheyle yaklaşması çok doğal, bendeki turizm/tatil anlayışı deniz, kum, güneş değil daha çok dağ, bayır, eziyet.
Geçen bayramda soğuk hava ve yağmur altında 3 günlük Çakraz çadır tatilini de düşününce ben bile hak verdim kendisine.
Nereye? Diye sordu umutsuzca. Sinop’a gidiyoruz deyince içinde bir umut yeşerdi. Yine de temkinle yaklaşıp deniz kenarına değil mi? diye ısrarla sordu.
-Tabi ki ne demek bekle bizi Sinop, deniz kum, güneş biz geliyoruz dedim.
Ilgaz’a tıka basa eşyaları yüklerken biraz işkillendi,2 günlük bir tatil için bu kadar mutfak eşyasına ne gerek var, hele tencere tava ne alaka dedi.
Oralı olmadım.
Yola çıktık. Hava bana göre güzel yani yağmur yağıyor, meteoroloji uyarı üstüne uyarı yapmış, hatta turuncu uyarı bile var.
Aç bakalım hanım Ilgaz’ımın multi sistem müzik kompleksini de neşemizi bulalım dedim.
Ilgaz’ın eski teybinin çektiği tek radyo kanalı TRT FM ve internetten indirilmiş kötü kayıtlı MP3 yüklü flaş diskimi gösterip;
-Hangisini istersin? Dedi.
-Radyo olsun bari diğeri çok cızırtı yapıyor desem de içeri dolan gürültüden kimse kimseyi duymadı.
Ilgaz ağır ağır Kastamonu/Sinop yolunda ilerlerken radyodan bir türkü sesi geldi belli belirsiz.
“Kendim ettim kendim buldum…”
Duster yani benim Ilgazım Kastamonu/Sinop/Samsun yoluna ne zaman çıksa ilk durağı her zaman Hanönü olur. Burada da elbette kendisiyle can bağım olan kardeşimin, kadim dostumun, ailemizden biri olan Sibel/Metin Yamalının yerinde durmadan geçmem.
Bir çay molası veririm.
Sohbet muhabbet, sımsıcak bir kucaklaşmayla karşılanıp, aynı şekilde uğurlandığımız kardeşimin mekânından yola çıkarım.
Boyabat/Sinop kavşağına gelince aslında kavşaktan dönüp yola devam etmem gerekirken dümdüz yola devam ettim. Navigasyon kapalı ama egzost sesi, lastik cayırtısı, yağsız rulmanların acı inlemeleri arasında bir uyarı geldi,
-Bu yol Sinop’a gitmiyor.
-Aaaa yanılmışım hayret ne de olsa buralar bana yabancı yanılmam çok doğal, eee madem bu kadar geldik…
-Daha bir yere geldiğimiz yok, yol ayrımındayız şuradan dönüver.
-Yahu o kadar yol gelmişiz, mademki Boyabat’a uğramayalım mı? Hatta bazalt kayalıkları varmış, gelmişken gezeriz olmaz mı?
-Hayır desem herhangi bir şey fark eder mi? sorusunu duymamazlıktan geldim tabi ki.
Ama şimdi buraları gezmek için bana bir rehber lazım.
Her yerde bir Kastamonulu bir hemşerim mutlaka bulunur diyerek Kastamonu’da tanıdığım, Boyabat’ta birlikte maç izlediğim Celal hocamı aradım. Sakın bir yere kaybolma 10 dakika sonra yanındayım dedi.
Boyabat’ta bir Kastamonulu…
Necati Celal Çatal bir öğretmen emeklisi ve Boyabat’ta yaşıyor.
Onunla ilk kez bundan yıllar önce A.Paşa mezunlarının buluşması etkinliğinde bir sınıfta tanışmıştım. En eski ve en yeni mezunlar diye bir fotoğraf çekip paylaşmıştım. İÖİ KH Spor’un Boyabat Belediye Spor la yaptığı maçta da birlikteydik.
Celal Hocamın öyküsü; 1948 yılında 10 kardeşin en sonu olarak Hanönü ilçesi Gelinbükü Köyü Çamlıca Mahallesinde doğduğunda başlar.
Ortaokul ve liseyi Kastamonu Abdurrahman Paşa Lisesinde okur. 1967 yılında mezun olsa da ilerisine devam için maddi imkânlar izin vermez. Boyabat Ardıç Köyünde Vekil öğretmenliğe başlar.
1968 yılında Kastamonu Göl Öğretmen Okulunu dışarıdan bitirip Boyabat Zaim Köyüne ataması yapılır. Köyde zor bir görev bekler onu. Ne okul, ne yol, ne elektrik vardır.
19 yılını bu köyde geçirir. Dile kolay bu süre içinde Okul da, yol da, elektrik de gelir ve Celal öğretmenin hepsinde katkısı vardır.
Misyonunu tamamlayan Celal Öğretmenimiz Boyabat’ta merkeze atanır. Emekli olur. Kitap yazar, Yerel gazetede günlük köşe yazıları paylaşır. Doğa sevgisi ağır basınca çevresine örnek olmak adına bahçesi başta olmak üzere köyde/kentte çalışmalar yapar. “Yürüyelim Arkadaşlar” isimli bir trekking grubu kurar. Bu yürüyüşlerle her yaştan kişilere doğa sevgisini aşılamaya gayret eder.
…
Celal hocamı aramamın sebebi buraları avucunun içi gibi bilen biri ve tam bir doğa tutkunu olması.
Son yıllarda sosyal medyada kurduğu yürüyüş gurubuyla Boyabat ve çevresi başta olmak üzere her yeri adım adım geziyorlar.
Necati Celal Çatal hocam hafta sonunda Boyabat ilçemizde yapılacak olan ve geleneksel hale gelen “Tarihten doğaya yürüyüş” için hummalı bir çalışması vardı.
Bu yoğun faaliyetlerinin arasında bana zaman ayırması, misafirperverliği ve cana yakın dostluğu için,
Ve de elbette Kastamonulu olmanın ayrıcalığını gurbette hissettirdiği için teşekkür ediyorum.
Gelelim bizim bazalt sütunlarına.
Bir Alman haritacı keşfediyor, ülkemizin doktora yapmış ilk jeoloğu kitabında yazıyor, bir bilim gazetecisi İrfan Unutmaz gündeme getiriyor ve tabiat parkı oluyor.
Biz de Boyabat ana yolundan ayrılıp 15 km gidince, tabiat parkının kapısına geliyoruz. Ortalıkta kimse yok. Henüz sezon açılmamış. Etrafa bir göz atarken nette de kısa bir gezinti yapıyorum.
Önce Bazalt ne demek bir bakalım. Üçüncü zaman ' da (Tersiyer;20-25 milyon yıl önce ) oluşmuş volkanik patlamalarla magmadan yeryüzüne çıkmış silis yönünden fakir, demir ve magnezyum yönünden zengin altıgen prizma şeklinde bir lav kayacıdır.
Keşfedilme tarihçesi çok ilginç,
Alman bilim insanı, seyyah Herman Von Flottwell’ Aşağı Kızılırmak Havzasını keşfetmeyi amaçlayan gezi ekibi ile 1893'te Berlin'den İstanbul'a hareket eder,10 Temmuz'da İstanbul'a varır. Demiryoluyla da Ankara'ya geçer. Ankara'dan Kalecik, İskilip, Tosya, Osmancık, Vezirköprü hattı üzerinden Samsun'a ulaşır. Bafra, Alaçam, Sinop, Boyabat, Tosya, Çankırı üzerinden tekrar Ankara'ya döner.
Bölgenin coğrafi durumu ayrıntılı biçimde tespit edilmiş ve haritası çıkarılmıştır. Flottwell tüm bu çalışmalarını “Aus Dem Stromgebiet des Qyzyl -Yrmaq(Halys)-Kızılırmak Havzasının Coğrafi Tarihine Bakış” adlı eserinde toplamıştır.
Bir Kitap, bir gazeteci, bir tabiat anıtı…
Boyabat Kültür Turizm Araştırma Derneği Başkanı Ahmet Küçükbaş, her ne kadar bir Boyabat sevdalısı olsa da A. Paşa lisesi mezunu olması dolayısıyla doğal hemşerimizdir.
Burası hakkında Ahmet hocamız diyor ki; Bazalt kayalıkları, 1996 yılında "1. derece doğal sit alanı" ilan edildi, 2011 yılında da Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce "tabiat anıtı" kategorisine alındı.
Bazalt vadisinin değerini bize bir gazeteci öğretti.
İrfan Unutmaz bazalt vadisinin varlığını ülkemizde jeolojinin babası sayılan Prof. Dr. İhsan Ketin’in 1942 baskılı kitabından öğrenmiş. Konuyu araştırmak için 2005 yılı mayıs ayında Boyabat’a geldi, bizi buldu.
Birlikte gidip gördük.
Çok heyecanlandı.
Biz onun heyecanına şaşırdık. Neticede dikine dikilmiş taş sütunlar diye bakıyorduk.
Onun heyecanı bize de bulaştı. Bu vadinin önemini anladık.
Bu konuda bizim biraz etkimiz oldu ama İrfan Unutmaz’ın katkısı ölçülemez.
Boyabat Bazalt Vadisi keşif çalışmaları. (28 Mayıs 2005)
Biz Boyabatlılar böyle bir yerden sadece 17 yıl önce haberdar olmuşuz. Bunun bir değeri olduğunu ancak anlayabilmişiz.
75 yaşında bir delikanlı eğitimci…
Bu kadar bilgiden sonra kimlikte 75 yazan ama benden genç ve dinç görünen (bu arada bir maşallahınızı alırız) rehberimle Celal hocamla yola çıkıyorum. Giriş ücretsiz, görevli yok. Sezonda belki vardır bilmiyorum.
Yolun ilk kısmı biraz dik ve kayalık olsa da işaretli, köprüler merdivenlerle oldukça güzel bir parkur. Yukarı doğru çıktıkça manzara daha da açılıyor ve bu mevsimde derelerden akan suların sesi rüzgârların türküsüne karışıyor.
Arada bir seyir için yerler yapılmış, dinlenmek için oturup manzaranın keyfi çıkarıyor soluklanıyoruz.
Bu kısa yokuştan sonra iniş başlıyor. Sık bitki örtüsü her şeyi gizliyor. En sonunda bir vadiye girdiğimizi sağımızın solumuzun büyülü bir dünyaya aitmiş gibi görünen altıgen sütunlarla sarıldığını görünce nefesim kesiliyor.
Gerçekten inanılmaz. Her baktığım yerde ilk kez gördüğüm farklı formasyonları görmek, büyüklüğü karşısında heyecan duymamak imkânsız.
Nihayet vadinin sonuna ulaşıyoruz. Karşımda taştan bir basamak görünüyor, cennete uzanan bir merdiven var sanki.
Buz gibi bir su, taşlara çarpa çarpa aşağı iniyor. Her indiği basamakta ayrı bir müzik notası gibi ahenkli seslerle hem göze, hem ruha hitap ediyor.
Bıraksalar akşama kadar kalır, güneşin ışığın her dakika farklı bir tablo yaptığı bu milyon yaşında kayaları hiç usanmadan çekerdim. Ancak araçta bekleyen hanımı daha da kızdırmamak için acele edip dönüş yolculuğuna çıkıyoruz.
…
Celal hocamla zirvede bir yerde bir solukluk mola verdiğimizde milyonlarca yıldır burada olan bu güzelliklerin keşfine katkıda bulunan, bir gazeteciyi, bir bilim insanını, bir yabancı ülkeden gelip gezen, yazan Alman seyyahı düşündüm.
Bana yıllar önce Taşköprü Dilek köyü Kuştepe Mahallesi'nde bulunan, "burgulu armut ağacı” mı hatırlattı.
Ben de bu ağacı görünce çok heyecanlanmış ve Anıt Ağaç olarak tescillenmesi için şahsım adına başvurmuş ve tescilini sağlamıştım.
Bir de Kastamonu Merkez de Ahlat köyü Hacıbakiler mevkiinde bulunan bazalt sütunlarının tabiat parkı olmasını teklif etmiştim uygun görülmedi.
Bazen içinde olanların farkına varamadıkları güzelliklerin keşfi için dışarıdan bir gözün bakması gerekiyor.
Peki,
Ben tüm o tava tencere mutfak eşyasını niye Ilgaz’a yükledim.
Onu da haftaya anlatacağım.
Şimdilik hoşça kalın.
Fakir ve vizyonu ancak batı Karadeniz’le sınırlı seyyahınız…
Cebrail Keleş/ Balıkçı Şef…
20 Mayıs 2023-Sinop Boyabat