“Kültür turizmi” yolda kaldı

Abone Ol

Kastamonu’da ismi konularak “planlı, hedefli, iddialı” turizmin başlangıç tarihi çeyrek yüzyıl önceye gidiyor ilimizde, o vakte kadar “yine” valiler tarafından çeşitli alanlarda oluşturulan birikim ortak havuza akıtılmaya başlandı, “topyekun” olmasa da ilin tamamını saran bir heyecandı…

Devamını getiremedik.

O vakitler pek çok ilin yabancısı olduğu “kültür turizmi” kavramını çok da doğru yöntemle kendine rota edindi Kastamonu…

“Valilik” liderliğinde.

Şehirlerde “konak, han, hamam” dizgesinde acil tarif edebileceğimiz kültür mirası üniteleri üzerinde…

Kırsalda ise “dağ, ova, yayla” yapıları üzerinden turizm heybesi açılmaya başlanıldı.

Mimarinin ya da doğal yapıların sadece görünümleri ile sınırlı kalmayan bir turizm hareketi idi bu…

“Hikaye” bazlı da yürüyordu, “kültür” içeriği dile geliyordu, yaşanmışlığın izi sürülüyordu.

“Kültür turizmi” kavramının içinin tam anlamıyla doldurulduğu birkaç ilden biriydik…

Valilik bünyesinde ilk “Kent Tarihi Müzesi” kuruldu.

“Vali Enis Yeter” komutasındaki hareket…

Emsal illere örnek olan yörüngedeydi.

Tarihi Kentler Birliği’nin fikir temeli Kastamonu’da atıldı…

İçişleri Bakanlığı’nın şehrimizde düzenlediği toplantının manifestosu ülkemizin kültürel mirası koruma yolculuğunun rotasını çizdi.

Konak restorasyonları başladı…

Valilik bünyesinde kurulan restorasyon merkezi, ilin kendi imkanları ile, kültürel miras unsuru konaklar bir bir ayağa kaldırılmaya başlandı.

“Vakıflar Bölge Müdürlüğü” devreye girdi…

Hanlar, hamamlar, kervansaraylar ayağa kaldırılmaya başlandı.

Onarımın yanı sıra “kullanarak koruma” yöntemi hayata geçirildi…

Hanlar, medreseler, kervansaraylar el sanatları çarşısı ve otel olarak hayata katıldı.

Yerel girişimcileri ortaya çıkardı süreç…

Siyez buğdayı “icat” oldu.

Kelebeğin kanat vuruşu başka başka alanlardan ses veriyordu…

“Gastronomi” iddiası ortaya çıktı.

“Konak turizmi” başköşeye oturdu…

Her konağın hikayesinin bile tek başına bir turizm argümanı olduğunu anladık.

“Pansiyonculuk” umudu sardı…

Aile işletmeleri özendirildi.

“Sokak sağlıklaştırma” projeleri başladı…

Şeyh Şabanı Veli Caddesi restorasyonunun temelleri o yıllarda atıldı.

“Kale-sokak-çarşı” ekseninde kültür ve turizm rotası hayali de o günlerde zihinlere girdi…

Kaleden Nasrullah Meydanı’na.

“Vedat Tek Kültür Merkezi”…

Başlı başına bir “kültür ocağı” hüviyeti kazandı.

Merkez ilçedeki heyecan ilçeleri sardı…

“Taşköprü” misal.

“Cazibe köy” projesi ile köylerin hem üretim hem turizm merkezi olabileceğini gördük…

Kastamonu, şehri ile köyü ile, “kültür turizmi” iddiasını ülke çapında ortaya koydu.

“Bütüncül” bir turizm planlaması idi…

Envai turizm çeşitlerini kapsamına almıştı.

“İstiklal Yolu” misal…

Bu seferberliğin meyvesidir.

“Ecevit Hanı”…

İlk göz ağrımız.

Valilik, meslek odaları, yerel girişimciler…

“Gönüllülük” düzleminde yürüyen bir halk hareketine dönüştü.

Kalkınma kaldıracı olan festivaller yapıldı…

“İhsangazi Siyez Festivali”.

Oxford Üniversitesi’nden akademisyenler İhsangazi’de konuk oldu…

Yerli ve yabancı nice bilim ve kültür insanı.

“Peri masalı” gibi…

Ne günlerdi.

Bugün baktığımda “damakta kalan bir tat”…

“Kubbede hoş seda”.

Devam ederiz bir gün…

Yara sızladığında.

(“30 Ağustos Zafer Bayramı kutlu olsun…

İlelebet cumhuriyetimizde aziz milletimiz hep mutlu olsun.

Dost güvensin…

Düşman korksun.)