Geride bıraktığımız hafta sonunda İnebolu’da önemli bir konferans gerçekleştirildi.
“Tarihe Mühür Vuran Türk Kadınları” konulu konferans, İnebolu Türk Ocağı Müzesi'nde Türkiye Yardım Sevenler Derneği Bakırköy Şubesi ve Dolmabahçe Inner Wheel Kulübü ev sahipliğinde İnebolu’da gerçekleştirildi. Program Türk Ocağı binası önünde çelenk sunumu ve İstiklal Marşımızın okunmasıyla başladı. Ardından Türk Ocağı binası Konferans Salonu’na geçildi. Konferansta emekli Tümamiral Cem Gürdeniz ile gazeteci ve haber spikeri Gülgün Feyman konuşmacı olarak yer aldı.
Konferansa İnebolu Kaymakamı Ahmet Vezir Baycar, Belediye Başkan Vekili Nihat Öz, Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı Yalçın Bayer, Dolmabahçe Inner Wheel Kulübü Başkanı Sim Akyüz, İnebolulu hemşehrimiz Ahmet Erkutoğlu ve vatandaşlar katıldı.
“KASTAMONU VE İNEBOLU AHDE VEFADIR”
İnebolu hemşehrimiz Eyüp Kömeçoğlu, programın açılış konuşmasında şunları söyledi: “Cumhuriyetimizin 100. yılını yaşadığımız bu günlerde bu tarihi bu solon 4 sene öncesinde 26 Nisan 1920’deki Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihi mektubunun yazıldığı anma etkinliğine götürdü. Kastamonu ve İnebolu kurtuluş savaşının mihenk taşlarındandır. Kurtuluş savaşın esnasında Kastamonu işgal edilmemiş olmasına rağmen en fazla şehit veren kenttir. Şerife Bacıların, Halime Çavuşların, 344 kilometre öküz ve kağnı arabalarında askerimize mühimmat taşıdığı yerin başkentidir. Mustafa Kemal’in - Gözüm Sakarya'da Dumlupınar'da kulağım İnebolu'da- diyerek önemini vurguladığı yine Mustafa Kemal’in talimatıyla beyaz şeritli istiklal madalyası almış yegane ilçedir. Çünkü yine İnebolu’dayız, Kastamonu ve İnebolu Ahde vefadır ve vatandır. Mustafa Kemal’in kurtuluş savaşı sonrası tüm İnebolu’nun zararını karşılaması teklifine karşılık İnebolu halkı biz vatanı savunduk diyerek bu teklifi ret etmiştir. Hiçbirimiz unutmayalım ki Mustafa Kemal memleketin dört bir köşesi işgal altındayken asla pes etmedi. Umudunu kaybetmedi. Çünkü ölümsüz komutan mitinglerdeki basındaki cemiyetlerdeki ve cephedeki Türk kadınına sonsuz güvenmiştir.”
“FEDAKÂRLIKLAR KURTULUŞ SAVAŞI’NIN KADERİNİ DEĞİŞTİRDİ”
Kaymakam Ahmet Vezir Baycar ise şöyle konuştu: “İnebolu, Kurtuluş Savaşı’nda çok ciddi bir emek veren karşılıksız hiçbir şey beklemeden üstüne düşün bütün görevi lakıyla yerine getiren bir ilçe ve halk kurtuluş savaşında milli ordumuz can süitlin içerisinde cephane ve silah taşıyordu. Geleneksel yolların hepsi baskı altındaydı ve tahrip olmuştu. Yeni yerlerden gelmesi lazımdı ve onun içinde denizden özellikle Ankara’ya ulaştırılması gereken en mantıklı yer İnebolu’dan gelen Ankara’ya geç yol belirlendi. Bunda etmenlerden birisi coğrafi değil, aynı zamanda vatansever, canını vatan için veren insanlardan oluşmasında en büyük etkenlerden birisi idi. 3 yıla aşkın bu kahramanlığı yerine getirdi. Özellikle denizden gelen cephaneleri denk kayığı locamızın 100’e aşkın verdiği müthiş bir kahramanlık gösterdiler. Bu fedakârlıkla kurtuluş savaşının kaderini değiştirdi yani bugün bu topraklarda hür, bağımsız, huzur içerisinde yaşıyorsak İnebolulu ecdadımızın büyük bir fedakârlık emeği içerisinde diyebiliriz.”
“İNEBOLU’DAN BERİ DURMADAN DİNLENMEDEN YAYA YÜRÜYORLAR, CEPHEYE CEPHANE YETİŞTİRİYORLARDI”
Konferansın konuşmacısı Emekli Amiral Cem Gürdeniz ise özetle şunları söyledi: “Kurtuluş Savaşında insanlarımızı cesaretlendiren en büyük etken, vatan işgaline başkaldırıydı. Zira son 150 yılda anavatanları sayılan topraklardan yani Kırım’dan, Balkanlardan, Kafkaslardan, Girit’ten, Selanik’ten, Kıbrıs’tan, Ege adalarından ve daha nice Türk yurdundan sadece maddi kayıplarla değil, can ve onur kayıpları ile sürekli atılan Türklerin, artık cesur olmaktan başka seçenekleri kalmamıştı. Mustafa Kemal onlara Anadolu’da tam bağımsız ve onurlu yaşama hakkını sağladı. Önce Ata’sı milletine cesaret verdi. Onlar da Ata’sına zafer armağan etti. Ulusal onur duygusuna sahip milletlerin, cesur insanlar çıkarabileceğinin ve bu insanların yüksek idealler uğruna hayatlarını feda edebileceklerinin dünya tarihindeki en güzel örneğini sergilediler. Bugün de Türk halkının çok büyük ve sessiz çoğunluğu cumhuriyetin, Türklüğün, başta laiklik olmak üzere cumhuriyetin temel değerlerinin büyük tehdit altında olduğunun bilincinde ve farkındadır. Bu kitle tarihin yaratıcılığının insan aklının önünde olduğunu da bilmektedir. Tarihimiz bu yaratıcılığın sonsuz örnekleri ile doludur. Sakarya Savaşında bırakalım cephedeki askerleri, gerideki kadınların cesaretini bakın Cumhuriyetin ilk Bahriye Bakanı Binbaşı İhsan Eryavuz hatıratında nasıl anlatıyor: “Doğu cephesinden sevk edilmiş ve İnebolu’ya çıkarılmış olan her çeşit top ve cephane sandıklarının kağnı arabaları ile kafile halinde Ankara’ya bir gidişleri var idi ki... Kocaları, nişanlıları, cepheye gitmiş taze gelinler, analar, çoğunun memedeki çocukları bir kundak ile arkalarına bağlanmış, önlerinde kağnıları toprak içerisinde yalınayak, fakat ordunun zaferi memleketin kurtarılması duası dilinde, İnebolu’dan beri durmadan dinlenmeden yaya yürüyorlar, cepheye cephane yetiştiriyorlardı. Bu ilahi manzara karşısında dehşete kapılmamak, Türk’ün zulüm, ihanet ve istila karşısında isyan edecek ruhunun yüceliğinden korkuya düşmemek mümkün değildi... Sakarya harbi geceli gündüzlü 22 gün devam ediyor. Yunanlılar umulmadık bir azim gösteriyorlar. Nafile. Türk cephesi demir bir kale.”
“TÜRK KADINI ŞERİFE BACI GİBİ BİNLERCESİYLE CEPHELERE KAĞNILARLA MERMİ TAŞIDI”
“Kurtuluş Savaşı’nda Türk kadını, Şerife Bacı gibi binlercesiyle cephelere kağnılarla mermi taşıdı. 9 aylık bebeği ile 21 Şubat 1921 tarihinde İstiklal Yolu üzerinde donarak şehit düşen 20 yaşındaki Şerife Bacıyı unutmamız mümkün müdür? Türk kadını Cephane üretimine katkı sağladı. Demir yollarını onardı. Cepheye gıda ve ilaç taşıdı. Cephedeki askere kazak, çorap atkı ördü. Hanedeki erkekleri, babasını, kocasını, kardeşini, oğlunu cepheye yolladı. Ama en önemlisi savaştı. Pek çoğu kaybettikleri yakınları için intikam ateşi ile bu savaşa katıldı. Örneğin Sanem’in kızı Ayşe, kocası siperde düşmanla çarpışırken ona yemek götürüyor ve şehit düştüğünü görüp mavzeri ile Kurtuluşun sonuna kadar savaşa devam ediyordu. -Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olarak yerlerde sürünmekten utanmıyor musunuz?- Bu sözler Osmaniye’nin Kaziyeler köyünden Tayyar (Uçan) lakaplı Rahmiye Hanım’a ait. 1 Temmuz 1920 tarihinde Adana civarında Fransızlara karşı Dokuzuncu Tümenin yapmış olduğu çatışmalara müfrezesi ile katıldı. Aynı gün, Fransızlara karşı harekete geçildiği sırada askerlerde bir durgunluk görünce yukarıdaki sözleri sarf etmişti. Bu savaş sırasında ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için ileriye atıldığında şehit düştü.3 Aralık 1923’te Tevhid-i Efkar gazetesi bir başka kahraman Pembe Hatun için neler yazmış: -65 yaşında olmasına rağmen genç ve dinç aslanlar gibi Giresun’dan gönüllü çıkmış ve dövüşmüştür. Afyonkarahisar muharebelerinde müfrezesi ile ateş hattı içine girmiş kahramanca savaşmıştır. Sekiz yerinde düşman yarası vardır.-
İNEBOLU RUHU VE TÜRK - RUS İŞBİRLİĞİ
“Kutsal Kurtuluş Savaşı başlangıcının 100. Yıldönümüne üç haftanın kaldığı 26 Nisan 2019 güneşi, İnebolu boylamından geçiş yaparken Karadeniz ufkunda tam tamına 99 yıl önce gerçekleşen tarihsel bir başlangıcı aydınlatıyordu. Ölümsüz başkomutan Mustafa Kemal, Sovyetler Birliği kurucusu Vladimir Ilyich Lenin’e kurtuluş savaşı mücadelesi veren iki devlet arasına çekilmeye çalışan Kafkas seddini yıkmaya yönelik işbirliği ve destek mektubunu yazıyordu. Mustafa Kemal, Sevr imzalanmasından 6 ay önce 5 Şubat 1920 günü ‘Kafkas Seddi’ üzerine şu açıklamaları yapıyordu: “Kafkas Seddi’nin yapılmasını Türkiye’nin kati mahvı projesi sayıp bu seddi İtilaf Devletleri’ne yaptırmamak için en son vasıtalara müracaat etmek ve bu uğurda her türlü tehlikeleri göze almak mecburiyetindeyiz.” Lenin’e mektup bu konuşmadan 80 gün sonra gidiyor, mektuptan 4 ay sonra, 24 Ağustos 1920 tarihinde yardım anlaşması imzalanıyordu. Özellikle I. İnönü savaşında elde edilen askeri başarıdan sonra artarak devam eden Sovyet lojistik desteği, Kurtuluş Savaşının kaderini belirleyen ana eksen oldu. 26 Nisan 1920 mektubu, bugünkü var oluşumuzun başlangıcını oluşturmaktadır. Sovyet devrimi ile Türk kurtuluş savaşı, tarihin o safhasında emperyalizmin boğmak istediği iki kader arkadaşı idi. Atatürk ve Lenin ya birlikte yok olacak, ya da birlikte savaşacaklardı. Birlikte savaştılar.”
Uzun yıllar TRT’de haber spikerliği yapan Gülgün Feyman ise “Tarihe Mühür Vuran Türk Kadınları” konferansında kadınlarla sohbet ederek Türk Kadının önemini vurguladı.
İnebolu’daki program plaket takdimi ve hatıra fotoğrafı çekimi ile son buldu.
AYDOĞAN SÜER: ATATÜRK’ÜN EVLATLARINA KOLAYCILIK YAKIŞMAZ
Konferansa katılanlar, günün sonunda konaklamak için Abana ilçemizdeki gözbebeği yatırımımız Quıet Abana’da buluştu. Akşam yemeğinde günün önemine ilişkin konuşmalar yapıldı, marşlar çalındı. Konuklar, Quıet Abana’da bulunmaktan duydukları memnuniyeti dile getirerek, böyle bir tesiste konaklamanın inanılmaz keyfini yaşadıklarını kaydettiler.
Quıet Abana işletme sahibi Aydoğan Süer, güzel bir organizasyon için emeği geçenlere teşekkür etti. Süer: “Quıet Abana sizlerin evi. Her daim bekleriz. Evet bu yatırımı hayata geçirirken çok zorlandığımız anlar oldu. Ancak Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün evlatlarına kolay yakışmaz. Zoru başarmak yakışır. Biz de öyle yaptık ve zoru başardık. İnşallah bir sonraki ve daha sonraki gelişlerinizde buranın daha geliştiğini ve daha da güzelleştiğini göreceksiniz. Bu vesileyle Cumhuriyetimizin 100’üncü yıldönümü kutlu olsun” dedi.
Programın son bölümünde Aydoğan Süer’in yanı sıra Emine Süer ve İşletme Müdürü Şerife Irmak’a günün anısına hediyeler takdim edildi.
(Barış İlyasoğlu-İnebolu)