Merhaba dostlar.
Yaz döneminin aşırı yoğunluğu nedeniyle bir kaç haftadır bu köşede sizinle birlikte olamadım. Tabi bu süre zarfında da yazacak oldukça fazla konu birikti. Şimdi hangisinden başlasam, hangisini anlatsam...
Kastamonu ile meşgul olmak, onunla ilgili bir şeyler yapmaya çalışmak, hem inanılmaz mutluluk kaynağı, hem de bir yandan oldukça fazla ızdırap verici...
Kastamonu’da nereye elinizi atsanız oradan mutlaka bir değer, bir hikaye çıkıveriyor karşınıza. Bu inanılmaz mutluluk verici. Ancak bu değerlerimize karşı, hem geçmişde, hem de mevcut zamanda tutunduğumuz ve tutunmakta olduğumuz tavır ise anlaşılabilir gibi değil.
Kastamonu gibi bir coğrafyada birkaç kişinin, hatta birkaç kurumun tekil çalışması ile ciddi başarılar elde etmemiz, mesafeler almamız imkansız. Bu nedenle akil gözüyle baktığımız insanlarımızın bir an önce akıllarını başlarına alması ve siyasetten, düşünce farklarından meydana gelmiş olan sınırları yıkarak elbirliği içinde harekete geçmesi gerekmektedir. Bu elzemdir. Aksi halde tarih, onları kara defterlerine not düşecek, ebediyyen hayır duaden yoksun kalacaklardır.
Ve bizler... Halk olarak bizlerin de aynı sorumluluk altında olduğumuzu unutmamamız gerekmekte. Farklılıkları ve ayrışmayı besleyen değil, birliği - beraberliği çoğaltan, hatta buna mecbur bırakan bir davranış, bir duruş içinde olmamız gerekiyor.
İzninizle bir durum tesbiti yapmak ve açıkça ifade etmek istiyorum. Bu biraz rahatsız edici olabilir, bunun için bağışlayın. Ama lütfen kızmadan, sinirlenmeden söylediğim konu üzerinde düşünün, düşünelim...
Bu coğrafya, doğası ile, kültürü ile, tarihi ile muhteşem. Neredeyse her güzel şey az ya da çok var bu şehirde. Ama bir şey eksik. Önemli bir şey. Çok ama çok önemli... İnsan...
Bu zenginliğin, bu değerlerin kıymetini bilecek insan yok bu şehirde.
Var mı?
Gönül rahatlığı ile var diyebiliyor musunuz?
Bireysel olarak birkaç kişinin çaba göstermesinin toplumsal anlamda, bütünsel anlamda bir kıymeti yok. Aklı bir kılarak, toplumsal anlamda harekete geçmek zorundayız. Bunun içinde aklımızı, rabbimizin bizlere ihsan ettiği bu muhteşem organımızı bireyci menfaatçi değil de azıcık toplumcu menfaatçi olarak çalıştırmamız yeterli olacak...
Evet dostlar, konular birikti. En iyisi ben en taze olandan başlayayım.
Geçtiğimiz hafta sonu coğrafyamız adına bence çok ama çok önemli olduğunu düşündüğüm bir etkinlik gerçekleşti.
Dünyaca ünlü milli dağcımız Tunç Fındık ve ekibi, Ersizlerdere Kanyonu ve Ersziler Köyü kayalıklarında incelemeler yaptı ve Ersizler Kayalıklarında geleneksel tırmanış gerçekleştirdi.
Şimdi bu konu neden önemli.
Beni takip eden, yazılarımı okuyan dostlarım turizme takıntılı olduğumu biliyor. Açıkçası bunun da sebebi turizm ve turist aşığı filan olduğumdan değil tabiki.
Bu coğrafyanın muhteşem değerlerini koruyup kollayabilmemiz, koruyarak, geliştirerek geleceğe aktarabilmemiz ve aynı zamanda iktisadi kazanım elde edebilmemizin tek ama tek yolu TURİZM...
Para kazanmak zorundayız çünkü yaşamımızı idame ettirebilmemizin tek yolu bu. Hem doğa hem de kültürel olarak değerlerimizi de korumak ve bize kalmış mirası en azından üzerine birşey koyamasak bile aldığımız gibi gelecekte varolacak insanlara aktarmak zorundayız. Bu da insani ve vicdani bir sorumluluk.
O halde bozmadan, yok etmeden, doğal ve kültürel mirası koruyarak para kazanmanın tek yolu turizmde. Geleneksel üretim modelleriyle birlikte akıllıca kurgulanmış turizm ürünlerinde...
Peki turizm doğayı ve kültürü korur mu?
Doğru uygulanmadığı taktirde turizmin de bu açıdan çok ciddi bir tehdit olduğunu hepimiz fazlasıyla gördük ve özellikle doğa ve kültür bilinci, hassasiyeti yüksek olan kişilerin en büyük endişesi de bu.
Yapmaya çalıştığım çalışmalar için çok dua aldım alıyorum. Ancak zaman zaman gizli kalmış değerlerimizi tanıtmaya çalıştığımız için az da olsa olumsuz tepki verenler de oluyor. Onların endişelerini de anlıyorum. Haklılık payları da yok değil. Ama farketmek zorunda olduğumuz şey şu; çözüm tanıtmamak değil.
Ben şimdiye kadar doğal ve kültürel mirasımıza dair defineci kazması değmemiş bir yere şahit olmadım. Adeta ayrı bir dünyaları var, aralarında gizli bir iletişim hattı var. Bilgi güzel, tek sorun cehalet... Altın var diye güzelim mirası hilti ile delik deşik eden bir zihniyet.
İşte bu nedenle tanıtmak ve anlatmak zorundayız. Korumanın yolu bilgi. Hem onu hem çocuklarını besleyecek olan gerçek hazinenin, altın hırsıyla kırıp dökmeye çalıştığı değerin bozulmamış, dağılmamış hali olduğunu anlatmak zorundayız.
Ve şunu da ANLAMAK zorundayız! Turizm demek, daha doğrusu “akıllı turizm” demek insanları konrtolsüz bir şekilde sürüler halinde bir bölgeye çekmek demek değildir.
Kontrolsüz kalabalık her zaman için sorun demektir. Hele insani vasıfları tam oturmamış kalabalıkların getireceği para, bıraktıkları pisliği bile temizlemeye yetmeyebilir.
O nedenle işte, bizler Kastamonu olarak kitle turizminden ziyade alan turizmi modelleri üzerinde durmak, bu kapsamda ürünler ortaya koymak zorundayız.
Çünkü bu imkana fazlasıyla sahibiz.
Tüm doğal alt yapı elimizin altında hazır.
Yoğun kitle turizmine dair yapacağımız yatırımların çok azı ile, alan turizmi modellerine dair ürünler geliştirebilir ve bu sayede kitle turizminden elde edeceğimiz gelirden çok daha fazlasını da kazanabiliriz. Hem de kitle turizminin getirdiği özellikle çöp gibi birçok sorundan da en az derecede etkilenerek.
Evet dostlar. İşte bu nedenle Tunç Fındık’ın Kastamonu ziyareti ve çalışması çok önemliydi. Çünkü dağcılık başlı başına bir turizm modeli ve hatta oldukça da kazançlı bir model.
Coğrafyamızın fırsatı, değeri Küre Dağları, birbirinden muhteşem kayaç yapıları bağrında saklıyor.
Ve bu dağlar bizlere “dağcılık” başlığı altında toplayabileceğimiz birçok spor ve turizm modelini de altın tepsi ile sunmakta.
Tek yapmamız gereken farketmek ve akıllıca gerekli adımları atmak...
İşte dostlar, Tunç Fındık Cumartesi ve Pazar Kastamonu’daydı. Küre ilçemizde Ersizler Kayalıklarında.Geleneksel stilde tımanarak iki rota açtı. Ve bu konuda bizlere önemli bir farkındalık fırsatı sundu.
Ersizler Kayalıkları birkaç yıldır zaten KADASK kulübümüzün çalışma alanı.
Bu konuda Murat Yiğit hocamız, Yusuf Yılmaz ve Alp Arslan hocamızla birlikte bir “kaya tırmanışı” kültürünü başlattı. Hem Devrekani Kanlıabat kayalıkları hem de Ersizler kayalıkları Kastamonu’da çalışma yapılmış “tırmanış bahçesi” olma adayı iki değerimiz. Çok daha fazlasına sahibiz ve çok daha fazlasını yapabiliriz.
Yeter ki farkına varalım ve bu konuda çalışma yapacak olanlara destek verelim.
Haydi, artık elbirliği ile sorunlarımızın çözümüne dair konuşmaktan fazlasını yapmaya başlayalım. Bu coğrafyada yaşayan insanlar olarak ne iş yaparsak yapalım herbirimize görev düşüyor ve hepimizin yapabileceği bir şey mutlaka var.
Hiçbir şey yapamıyorsan bile, yolda yürürken önüne gelen bir çöpü bile oradan kaldırman çok büyük bir adım olacak...