Bu haftaki yazımıza başlamadan evvel boykota devam etmemiz gerektiğini hatta tüm hayatımız boyunca mümkün olduğunca yerli ve milli ürünleri kullanmamız gerektiğini ifade edelim. Yani boykot gündemden düşmemeli.
Şimdi konumuza gelelim. Son hafta başta ünlü futbolcular olmak üzere çok sayıda zengin kişinin bir banka müdürü tarafından dolandırılması konusunu ele alalım. Yargılama devam ettiği için müdireyi fail olarak adlandıralım. Dolandırıcılık eylemi aslında bir nevi pusu atma eylemidir. Bunu ünlü dolandırıcı Sülün Osman’ın “Hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış tek bir kişiyi dolandırmadım.” Sözü ile açıklayalım. Bir kişi eğer başkasını dolandırmak isterse çok rahat dolandırılabilir. Aksi durumda evinde oturan bir kişiyi dolandırmak kolay değildir. Bakın! İmkansız demiyorum ama kolay değildir. Dolandırılanların %70’inden fazlası da aslında başkasını dolandırmak veya olağandan fazla kazanmak isteyenlerdir. Örneğin; “Ben bu köprünün sahibiyim, bu köprüden bana günde şu kadar para geliyor ama artık yaşlandım. Uğraşamıyorum, köprüyü satıp köye döneceğim” sözüne inanıp köprüyü satın almak isteyen kişi aslında köprünün sözde sahibini dolandırmak ve olağandan fazla para kazanmak istiyordur. Köprünün esas değerinin çok daha fazla ettiğini bilmektedir ama yine de karşıdakini kandırıp düşük fiyata köprü almak istemektedir. Bu nedenle de dolandırıcılar genelde pusu atma taktiği ile çalışırlar.
Dolandırıcılar önce sizi değerinden çok daha düşük fiyata bir varlığı satmak istediğine veya eğer onun dediğini yaparsanız olağandan çok daha fazla kazanç sağlayacağınıza sizi inandırmaya çalışır. Örneğin; gece yarısı kuyumcunun önüne gelir ve gördüğü kişiye çok acil para ihtiyacı olduğunu, bu altını değerinden çok daha ucuza satmaya razı olduğunu söyler. Dikkat ederseniz pusu atar. “Gece bu altını 10 TL’dan alıp sabah 12 TL’ya satarım” diye düşünen kişi de pusuya yakalanır.
Şimdi gelelim söz konusu olaya! Bir banka müdürü müşterilerine “çok gizli bir fon olduğunu, bu fonla acayip kazanç elde edildiğini” söyleyip onlardan para toplamış. Yeni topladığı paralarla da eski müşterilerinin parasını ödemiş. Hatta yeni para topladığı adamlara eski teknik direktör ve futbolcuların da isimlerini vermiş. Yani biraz önce anlattığım gibi pusu attığı iddia ediliyor. Kısa zamanda çok kazanmak isteyen sazan balıkları da oltaya takılmış. Bizim savaş kültürümüzde turan taktiği var ya! Hani ordularımız geri çekilince düşman “kazanıyoruz! Galip geliyoruz” diye sevinip oltaya takılırlar. Aynı onun gibi bir şey!
Bazı dönemlerde bankalar likidite sıkışıklığı yaşayabilirler. Yani nakite, paraya ihtiyaçları olur. Bu dönemlerde diğer bankalar %10 faiz veriyorsa bu sıkışık durumdaki bankalar %15 mevduat faizi verirler. Eğer siz “bayram değil seyran değil! Diğer bankalar %10 faiz verirken bu banka neden %15 veriyor” diye şüphelenmezseniz paranıza güle güle… Bu olay 1990’lı yıllarda Türkiye’de yaşandı. Bazı bankalar gerçekten olağandan daha fazla faiz verdiler ve sonra bunların finansal açıdan zorluk yaşadıkları ortaya çıktı. Bazıları da battı.
Dolandırıcılık konu olduğunda Ponzi sisteminden bahsetmeden olmaz. Ponzi sistemi bir piramite benzer yapıdadır. Piramit en tepesinde bu sistemi kuran kişi yer alır. Onun altında birkaç kişi, onların altında biraz daha fazla kişi ve onların da altında daha fazla kişi olur. Ponzi sistemini kuran kişi, sisteme yeni giren kişilerden aldığı parayla daha önce sisteme girmiş kişilerin parasını öder. Sisteme yeni kişiler girdikçe sistemde arıza çıkmaz. Ancak er ya da geç sisteme yeni giren kişilerin sayısı azalacak veya duracaktır. Teorik olarak açıklayayım. Nüfusu 100 kişi olan bir ülkede X kişisi Ponzi sistemini kurdu. Belli bir süreye kadar sisteme yeni kişiler hep girdi. Ancak 100 kişilik ülkede sisteme 80 kişi dahil olduysa piramidi kuran kişinin geri kalan 20 kişiyi de ikna etmesi gerek. Ama bu 20 kişiyi ikna etmek o kadar kolay değildir. Bunlar Ponzi sisteminin er ya da geç tıkanacağının farkında olabilirler, ellerinde para olmayabilir ve başka nedenlerle sisteme girmek istemezler. İşte sisteme yeni giren kişi olmazsa piramidin başındaki kişi, parasını geri isteyen kişilere ödeme yapamaz. Bu 20 kişi sisteme girse bile yaptıkları ödemeler önceki 80 kişinin parasını ödemeye yetecek mi belli değil. Sonra sistemdeki diğerleri de ödeme yapılmadığını haber alır ve tüm sistemdeki kişiler bir anda paralarını geri isterler. Tabi bu artık mümkün değildir. Yazının başında pusudan bahsetmiştim, bunda da sisteme katılanlar çalışmadan kolayca yüksek miktarda para kazanacaklarını sanarlar. Yani Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan olurlar. Türkiye’de de tarihte bu yönde dolandırıcılık faaliyetleri oldu. Örneğin; 1980’de bankerler vardı. Bankalardan çok daha yüksek faiz veriyorlardı. Sonra sisteme yeni müşteri gelmeyince bunlar batmaya başladılar. X bankerin battığını gören halk diğer bankerlerden de verdikleri parayı istediler. Çok kişi bir anda parasını isteyince bankerler bu paraları ödeyemediler ve battılar.
Pekiyi, “dolandırılmamak için ne yapmalıyız hocam” diye soracaksınız. Herkesin bir boş anı olabilir ve herkes dolandırılabilir ama dolandırılma ihtimalini düşürmek mümkündür. Birincisi; biri size kolay yoldan normalden çok daha fazla kazanç vaat ediyorsa dikkatli olacaksınız. Unutmayın! “Bedava peynir sadece fare kapanında bulunur”. Çalışmanızın karşılığı kadar para kazanabileceğinizin, yukarısında kazancın ise riskli olduğunu unutmayacaksınız. İkincisi; mümkün olduğunca resmi kanallardan hareket edeceksiniz. Örneğin; son olayda banka müdürü, bankadan habersiz yani yasadışı işler çevirmiş. Siz resmi kanallardan yapılmayan işlere uzak durarak bunun önüne geçebilirsiniz. Üçüncüsü; çok nazik ve kibar kişilere dikkat etmek gerekli. Son olaydaki müdire hanımı tanımam ama büyük ihtimalle çok kibar ve nazik konuşarak rahatça insanların güvenini kazanabilecek bir kişidir. Daha önceki dolandırıcılık hadiselerinde de hep failler gerçek olamayacak kadar nazik ve kibar kişilerdir.
Prof. Dr. Serkan DİLEK
Kastamonu Üniversitesi