Nükleer enerji Olmazsa Olmaz

Abone Ol

Yazımıza başlamadan evvel hain bir terör saldırısı sonrası şehit olan İsmail Haniye’ye Allah’tan rahmet; tüm Filistinlilere başsağlığı diliyorum. Terörist İsrail devletini destekleyen Siyonist markaları boykot etmeye devam ediyoruz.

Dünya’da teknolojinin ilerlemesi ile beraber enerji ihtiyacının da arttığı biliniyor. Ayrıca küresel piyasalarda rekabet edebilecek imalat sanayi için ucuz ve sürdürülebilir enerji çok kritik öneme haiz. Enerji arzı için çeşitli alternatifler var. Kömür, motorin, doğalgaz, hidrolik, rüzgar, güneş ve nükleer. Ülkeler kendi tercihlerine göre bu kaynakları seçerek enerji üretimini gerçekleştiriyor. Kendimizi düşünelim, elektriğin ucuz olmasını ve hiç kesilmemesini istiyor muyuz? O zaman nükleer enerji yani yazımızın konusu önemli.

Bu yazıda konumuz nükleer enerji… Önce bir tablo ile çeşitli ülkelerin enerji üretimlerinin yüzde kaçını nükleer enerjiden yararlanarak ürettiğini görelim.

Ülke

Elektrik üretiminde Nükleer payı (%)

Fransa

%62,6

Slovakya

%59,2

Ukrayna

%55

Macaristan

%47

Belçika

%46,4

Çekya

%36,7

İsviçre

%36,4

Bulgaristan

%36,2

Ermenistan

%31

G.Kore

%30,4

Rusya

%19,6

ABD

%18,2

Pakistan

%16,2

Kanada

%12,9

Tablodan görüldüğü gibi Fransa, Belçika, İsviçre gibi ülkeler enerjilerinin üçte birinden fazlasını nükleer kaynaklardan üretiyor. Ukrayna, Rusya, Ermenistan, Bulgaristan, Romanya gibi yakın ülkelerde de nükleer santraller mevcut…

Nükleer enerji santralleri Dünya’da ilk nükleer reaktör 1942 yılında ABD İlianois kentinde kuruldu. Elektrik üreten ilk ticari nükleer santraller ise 1954 yılında Rusya’da ve 1956 yılında İngiltere’de kuruldu. Daha sonra gelişmiş ekonomilerde nükleer santrallerin kurulmaya devam etti. 1973 yılında başlayan petrol krizi ile beraber nükleer enerji santralleri önem kazanmaya başladı. Yani 1970’lerden sonra nükleer enerji santrallerinin sayısında artış görüldü. Nükleer enerjinin yükselişini durduran iki önemli olay oldu. Birincisi; 1986 yılında Ukrayna’nın Çernobil santralinde ortaya çıkan kazadır. İkincisi ise giderek yükselen çevreci hareketler ve Yeşiller siyasi oluşumlarıdır. Bu oluşumlara göre nükleer enerji çevre için sakıncalıdır. Yeşillerin zaman zaman koalisyonlar aracılığıyla iktidara gelmeleri yeni nükleer enerji santrallerinin yapılmasını engelledi, hatta bazı nükleer santrallerin de faaliyetine son verilmesine neden oldu. Son Rusya- Ukrayna savaşı ise nükleer enerjiye bakışı tekrar olumluya çevirdi. Örneğin; 2023 yılında Estonya’da yapılan bir araştırmada halkın %75’i ülkelerine nükleer santral inşa edilmesini desteklediği sonucuna ulaşıldı. Uluslararası enerji Ajansı, nükleerden elektrik üretiminin 2026 yılına kadar yıllık %3 oranında artacağını tahmin ediyor.

Günümüzde de nükleer santraller inşa edilmeye devam ediliyor. Çin’de 11; Hindistan’da 7; Rusya, BAE ve G.Kore’de 4’er; ABD’de 2 ve Fransa’da 1 nükleer santral inşa ediliyor. Hatta Afrika kıtasında da nükleer santral inşaatları var. G.Afrika nükleer santral inşa ederken Mısır ve Uganda da nükleer santral inşa etmeye başlayacağını bildirdi. Türkiye’de ise Mersin Akkuyu’da nükleer santral inşaati devam ediyor. Sinop’ta da bir nükleer santral inşa edilmesi konuşuluyor. Dikkat edin! Nükleer santral inşasında Çin, Hindistan, G.Kore gibi ülkeler başı çekiyor. Neden? Çünkü imalat sanayileri giderek gelişiyor, daha çok mal üretip ihraç ediyorlar ve bu üretim için de enerjiye ihtiyaç var. Yıllık ihracatını 260 milyar dolara çıkaran Türkiye’de nükleer santral inşa edilmesini bu açıdan değerlendirebiliriz.

Nükleer enerji karşıtlarının ileri sürdüğü iki önemli argüman var. Birincisi; nükleer enerjinin çevreye zarar verdiğini iddia ediyorlar. Dünya’nın en çevreci ülkelerinden kabul edilen İsveç’te 6; Finlandiya’da 5 nükleer santral var. Nükleer santrallerin çevresinde tarım, hayvancılık ve balıkçılık gibi faaliyetler de devam ettiğine göre çevreye zarar verdiği iddialarının üzerinde tekrar düşünülmesi gerekli. İnternette nükleer santrallerin çevresindeki hayata dair fotoğrafları rahatlıkla bulabiliyoruz. Son bilimsel çalışmalarda ise nükleer santraller sayesinde karbon salınımının büyük oranda düştüğü gösteriliyor. Gelişen teknoloji sayesinde nükleer santrallerin içerisindeki radyasyon miktarı da bir uçakta maruz kalacağınız radyasyondan çok daha düşük. İkinci olarak Çernobil tipi bir kaza olma ihtimalinde çok sayıda insanın ve çevredeki şehirlerin bundan zarar göreceğini iddia ediyorlar. Buna karşı şunu söyleyebiliriz. Çernobil kazası 1986 yılında oldu, yani tam 38 yıl önce. Nükleer santrallerde kaza olması çok nadir görülüyor. Çernobil kazasından beri teknolojinin ilerlediği; güvenlik önlemlerinin de çok daha etkin olduğunu dikkate alalım. Ayrıca halen savaş halinde olan Rusya’da 37; Ukrayna’da 15 nükleer santral var. Hatta komşumuz olan Romanya’da 2; Bulgaristan’da 2 ve Ermenistan’da bir nükleer santral var. Yani Türkiye nükleer santral inşa etmese bile söylenen risk mevcut. Kıta Avrupa’sının tam ortasındaki Fransa’da tam 56 nükleer santral var. Fransa’nın tüm komşuları (Almanya, Belçika, Hollanda, İspanya, İtalya, İsviçre vb) aynı riske sahip.

Peki neden nükleer santrallerin inşasına gerek var. Birincisi; enerji maliyetlerini düşürüyor. Örneğin; nükleer santral inşası Finlandiya’da elektrik fiyatlarının %75 oranında düşmesine neden oldu. Estonya’da halkın büyük oranda nükleer santral istemesinin nedenlerinden biri de elektrik fiyatlarında düşmeye yol açacağı beklentisidir. İkincisi; çevrecilerin itirazlarının aksine nükleer santraller çevreye zarar vermezler. Karbon salınımını azaltırlar. Santral bacalarından çıkan duman sadece su buharıdır. Dünyanın en temiz içme suyunun olduğu Finlandiya’da 5 nükleer santral bulunmaktadır. Eğer çevreye zarar verseydi ABD’de 93; Fransa’da 56; Çin’de 55; Japonya’da 33; G.Kore’de 25 nükleer santral bulunur muydu? Muhtemelen hepsini hemen kapatırlardı. Ayrıca nükleer santraller küçük bir arazide yüksek miktarda elektrik ürettiği için geriye kalan arazinin orman veya tarım alanı olarak kullanılması mümkün oluyor. Üçüncüsü; enerji arz güvenliği ve riski azaltmak açısından çeşitlilik sağlamak gerekli. Yani bir ülke enerjisini sadece bir veya iki kaynaktan üretmemeli. Bu açıdan nükleer enerji önemli bir alternatif. Elbette hidro, rüzgar ve güneş santralleri olmalı ama bu enerji kaynakları istikrarlı değil. Her zaman aynı oranda elektrik üretemeyebilirsiniz. Doğalgaz ve motorin gibi kaynaklar da Türkiye’de çok az miktarda bulunuyor. Kömürden elektrik üretmek de hava kirliliğine neden oluyor. Dördüncüsü; nükleer enerji santralleri bölgede doğrudan istihdamı artırıyor. Nükleer santrallerde yüksek maaşlı çok sayıda kişi istihdam ediliyor. Bu kişilerin harcamalarının çarpan etkisini de dikkate almak gerekli. Yani çalışan marketten peynir alıyor. Market sahibi butikten gömlek alıyor. Butik sahibi başka bir esnaftan başka bir mal alıyor ve bu süreç devam ettikçe zenginlik artıyor. Beşincisi; nükleer enerji ülkedeki teknolojinin gelişmesine ve teknolojik bilgi üretme kapasitesinin artmasına yardımcı olmaktadır.

Çok uzattım, farkındayım ama nükleer enerji Türkiye için olmazsa olmaz.