Her toplum gençliğine önem vermektedir. Her devletin çocukları ve gençleri için hazırladığı özel programlar, özel etkinlikleri mevcuttur. Bakın Avrupa ülkelerine hazırlamış oldukları projelere birçoğu gençlik projesidir ve çok ciddi finansman desteği sağlanmaktadır bu projelere. Biz de ise durum o kadar iç açıcı ve parlak değil maalesef. Osmanlıdan gelen ataerkil aile yapısı, inanç esaslı aile içi ilişkilerimiz, büyüğe saygı, hürmet geleneği yetişkinlerimizin her daim revaçta olduğu bir döngüye dönüşmüş ve ihmal edilen gençler bir dönem sonra yetişkin olduklarında aynı yanlışın uygulayıcıları olmaya devam etmişlerdir.
İnanç esaslı aile ve toplum ilişkileri işin özünden uzaklaşmış kişilerin ve belirli zümrelerin kişisel isteklerine dönüşmüş davranış normları haline gelmiştir. Bugün bile hala bu çağda cemaat ve tarikat eksenli birçok farklı davranış normları bulunmaktadır. Çocukların ve gençlerin gelişim dönemleri, ilgileri, istekleri ve yetenekleri dikkate alınmadan bir hoca ya da bir "Büyük "böyle istedi diye istemedikleri işte çalışıyor, istemedikleri yemeği yiyor ve hatta istemedikleri evlilikleri yapıyor. Sonrada sonuç ortada toplum nezdinde kaybeden kesim İslam toplumu oluyor ve İslam alemi kaybetmeye devam ediyor. Gençler fiziksel ve psikolojik anlamda kırılgan ve duygusal bir yapıya sahiptir. Gençler öğrenmeye açıktır. Gençlerin psikolojik yapısı daha çok iyi, doğru ve güzel olanı isterler. Eğer din eksenli bir gençlik yetiştirme programı uygulayacaksanız size buyurun referans: Sevgili Peygamberimiz bu konuda tespiti yapmış ve ölçüyü de koymuş. “Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü onların kalbi daha incedir. Allah (cc) beni doğrulukla ve müsamahayla gönderdi. Bana gençler yanaştı, ihtiyarlar muhalefet etti" buyurdu ve şu mealdeki ayeti okudu: "Zaman uzadı da kalpleri katılaştı. Onların çoğu fâsıktırlar." Hadîs sû: 16. Gençlere karşı müsamahalı olunmasını isteyen bir Peygamberin ümmetiyiz ancak uygulamada onun öğretilerinden buyruklarından bihaber kendi nefsimize göre hareket ediyor ve bunu da din adına yaptığımızı söylemekten imtina etmiyoruz.
Dini Cemaat ve tarikatlarda durum bu iken diğer modern olduğunu iddia eden marjinal kesimlerde durum nedir? Özgürlük adına, mevcut olana karşı çıkma, aykırı olma adına ne varsa mevcudu inkâr eden her türlü doğru yanlış ayırt etmeden karşı çıkan belirli kesimlerde çocukların ve gençlerin içlerinde yaratılıştan gelen inanma duygusu, doğruya, güzele erişme isteğini yok ederek adeta bir hayvana dönüştürüp yiyen, içen ve sadece cinsel arzularının peşinden koşan yaratıklara dönüştürebilmektedir. Bu daha tehlikeli ve çok daha ciddidir. En tehlikeli durumda budur. İnsanın içindeki o doğruya ulaşma isteğini ve estetik duygusunu yok ederseniz insanlığın geleceğine dinamiti yerleştirmişsiniz demektir. Böyle bir gencin ne kendisine ne ailesine ne içinde yaşadığı topluma ne de insanlığa bir faydası dokunur aksine topluma ve insanlığa zarar verir.
Gelelim bizim gençliğimize ve gençlerimize. Cumhuriyet kurulduğunda yapılan reformlara çok yüzeysel bir göz attığımızda ilk dikkatimizi çekecek şey toplumsal alanda yapılan reformlardır ve bunların en başında da gelen kadınlar, gençler ve çocuklardır. Dünya tarihinde benzeri olmayan bir devlet anlayışıyla çocuklarımıza ve gençlerimize ait Bayramlar ilan edilmiştir ve bugünde gelecekte de kutlanmaya devam edecektir. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk gençleri önemsemiş ve gençliğe kurmuş olduğu bu güzel vatanı "Gençliğe Hitabesinde" “Ey Türk gençliği!” diyerek başlamış ve “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!” diye bitirmiştir. Bizlere düşen görev nedir? Bir öğretmen olarak, bir anne baba olarak ne yapmalıyız. Ne yapmalıyız ki bu sene gelecek yıl nasıl bir gençle karşılaşacağız. Gençler verilen her şeyi bir süre sonra size davranış olarak geri iade edeceklerdir. Gençleri verimli bir arazi gibi düşünebilirsiniz ve ne ekerseniz onu biçersiniz. Tüm inanışlarda her erişkin bireyin bildiği doğruyu bir sonraki nesle aktarma görevi yok mu? Dinimizde de böyle değil mi? Bu dünyadaki görevlerimizden en önemlisi de budur sanırım. İnsanlığın devamını sağlayacak olan düşünce de budur. Bizim dinimizde diğer inanışlardan farklı olarak var olan ama çok defa ıskalanan bir gerçek var. Dinimiz bizlere "Tebliğ ve Temsil " görevini birlikte emretmiştir. Doğruyu, güzeli emredeceksin, anlatacaksın ama aynı zamanda kendi hayatında da uygulayacaksın.
Gençlerimize öyle fırsatlar vermeliyiz ki doğruyu ve yanlışı ayırt etme becerileri gelişsin. Uyarılarda bulunacağız elbette ama küçük yanlışlar, hatalar yapmalarına da fırsat vereceğiz. Hata yaptığında onları suçlamayacağız, hata yapmanın bir normal insan davranışı olduğunu, bizlerinde hata yaparak doğrulara ulaştığımızı ve bu günlere bu şekilde geldiğimizi açıklamaktan korkmayacağız. Saygı göstereceğiz ve saygılı olmalarını bekleyeceğiz. Her düşüncelerini onaylamayacağız elbette ama karşı fikrimizi de izah ederek onları yargılamadan dile getireceğiz. Bilimsel bilgileri ve ilmi gerçekleri kendi bilgilerimiz olarak değil hayatın gerçekleri olarak dile getireceğiz. Gençlerimizin illaki sanatla ve sporla aralarını iyi tutacağız ve teşvik edeceğiz. Mutlaka bir sanat dalıyla ilgilenmeleriniz sağlayacağız. Bunu yaparken de bizim istediğimiz onların istemedikleri alan olmamalı. İsteklerimizin örtüştüğü alanda birlikte hareket edebiliriz. Görüş ayrılıkları olabilir. Tercihlere saygılı olmayı esas kabul edeceğiz. Kendi dillerini düzgün kullanmalarını istemeliyiz ve mutlaka bir yabancı dil öğrenmelerini sağlamalıyız. İnanç değerlerimizi öğretmeliyiz. En kötüsü bir insanın hiçbir şeye inanmamasıdır. Gençlerimizi tehlikeli cemaat ve tarikatların eline bırakmamalıyız. Devletimizin yetiştirmiş olduğu çok değerli ilim adamları var. Müftülerimiz, vaizlerimiz ve din görevlilerimiz var. Teknolojiyi iyi kullanabilen bireyler olarak yetiştirmeliyiz ama teknoloji bağımlısı olarak değil. Mutlaka gerçek hayatla bir bağ kurmalarını sağlayacağız. Günümüz koşullarında evcil bir hayvan edinmelerine, en uzak ihtimalle saksıda bir-bir domates yetiştirmelerine fırsat vereceğiz. Gerçek hayatla bir şekilde bağ kurmalarını sağlamalıyız. Paylaşmalıyız. Akşam yemeğimizi, sabah kahvaltımızı, üzüntülerimizi, neşemizi ve sevincimizi, varlığımızı ve yokluğumuzu kısaca her şeyimizi paylaşmalıyız ki onlarda bizimle paylaşsın. Paylaşsınlar ki bizden ayrı bir dünyaları olmasın. Bizden ayrı yaşadıkları o dünyada kötü ve art niyetli kişiler köşe başlarında onların hata yapmasını bekliyorlar.
Türk aile yapısı modern dünyamızda kendine, ailesine ve içinde yaşadığı topluma en faydalı bireyler yetiştirmeye müsait bir yapıdır. Ne var ki her geçen gün aile yapımız bozulmakta ve bunun en acı faturasını da çocuklarımız gençlerimiz ödemektedir. Devletimizin bu konunun ciddiyetini anlamış olması ve değişik alanlarda değişik çalışmalar başlatması en azından umut vericidir.
Nasıl bir gençlik istiyoruz; İnançlı, saygılı, hoşgörülü, sevgi dolu, meraklı, araştırmacı ruhlu, sorgulayıcı, talep eden, ikram eden ve paylaşan, kanaatkar , şükreden ve teşekkür eden, özür dilemeyi bir erdem kabul eden , değerleri olan ve değerleri için mücadele eden , bağımsızlığını ve özgürlüğünü her şeyin üstünde tutan, ahlaklı , başkasının namusunu kendi namusu bilen, dürüst ve güvenilir bir gençlik istiyoruz. Kadir ARMAN