Türkiye Cumhuriyeti güçlü temeller üzerine inşa edilmiş bir ulus devlettir. 70 yıldır üzerimizde ne oyunlar oynandı. Tarımımızı, sanayimizi, eğitim sistemimizi kısacası gelişmemizi engellemek için, içimizdeki işbirlikçi hainlerini de kullandılar. Terörü 40 yıldır başımıza bela ettiler. Buna rağmen yıkılmadık dimdik ayaktayız. Eskisinden çok daha güçlüyüz.
Kore'ye asker gönderen Türkiye yok artık.
Sahte müttefikimiz, dün olduğu gibi bugün de boş durmuyor. Şimdi de güney Kıbrısta Rum Milli Muhafız ordusunu modern silahlarla donatıyor ve eğitim veriyor.
Gazze bahanesiyle adaya yerleşti!
Yunanistan'da kurduğu üsler yeterli gelmemiş anlaşılan. Ortadoğu Projesinin önündeki en büyük engel olarak Türkiye'yi görüyor. Amacı bizi kıskaca alarak sindirmek.
Rum milli muhafız ordusu 1974 barış harakatından buyana sürekli silahlanıyor. KKTC deki askeri varlığımız nedeniyle bugüne kadar herhangi bir eyleme cesaret edemediler. Şimdi sahibinden güç alan köpek misali dişini gösterecektir. Kıbrıstaki birliklerimizin gücünü bilmemelerine imkan yok. Bölgesel bir çatışmayı göze alabileceklerini düşünmüyorum. Amaç Türkiye'yi huzursuz etmek yada çıkarılacak bir çatışmaya müdahil olmasını sağlamak. Sonrasında çok daha tehlikeli bir senaryoyu sahneye koymak.
Dünyanın da başbelası bu sahte müttefikimizin niyeti gün gibi ortada;
▪︎PKK/YPY ye desteği
▪︎FETÖ'ye desteği
▪︎S400 meselesi
▪︎CAATSA yaptırımları
▪︎F 35 programından çıkarılmamız
▪︎F 16 ların satışının engellenmesi
▪︎İsveç'in NATO üyeliği meselesi
▪︎ Yunanistanı silahlandırması
▪︎ Yunanistan'daki üsleri
Şimdi de Güney Kıbrısa yerleşmesi ve üsler kurması
70 yıldır bizimle uğraşıyor. 70 yıldır başaramadı. Bundan sonra hiç başaramaz. Sadece baş ağrıtır.
Sahte müttefikimiz sürekli sırtımızdan hançerlerken, Avrupa ondan farklı mı? Törere verdikleri desteği bilmemize rağmen 60 yıldan fazladır Avrupa Birliği'ne (AB) üye olmak için çaba gösteriyoruz. Bizi hangi gözle gördükleri ortada.
Gözümüz açıldı artık.
İsmet İnönü 1964 yılında kendisine küstah ifadelerle dolu bir mektup yollayan Başkan Johnson'a cevabında;
"Yeni bir dünya kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini bulur" demişti.
Evet, yeni bir dünya düzeni kuruluyor ve Türkiye o düzende yerini alıyor.
Ne sahte müttefikimiz ABD ye nede ikiyüzlü Avrupaya güvenilmeyeceğini yaşayarak, en acı biçimde tecrübe etmiş bir ülkeyiz.
Fakat tarihten de ders almak zorundayız. Geçmişte büyük hatalar yaptık.
Hegel’in tarih felsefesinin bize öğrettiği bir düstur var. Der ki Hegel: “Tecrübe ve tarih öğretir ki, insanlar ve devletler asla tarihten ders almazlar ya da ondan çıkan ilkelere göre hareket etmezler.”
Öyle mi acaba?
Gelin, yakın tarihimize bir göz atalım.
Yunanistan 20 Ekim 1980 de Nato'nun askeri kanadına nasıl geri dönmüştü? Hatırlayalım.
Şimdiki ABD Başkanı Biden'ın da aralarında olduğu bir heyet Türkiye'ye gelerek baskı yapmışlardı.
Aslında baskıya da pek gerek yoktu. Zira, ülkemizde yönetimde kendi adamları vardı! Neticede, Yunanistanın Natoya tekrar girmesine onay vererek başımıza bela ettik.
Yunanistan, Türkiye'nin 1974'te gerçekleştirdiği Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra tepki olarak NATO'nun askeri kanadından çekilmişti. Kısa bir süre içinde geri dönmek istese de Türkiye'nin onayı gerektiğinden Atina yönetiminin aynı şartlarla NATO askeri kanadına dönmesi mümkün olmuyordu. Zira Türkiye'de siyasi istikrarsızlığa rağmen hiçbir hükümet, başta Ege Denizi'nde olmak üzere maksimalist taleplerde bulunan Yunanistan'ın askeri kanada dönmesine onay vermiyordu.
ABD tarafından desteklenen Yunanistan'ın askeri kanada dönüşü için uygun ortam 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile söz konusu oldu. Nitekim, darbeci Kenan Evren ile NATO Avrupa Yüksek Müttefik Komutanı Bernard Rogers darbeden hemen sonra 6 Ekim 1980'de yapılan görüşme sonrasında kamuoyunda Rogers planı olarak anılan plan konusunda mutabakat sağladılar. Darbe hükümetinin 1 numaralı kararıyla da neredeyse hiçbir şey verilmeden ve taahhütler yerine getirilmeden Yunanistan'ın NATO askeri kanadına dönmesi konusundaki Türk vetosu kalktı. Yunanistan resmi olarak 20 Ekim 1980'de NATO askeri kanadına döndü. Bundan birkaç ay sonra ise Avrupa Topluluklarına (şimdiki AB'ye) üye oldu ve o dönemden günümüze kadar her iki platformu da maksimalist talepleri ve Türkiye karşıtlığı için kullanmaya devam ediyor.
Adalara el koyması, silahlandırması Ege de hak iddia etmesi, Türkiye düşmanlığı Nato'ya geri döndükten sonra had safhaya ulaştı.
Bunca yaşanmışlıklardan ve tecrübelerden sonra aynı hatanın İsveç konusunda tekrarlanacağını zannetmiyorum. Tarihten mutlaka ders alınmıştır diye umut ediyorum.