“Efsanelere göre Köyceğiz, gölün alanı üzerinde bulunan bir ovada kurulmuş. Bilinmeyen bir zamanda ovayı sular basmış. Felaketin seyrine gelenler gölün doğu kısmında kalan birkaç evi ve insanı görünce: "Bütün şehir batmış, sadece kıyıda bir Köyceğiz kalmış." İşte o günden bu zaman buranın adı Köyceğiz olarak kalmış.”
Tatil deyince herkesin aklına gelen ilk şey nedir?
Deniz, kum güneş değil mi?
Belki çoğu kişi için bu doğrudur ama bu tatil kavramı ben de biraz farklı.
Ben tatili bilemeden büyüdüm. Okullar tatil olurdu biz mahallede oynardık. Ya da yaz tatillerinde çalışırdık. Çocukluğumda hiç bilmediğim tatile gitmek gezmek gibi bir olguyla, iş güç, çoluk çocuk sahibi olunca tanıştım.
İzin ya da tatil herkese göre değişen bir şey, çoğunlukla kiminin köyüne, kiminin yurt içine, bazılarında yurt dışına çıktığı, yiyip içip eğlendiği para harcadığı ve genellikle yaz aylarında yapılan bir etkinlik oluyor. Bunu yapan kişilere de turist diyorlar.
İlk turist olma deneyimimi bundan çok çok uzun yıllar önce ilk kez senelik izini hak ettiğimde yaşadım. Tabi ki ilk otobüse atlayıp baba ocağına, anamın evine gittim. Evlenip çoluk çocuk olunca tatil ufkum arttı. Artık bayramda seyranda aile ziyareti, uzun izin günlerinde ise farklı tatil planları yapmaya başladık.
Böylelikle bizim de turizm gezilerimiz başladı. Her yıl yaz ayını, okulların kapanmasını iple çeken ailemizle birlikte ülkemizin popüler ne kadar tarihi ve turistik yeri varsa gidip çoğunu gördük diyebilirim. Bu gezilerimizde aile olarak çok güzel anılar biriktirdik. Unutulmaz hatıralarımız oldu. Bu anlarımızı da Rus malı zenith 12 analog makinemle kayıt altına almıştım.
Köyceğiz de fotoğrafla başlayan bir dostluğun başlangıcı…
Aradan yıllar geçti ve 2012 de ilk kez tanıştık Köyceğiz’le. Hep ismini duyduğumuz ve bir türlü gidemediğimiz yere biraz geç de olsa gitme fırsatını bulduk.
Sessiz sakin ve huzurlu bir tatil beldesiydi.
Burası öyle lüks, şatafatlı, eğlenceli bir yer arayanlara göre değil. Barlar sokağında sabaha kadar eğlence isteyen tipler buralara zaten hiç uğramıyorlar.
Öz yerlileriyle pek karşılaşamadım. Onlar hep tarlalarında işlerinde güçlerinde. Sonradan gelip yerleşen ve kendilerini buranın yerlisi sayanlardan epey dostumuz oldu. Ortak noktamız çoğunlukla fotoğrafçılık ya da Kastamonu’yla bir şekilde bağı olanlardı.
Köyceğiz de her milletten, her ilden birileri var. Buraları görünce imkânı olanlar kendilerine mesken tutmuşlar. Kimi mütevazı bir köy evi, apartman dairesi, kimi villa yapmış.
Herkesin hem fikir olduğu konu burasının tam bir huzur ve sessizlik şehri olması, zaten Köyceğiz uzun zamandır “ Sakin Şehir” sıfatını taşıyor.
Günlerden dolunay zamanı olunca, tripodumu kapıp limanda konuşlandım.
Ay fotoğrafı peşindeyim. Derken o an geliyor ve Selene dağların ardından yükseliyor, Köyceğiz gölünü gümüşe boyuyor. Müthiş bir güzellik var. Çekmeye çalışıyorum, istediğim gibi olmayınca bırakıp bu anın tadını çıkarmaya başlıyorum.
Limanda birçok kişi de dolunayın büyülü anlarını seyrediyor.
Yanıma gelen bir bisikletli ile sohbet etmeye başlıyoruz. Fotoğraf ortak ilgi alanımız olunca sohbet de çabuk gelişiyor.
Ediz Evcimen yedi göbek İstanbullu bir iş insanıymış. Yurt dışında işleri olan bir şirketi varmış. Artık iş hayatını çocuklarına bırakmış kendisi Köyceğiz ‘de doğanın, sessizliğin huzurun keyfini çıkarıyormuş.
Çok nezaketli, nahif biri ve ertesi gün için bizi evine bir kahve içmeye davet edince kıramıyoruz. Güzel şirin bir evi var. Mahalle arasında yeni kurulan bir yerleşke. Balkonda başlayan sohbetimiz bahçesindeki ağaçlarla, çiçeklerle devam ediyor. Etrafa bakarken duvardaki eski bir fotoğraf dikkatimi çekince,
Ediz Bey bilgi veriyor.
Feriköy futbol takımının 1940 kadrosu.
Babası da takımdaymış.
-Bu kadrodaki kaleci de Osman Özdenak. GSlı Gökmen ve Yasin’in babası diye anlatıyor.
Ediz Evcimen uzun yıllar yurtdışında kalmasına rağmen çok düzgün bir İstanbul Türkçesiyle konuşuyor.
-Nereye ait hissediyorsunuz kendinizi diyecek oluyorum.
-Burada temelliyiz artık, memleketim nere ben de bilemiyorum. Bir tarafımız Çerkez, bir tarafımız İstanbullu. Ben aslında bir yere değil, birçok yere aidim. Ama en çok da Köyceğiz’e diye anlatıyor.
Ediz Evcimen doğduğu yeri değil tercih ettiği, kendi seçtiği yeri memleket kabul etmiş.
-Niye Köyceğiz dedim,
-Birçok ülkeyi gördüm, ABD de yaşadım. Ama burada kendimi çok huzurlu ve güvende hissediyorum. Bu yaştan sonra ihtiyacım olan en önemli şey buydu. Aradığımı bulunca da burada kaldım. Diyor.
-peki dostum sen nerelisin diye o da bana soruyor.
-Karşı dağları gösteriyorum, bak burası kuzey, buranın yaklaşık 900 km ötesine gidersen seni ilk önce bir ulu dağ karşılar. İlk olarak onu görürsün. Adı Ilgaz’dır.
Memleketimdir, vatanımdır, beklerim bir gün gelirsen ben de sana benim Ilgaz’ımı gezdiririm.
Alışkanlıklarım yıllar boyunca hiç değişmedi…
Burası Köyceğiz, ilk kez gittiğimdeki yolu da, oteli de, çay içtiğim kahveyi de hiç değiştirmedim.
Her sabah gün doğmadan kalkıp kordon boyunda yürüdüm,
Delta Plajında göle girdim.
Toparlar şelalesine her gittiğimde burası Kastamonu’da olsa bu iniş böyle mi olur bir haftada yaparız diye söylendim. (Not bu sene merdiven yapmışlar)
Dalyan’da tekne turu yaptım ve mavi yengeç yedim.
İztuzu’nda göl ile Akdeniz’in kavuşmasını hayretle seyrettim.
Kaunos kaya mezarlarını seyredip her seferinde öyküsünü hüzünle dinledim.
Ilgaz’ımı özledikçe ölemez dağına bakakaldım.
Ölüm buraya giremez diyen Sultaniye kaplıcalarında çamura bulanmasam da çamurdan insanları keyifle seyrettim.
Otelin balkonunda ayaklı göl kafesinde çalan müzikleri dinledim.
Meydanda okaliptus ağaçlarını hayretle inceleyip medyada temizliği ile haber olan tuvaletçi Arifle sohbet ettim.
Yıllar boyu bize evini gönlünü arkadaşlığını açıp bize köyceğizde rehberlik yapan fotodaşım Nazik Altınel ile kedilerin dostluğunu sevdim.
Göl de kefal tutanlara hep imrendim. Her seferinde niyet edip hiç bir zaman aracımın bagajında duran oltalarımı getiremedim.
Türkiye'nin Rize' den sonra en çok yağış alan Köyceğiz'de kış yağmurlarının 2-3 ay sürdüğü söylense de ben hiç denk gelemedim.
…
Tatil dedikleri…
Bazı anlar vardır çok sık yaşanmaz.
Bu da öyle günlerdin biri, senede birkaç günlük bir güzellik geçidiydi.
Anılar denizime yağan bir yağmur, hatıralar nehrime eklenen bir pınar, unutulmaz anlardan inşa edilen bir sakin şehirdi.
Bir tatilden çok daha fazlasıydı.
Dönüş zamanı geldiğinde uzaklarda hayal meyal görünen o Ilgaz’a kavuşmanın dayanılmaz keyfiydi.
Tatil sadece tatil değildir.
Cebrail Keleş-Balıkçı Şef
19 Eylül 2024 Kastamonu-Köyceğiz.