Hayallerimizi de yanımızda getirmiştik. İstediğimiz mesleğe sahip olmak için eğitim görürken; kendi ayaklarımızın üstünde durduğumuz, kendi başımıza kararlar alabileceğimiz ve sorumluluklarımızın farkına vardığımız bir dönemin başında olmak heyecan vericiydi.
Tarih 70’li yılların sonları ile 80’li yılların başlarını kapsıyordu. Ne yazık ki zorlu travmaların yaşandığı bu dönemde umutlarımız gün be gün küçülürken, hayallerimizden de uzak kaldık. Üniversite öğrenciliği bizi büyütmüştü, hem de hiç beklemediğimiz bir şekilde. Gerçeğin damaklarımızda bıraktığı acı tat ile mezun olup, meslek hayatına atıldık. Artık her birimiz ayrı bir yerde yaşam mücadelesindeydik.
Mühendislik her şeyden önce; problem çözme yeteneği gerektirir ve gönül işidir. Bazı sorunları çözmek istemek, yenileşime açık olmak, yeni projelerle ilgilenmek gerektir. Ve çok okumak, bol bol araştırmak…
Yalnızca çalıştığımız iş yerleriyle ilgili değildi bu sorunlar. Yaşadığımız kent, ülkemiz ve Dünya yüzündeki tüm hayatın sağlıklı ve güvenle sürmesi için; imalat, enerji, sağlık, siber güvenlik, su, şehirleşme, kalite kontrol ve Ar-Ge gibi çalışmaların yapılmasının ve sorunların çözümünün hep mühendislik temelli olduğunu biliyorduk.
Çalışma yaşamımızda bunları yaşarken; yalnızca kendi çocuklarımız için değil tüm gelecek nesiller için güzel bir ülke bırakmamız gerektiğinin bilincindeydik. Mutlu çocuklar ve özgüvenli gençler yetişmesi için; sınav ve diploma odaklı eğitim yerine, yetenek ve hayalleri merkeze alan bir sistemle üretim odaklı eğitime yönelmek daha doğru olmaz mıydı?
Akıllarımızda bin bir düşünce, yüreklerimizde sönmeyen yaşam sevinciyle yıllar geçerken; öncü arkadaşlarımızın emeği ve buna eşlik eden sosyal medyanın desteğiyle Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’nin Kimya Mühendisliği Bölümü öğrencilerinin ilk buluşması gerçekleşmişti. Bu süreçte mezun olduğumuz okulumuzun adı da Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği olarak değişmişti.
Yıllar yıllar sonra ilk karşılaşmanın heyecanını yaşamak kadar olmasa da, sonraki senelerde de buluşmanın tadı bambaşka oluyor. Arkadaşlık; insanlık için büyük bir sığınaktır. Her gün konuşup görüşmeseniz de dostların varlıkları huzur ve mutluluk veriyor.
Zamanın eşiğinde yitirilen arkadaşlar da oldu, onların sevgisi içimizde. Hiçbir kalem, hiçbir sözcük yüreğimize vuran acıyı, kederi dile getiremez. Bizim en güzel çiçeklerimiz içimizde açıyor ve orada saklı kalıyor daima. Hep saygıyla anıyoruz.
Hızla geçen yaşamı çoğaltılıp, mesleki deneyimimizle, hayat tecrübemizle iz bırakmayı amaçlayan ve hep yüreklerindeki sevgiyi besleyerek güzel bakıp güzel görmeye çabalayanlardanız. Umutları, hayalleri, yaşamın güzelliklerini yolda harcayıp, geriye bir şey bırakmayanlardan değiliz.
Bu nedenle, gelecek planlarımız sürüyor, en çok da genç meslektaşlarımız, çocuklarımız ve hatta torunlarımız için…
Dileğim; ruhumuzu besleyen buluşmalarımız çok uzun yıllar devam ederken, “meslektaşların 50 yıllık arkadaşlık öyküsü”nün bu yazıyla, tarihte bir belge olarak da yer alması…