Sıcak bir yaz günü aracım Duster yani “Ilgaz”la üstat Rıfat Ilgaz’ın Cide’sine doğru yol almaktayız. Araç dolu, yol uzun, hava çok sıcak.
Virajını, ağacını, yolunu ezberlediğim bildiğim yollardan gidiyoruz. Şenpazar sonrası Harmangeriş’e ulaşınca gönlüm kızılcasuya dönmek olsa bile yolum Cide Dağlı’ya doğru durmadan devam ediyor.
Yeşil bir deniz arasından kıvrıla kıvrıla Dağlı geçidine kadar çıkıyoruz. Loç vadisi beni çağırıyor duymamazlıktan gelip sonbaharda kavuşmak üzere bekle beni diye uzaktan bir selam yolluyorum.
Dağlı geçidini aşıp aşağıya doğru sallanınca biliyorum ki Cide’ye varmak üzereyiz. İşte o muhteşem Gebeoğlu tepesi. Yanından kıvrılınca birden önümüze masmavi gökyüzü ve ondan da mavi bir deniz çıkıyor. Bulutlar ufukta denize inmiş oynaşıyor, dans ediyor dalgalarla.
Cide’de doğmak, Cideli olmak, Cide’yi sevmek…
Cide, çok çok eski bir yerleşim yeri olmasına rağmen tarihi hakkında çok net bilgi yok. Ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu kesinlik kazanamamış. Ancak Homeros’un İlyada isimli eserinde Cide’nin ismi geçer.
“Homeros, Paflagonya’nın Cide ve Kitoros (Gideros) taraflarında Henet veya Heneti adlı bir kavmin yaşadığını belirtmiştir.”
Yani kısaca; Karadeniz’in kıyıcığında bir kalp yaparak denize uzanmış doğa harikasının adıdır Cide.
Tarihin ilk çağlarından bu yana burada yaşayan herkes bir iz bırakmış, sevmiş, sevilmiş bir şekilde bunu ifade etmiş. Kimi şiir yazmış, kimi kitap, kimi bir taşa şekil vermiş, kimi de sadece sevmiş.
Aradan ben diyeyim binlerce siz deyin asırlarca bir zaman akıp gitmiş.
Karadeniz’in kıyıcığındaki şirin yer olmuş Cide.
Nice insanlar gelmiş geçmiş ama biri var ki adı ile Cide yan yana anılır olmuş.
Üstadımız Rıfat Ilgaz burada doğmuş, burada yetişmiş.
Havasını, suyunu, toprağını, balığını, denizini görmüş, yaşamış, tüm duygularını da herkesle paylaşmış. Şiirler yazmış, romanlar hikâyeler yazılarla hep Cide’yi halkını memleketini anlatmış.
İşte şimdi ben de Rıfat Ilgaz’ın Cide’sindeyim.
Nereye gitsem acaba?
Deniz kıyısı şemsiyelerle kaplanmış cıvıl cıvıl. Ancak plaj, deniz, kum bana göre değil. İç Anadolu’nun kavruk bir çocuğu olarak bir türlü alışamadım, sevemedim denizi, kumla, plajla, denizle aram o yüzden pek yoktur.
Beni bilen bilir. Ben dağları daha doğrusu tek bir dağı Ilgaz’ı severim. Dümdüz, tek renkli, uçsuz bucaksız maviliklere istesem de şiir yazamamam. Ama Ilgaz dedim mi! her bir tepesine, her bir mevsiminde ayrı bir destan, şiir, roman yazarım.
Bana soracak olursanız nerelisin diye.
Hiç düşünmeden Ilgaz derim.
Hani Rıfat Ilgaz Sarı Yazma romanında Cide’yi anlatıyor ya..
“…Cide, doğduğum eşsiz, benzersiz memleket… Ne iyi etmiş de anam beni bu cana yakın memlekette doğurmuş!..
Her şeyimi yitirdiğim günlerde Cide’nin belleğimin duvarlarına yansıyan görünümü ile dirilir, yaşama gücümü tazelerdim…”
Ben de üstadın kelimelerinden aldığım ilhamla derim ki;
-Ne iyi etmişim de Ilgaz’ı tanımışım, Ilgazlı olmuşum. Ben de ne zaman içim daralsa, ne zaman bunalsam, ne zaman kendimi yalnız bir başıma hissedersem, kaldırıp kafamı bakarım ufka, gözlerim Ilgaz’ı arar. Bulunca rahatlarım.
Bilirim ki memleketimdeyim.
Bilirim ki yalnız değilim.
İyi ki Ilgaz’lıyım derim.
Hababam sınıfının güdük Necmi’si…
Cide sahilinde yürüyorum. Günlerden Pazar hava çok sıcak plajlar dolmuş. İğne atsan yere düşmüyor sıcakta serin bir yer ararken birden tanıdık bir yüz görüyorum.
Üstat Rıfat Ilgaz/Hababam sınıfının Güdük Necmi’si bana oturduğu banktan gülümsüyor.
Hemen yanına oturup onun baktığı yöne bakıyorum.
Dağlar var. En sevdiğim yeryüzü şekilleri.
Üstadım sen de ben gibi denizi sevmiyor musun acaba niye sırtını denize döndün ki diye düşünmeden edemiyorum.
Yüzünü dağlara, sırtını Karadeniz’e vermiş şairle yan yana oturuyoruz bankta.
…
“Rıfat Ilgaz 1970’li yılların sonunda çocukluğunun geçtiği Cide’sine yerleştiğinde “Cide’nin Geri Kalmışlığı” konusunda yapılan bir etkinliğe davet edilir.
“Söz Rıfat Ilgaz’a geldiğinde; “Üretim olmadan kalkınma olmayacağını anlatırken ileride burası turistik bir kent olunca gelenlere memleketimiz ürünlerinden neler satabileceğimizi, her şeyini dışarıdan getirmek zorunda kalan gelenlerin, ne bırakacağını sordum. Hani, nerde dedim, yağ, yumurta, süt, peynir, et, balık gibi ürünler, kendimize yetiyor mu ki satalım…” der”
70 li yıllarda Cide’de ufkun ötesini gören bir şair, halkını aydınlatmak için bir mum misali çabalarken kendisi de yanıp biter.”
“Turizmin burayı çok çabuk kalkındıracağını ta o zamanlar görmüştü. Rıfat Ilgaz balıkçılığı, turizmi teşvik etti, ileriyi de gördü. Memleketin gözünü açtı…”
Defneyaprağı işleme tesisleri, Motorlu taşıyıcılar kooperatifi, Balıkçılık, dokuma tezgâhları Cide halkının gelişmesi için ne varsa hepsi için mücadele eder.
Rıfat Ilgaz’ın Cide’sini ararken…
Ilgaz, tam Cide aşığıdır.
Kitaplarında, şiirlerinde, yazılarında memleketini anlatmaktan hiç vazgeçmez.
Sadece “Sarı Yazma”da değil daha pek çok yapıtında doğduğu toprakları ve insanlarını anlatır.
“Karadeniz’in Kıyıcığında” , “Halime Kaptan” , “Yıldız Karayel” , “Kumdan Betona” , “Bacaksız Tatil Köyünde”.
Yazılarında Cideyi tasvir ederken,
“Cideli evini boyamazdı. Tahtaları kendine özgü bir biçimde birbirine uçlarından geçirirdi. Bu tahtaları kendi doğal renkleriyle olduğu gibi bırakır, yaptığı evin üzerine sarkan tür tür ağaçların yeşillikleriyle yetinirdi.”
Elde makine arşınlarken sokakları bir yandan da Ilgaz’ın anlattığı Cide evlerini arıyorum. Sokak aralarında tek tük kalmış birkaç tane görüyorum.
Sadece üç beş tane kalmış eski evlerin boyasız tahtalarını, üstüne sarkan yeşillikleri seyrediyorum.
…
Cide’de gün batımı…
Artık gün akşam olmak üzere.
Sahillerdeki kalabalık biraz çekilmiş.Ama hala bu saatte denize girenler var.Kıyıda bir kafede oturmuşum çay söylüyorum.
Karşımda gün batıyor.
Bir delikanlı çayı bırakırken
-Şeker kullanıyor musunuz diye soruyor.
- Hayır,
Ben çayıma şeker diye güneş katarım diyorum.
Bir karayel esiyor, üşütüyor bizi, yanımda duran eşime sesleniyorum,
Elim eline değsin
Isıtayım üşüdüyse
…
Cebrail Keleş/Balıkçı Şef
31 Temmuz 2023-Cide