Tarikat-Cemaat-Şirket

Abone Ol

DELİL

Çok şefkatli pek merhametli Allah’ın adıyla başlıyorum.        

Değerli okurlarım,

16-18 Ekim 2014 tarihlerinde Kars’ta “Fütüvvet” alt başlığında düzenlenen II. Uluslararası Harakani Sempozyumu’na katılmıştım. Sempozyum esnasında Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf hocalarından Prof. Dr. İsa ÇELİK’in bir tebliğini dinledim. Kendileri Kastamonu Üniversitesinde düzenlemiş olduğumuz Uluslararası Şeyh Şaban-ı Veli Sempozyumuna da katılmıştı. Salondan çıkışta kendilerinin anlattıkları bir hususu nakletmek için izin istedim. Hoca da bana, bu görüşün sahibinin (o zamanlarda Marmara İlahiyatta Tasavvuf hocası olan) Prof. Dr. Mahmut Erol KILIÇ olduğunu, eğer kaynak vereceksem Mahmut Erol KILIÇ Hocayı kaynak olarak göstermem gerektiğini söyleyerek alıntıyı nakletmeme müsaade etti. 

“Hocam anlat artık, ne diyeceksen de,” diyorsunuz, biliyorum. Ama bizim ilahiyat ilimlerinde rivayet önemlidir. Bir bilgiyi kim, kimden almıştır, o kişiler kimlerdir, güvenilir kimseler midir? Bu hususlar önemlidir. Hadis rivayeti bu şekilde nakledilerek yazıya aktarılmıştır. İlim adamları bu konuda ince elemiş, sık dokumuşlardır.

Değerli okurlarım,

Mesele şu:

Prof. Dr. İsa ÇELİK Hoca sempozyumda özetle dedi ki:

Tarikatlar tasavvuf ilminin konusudur. Bir tarikatta bir şeyhten sonra yerine geçen halifesi aile içinden veya yakın akrabalarından birisi ise o artık tarikat değil cemaattir. Bu grup artık tasavvuf ilminin değil sosyoloji ilminin konusudur. Bir nesil sonra yine şeyhlik aile içerisinde birisine intikal ederse artık bu grup tarikat da değildir, cemaat de değildir, artık bu bir şirkettir. Tasavvufun da, sosyolojinin de konusu değil, artık iktisat ilminin konusudur.”

Değerli okurlarım,

Günümüzde pek çok tarikatın artık tarikat değil de cemaat hüviyeti kazandığı kanaatinde idim. Ama şirket olarak değerlendirilebileceği konusunda bu kadar net kanaatim yoktu.

Zaman içerisinde kendisini tarikat olarak nitelendiren, bana göre ise cemaat olarak değerlendirdiğim grupların sosyal yapıları ve iktisadi güçleri medyaya yansıdıkça yukarıda adını zikrettiğim hocaların ne kadar haklı olduğunu düşünmeye başladım.

Burada, şu yanlış veya bu hatalı demiyorum. İlkesel olarak anlamaya çalışıyorum.

Bu yapılar içerisinde doğrular olduğu gibi yanlışlar da var. Onlardan da bahsetmekten kaçınmam. Bunlar başka bir yazının konusu olsun.

Değerli okurlarım,

Demek istediğim şu ki;

Tasavvuf geleneği içerisinde kendini tanımlayan tarikatlar tarih içerisinde anlamlı roller icra etmişlerdir. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında katkıları çok büyüktür.

Fakat şu anda aynı geleneği icra ediyorlar mı, tartışılır.

Tarikatların başkaları tarafından değerlendirilmeyi ve eleştirilmeyi sevmediğini biliyoruz. Tamam, kabul edelim ama bu değerlendirme ve eleştiriyi kendileri yapmaları lazımdır.

Asırları aşarak bu günlere gelen bu gelenekler, aile içinde devam eden hilafet (halife tayin etme) ile tarikat-cemaat-şirket aşamalarından geçerek hangi noktaya varacaktır.

Eğer eleştiri ve değerlendirme yapılmazsa, bu müessese, zamanla bağlılarının problemlerini çözen ve onları ruhen geliştiren (terakki) bir müesseseden ziyade problem üreten bir yapıya dönüşecektir. Dönüşmeye de başlamıştır.

Özeleştiri, her kurumsal kimlikte ve yapıda, gelişme için gerekli ve elzemdir. Özeleştiri olmazsa (ki bu yapılarda zinhar yasaktır,) gelişme yerine gerileme kaçınılmazdır.

Hatta bu kurumlar zamanla (asırlar içinde) kendini imha eden yapılar haline gelecektir.   

Tarikat mı olacaklar, cemaat mi olacaklar, şirkete ve hatta holdinge mi dönüşecekler. Karar verip ona göre hareket etmeleri gerekir.

İnsanımızın da gittiği yolun mahiyetini bilmesi en tabi hakkıdır.

Tarikata mı bağlı, cemaate mi, şirkete mi, kendini sorgulaması gerekmektedir.

Peki, sizce hangisi?

***

Prof. Dr. Kerim YAVUZ’a Rahmetle

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde araştırma görevliliği sınav jürisinde sorduğu, bana göre ilginç olan, sorularıyla tanımaya başladım Kerim Hocayı.

Çukurova İlahiyatın kurucu dekanı, Kerim Hocası, benim akademik hayatımda ilk dekanımdı. Kerim Hoca ciddi bir ilim adamı idi. Hatta öğrencileri çalışmalarında aşırı titiz ve yorucu olduğunu söylerdi. Her yaptığı işi çok titiz yapardı. Bilimsel şüpheciliği hayatının diğer yanlarına da yansımış şüpheci bir yapıya sahipti. Kolay ikna olmazdı. Devletçi idi, devlete olan borumuzu ödemek için çok çalışmamız gerektiğine vurgu yapardı.

Çukurova İlahiyatı kurarken ve geliştirirken samimi olarak çok çalışmıştı. Fakülte binasının yapımında yaşadığı sıkıntılara rağmen vazgeçmedi ve fakülte binasını Adana’ya kazandırdı. Akademik olarak başarılı olacağına inandığı insanlarla fakülteyi kurmaya çalıştı. Şu anda Türkiye’nin pek çok İlahiyat Fakültesinde onun akademiye kazandırdığı hocalar hizmet vermeye devam etmektedirler.

Emekliliğinden sonra bir süre Adana’da kaldı, sonrasında memleketi Antalya/Elmalı’ya yerleşti. Genelde bayramlarda aramaya çalışırdım. Uzun konuşurduk. Tek tek bütün aile fertlerini sorar her birine ayrı ayrı selam söylerdi. Vefasızlıktan yakınır, söz arasında ince iltifatlar ederdi. Yaptığı çalışmalardan ve yayınladığı kitaplardan bahsetmeyi severdi. Açık söylemek gerekirse, çeşitli hastalıkları da olan bu yaştaki emekli bir hocamızın bu kadar üretken olabileceğini ben de beklemiyordum. Çalışmalarını takdirle karşıladığımı her defasında belirtmişimdir.

11.10.2023 Çarşamba günü Kerim Yavuz Hocamızın Rahmeti Rahman’a kavuştuğu bilgisi geldi. Allah’ımız merhametiyle muamele eylesin. Amellerini kendisine yoldaş eylesin. Amel defteri kapanmayacak işler yaptı. Evladı gibi gördüğü Çukurova İlahiyatta üretilen işlerden ve akademiye kazandırdığı onlarca akademisyenin çalışmalarından dolayı amel defteri hiçbir zaman kapanmayacaktır. 

Prof. Dr. Hasan Kayıklık ve Prof. Dr. Asım Yapıcı tarafından hazırlanan vefa yazısında şöyle tanıtılmaktadır. “Prof. Dr. Kerim Yavuz’un Din Psikolojisi araştırmalarında gösterdiği mükemmeliyetçi ve titiz tavır, alanda çalışan gençlerin kendisine yaklaşma hususunda ihtiyatlı davranmalarına yol açmıştır. Ancak o, alana hizmet etmek isteyen araştırmacılara rehberlik yapma ve destek olma hususunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmamıştır. Ona göre Din Psikolojisi alanında çalışmak devlete ve millete karşı bir vefa ve vatandaşlık borcudur. Bu borcun güzelce ödenmesi gerekir. Aslında onun mükemmeliyetçiliğinin ardında Alman ekolünde yetişmesinin yanı sıra, belki de daha fazla bu düşünce belirleyici olmuştur.” (Ç.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2012/2, “Din Psikolojisi Özel Sayısı”.)

Kısaca Hayatı:

Prof. Dr. Kerim Yavuz 1941 Antalya / Elmalı doğumludur. İlk ve orta öğrenimini Antalya’da tamamlamış, 1966 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun olmuştur. 1967 yılında devlet bursuyla doktora eğitimi için Almanya’ya gönderilen Yavuz, 1973 yılında Albert Ludwing Üniversitesi’nde, “Der Islam in Werken Moderner Türkischer Schriftsteller” (Modern Türk Yazarlarının Eserlerinde İslam) isimli teziyle doktorasını bitirmiştir. Ardından 1974 yılında Türkiye’ye dönen Yavuz, Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nde asistan doktor unvanıyla akademik yaşamına başlamıştır. Aynı üniversitede Din Psikolojisi ve Din Eğitimi Anabilim Dallarının kuruculuğunu üstlenmiştir. 1979 yılında, “Çocukta Dini Duygu ve Düşüncenin Gelişmesi” adlı çalışmasıyla doçent olan Yavuz, 1989 yılında “Psikanalizde İlk Dini Gelişmelerin Değeri” isimli takdim teziyle profesör unvanını almıştır. 1990 yılında Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne öğretim üyesi olarak atanan Yavuz, 1994 yılında Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne atanmış daha sonra aynı fakültede üç dönem dekanlık yapmış, bu arada Felsefe ve Din Bilimleri bölüm başkanlığını yürütmüştür. 2008 yılının Ekim ayında resmen emekli olsa da Din Psikolojisi alanında çalışmalarına devam etmiştir. Prof. Dr. Kerim Yavuz, hem Din Psikolojisi hem de Din Eğitimi alanında yüksek lisans ve doktora düzeyinde çok sayıda araştırmacı yetiştirmiştir. (Ç.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2012/2, “Din Psikolojisi Özel Sayısı”, naklen.)

***

Ne Zaman Düzelü?

Vefayı İstanbul’da bir semt olarak değil de, hayatımızın merkezinde bir erdem olarak gördüğümüzde.

Sağlıcakla kalın.