Gündem

Kastamonu'da Mevlid-i Nebi Haftası etkinlikleri başladı

Peygamber Efendimizi (S.A.S.)’i anmak, anlamak ve onun çağları aşan mesajlarını insanlıkla buluşturmak amacıyla kutlanan Mevlid-i Nebi Haftası ve Camiler ve Din Görevlileri Haftası “Peygamberimiz ve Şahsiyet İnşası” temasıyla Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu’nun konuşmacı olarak katılımı ile düzenlenen konferans programı Kastamonu Belediyesi Nikâh ve Konferans salonunda yapıldı.

Abone Ol

Düzenlenen programa Vali Yardımcısı Aydın Ergün, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu, Kastamonu Müftüsü Bekir Derin, bazı Kurum ve Kuruluş Müdürleri, STK Başkan ve Yöneticileri, Diyanet Görevlileri ile çok sayıda davetli katıldı.

Konferans programı Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başladı. Nasrullah Kadı cami Baş İmam Hatibi Kahraman Şekercioğlu’nun okuduğu Kuran-ı Kerim tilavetinin ardından İl Müftüsü Bekir Derin konuşma yaptı. Ardından da Diyanet İşleri Başkanlığınca hazırlanan sinevizyon videosu katılımcılara gösterildi. İl Müftülüğü İlahi Grubunun dini ilahiler söylemesinin ardından da konferans programına konuşmacı olarak katılan Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu “Peygamberimiz ve Şahsiyet İnşası” ile ilgili konuşma yaptı.

Yapılan konuşmaların ardından da konuşmacı Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu’na Vali Tardımcısı Aydın Ergün ve İl Müftüsü Bekir Derin tarafından hediye verildi.

“EFENDİMİZ’İN (S.A.V) VE ONUN ŞAHSİYETİNİ ANLATMAYA ÇALIŞACAĞIZ”

İl Müftüsü Bekir Derin; “Kastamonu’da Mevlid-i Nebi Haftası kapsamında yapılanları anlatan Müftü Derin; “Her insanımıza ulaşabilmek, her kesime ulaşabilmek için gayretler sarf ediyoruz. İnşallah önümüzdeki günlerde okullarımızda, ortaokulda, lisede kıymetli hocalarımızla birlikte Efendimiz’in (S.A.V) ve onun şahsiyetini anlatmaya çalışacağız. Bu vesileyle cezaevlerinde, üniversite yurtlarında, okul yurtlarında her bir öğrencimize, her bir kardeşimize, her bir insanımıza ulaşmaya çalışacağız. Şehit ailelerimiz, kıymetli gazilerimiz Efendimiz’in (S.A.V.) bir yetimdi. Yetimliğin ne olduğunu en iyi bilen ve yaşayan bir peygamberdi. Onun için bu konuda tavsiyeleri çok çok fazladır. Yetim ailelerimizi inşallah ziyaret edeceğiz. Çocuk evlerinde o şefkate, merhamete susamış gönüllere dokunmaya çalışacağız. Bütün ilçelerimizle beraber. Hafta içerisinde günlerce inşallah bu programları her bir yerde icra edeceğiz” ifadelerini kullandı.

“DEĞERLİ BİR ŞAHSİYETİ ANLAMAK İÇİN ONU İÇSELLEŞTİRMEYE GAYRET ETMEK LAZIM”

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. İhsan Çapcıoğlu ise; “bugün burada Peygamberimizi anmak değil aslında anlamak gayretiyle toplandık. Tekrar zihinlerimizi toparladık ve 1453’üncü yılında dünya tarihinde başka hiç bir insana nasip olmayan bir hatırlamaya bugün sevgili peygamberimiz bizleri davet etti. Onu her zamankinden çok özlüyor. Onu her zamankinden daha coşkuyla anıyoruz. Tabi bu anma ve hatırlama programı aynı zamanda camiler ve din görevlileri haftası olarak da başkanlığımız tarafından kutlanıyor. Bu hafta vesilesiyle memleketimizin ve dünyanın hemen her yerinde bu tarz etkinlikler organize ediliyor ve her zamanki gibi coşkuyla idrak ediliyor. Bir insanı bu kadar çok değerini kılan neydi? sorusunun elbette pek çok cevabı var. Bunu sizler benden çok daha iyi eminim biliyorsunuz ve hayatınıza tatbik etmeye gayret ediyorsunuz. Ancak peygamberimizi anlamanın kanaatince 3 yolu var. Hasbelkader sosyal bilimler çalışan bir ilahiyatçıyım. Kökenim ilahiyat ancak din sosyolojisi alanında epeydir kafa yoruyorum. Alanım inancın toplum içerisinde nasıl anlaşıldığını, nasıl yaşandığını ve nasıl vesileler arasında aktarıldığını anlamaya çalışıyor. Herhalde bugün bir şeyi anlamak için önce ne olduğunu analiz etmek lazım. Yani Peygamberimiz nasıl bir şahsiyete, nasıl bir karaktere sahipti ki bu kadar yıl geçmesine rağmen hala biz onu ilk günkü gibi taptaze zihinlerimizde taşıyoruz. Onu hayatımıza katmanın çeşitli yollarını konuşuyoruz. 2’incisi, değerli bir şahsiyeti anlamak için onu içselleştirmeye gayret etmek lazım. Bakın, bugün gelişim psikologları diyorlar ki, bir insan henüz daha cenin halindeyken çevresinden gelen seslere karşı alıcıları açık. Başka hiçbir varlığa nasip olmayan bir şey insan olmak. Çünkü insan olmak demek ilahi olanla doğrudan bağlantı kurabilmek demek. Cenab-ı Hak malumunuz Kur'an-ı Azimüşşan'da insana kendi ruhundan yani kendi özünden üflediğini söylüyor. Bugünkü tabirle bizim yazılımımız ya da hard diskimizde ilahi bir nefes var. Bu muazzam bir şey. Başka hiçbir varlığa nasip olmayan bir frekansla hayatımızı başlatıyoruz ve sürdürüyoruz. İşte bugün bilim de diyor ki, henüz daha anne karnındayken insanın bu frekansı harekete geçmeye başlıyor. Ve çevreden gelen seslere sevildiğine, sevilmediğine, kabullenildiğine ya da kabullenilmediğine doğacağı ortamın karakterine ilişkin bir takım ön bilgileri henüz daha anne ile kordon bağıyla bağlı olduğu dönemde edinmeye başlıyor. Bu muazzam bir şey. Demek ki insan sıradan bir varlık değil ”dedi.

“ÇOCUKLARIMIZA İYİ MODEL OLMAKTA ZORLANIYORUZ”

“Şahsiyet inşasında anne karnından başlayan bu sürecin ilk 6-7 yılda yüzde 60-70 nispetinde şekillendiğini bugün söylüyorlar. Anne karnında aldığımız o ilk tecrübe, hayata tutunmaya başladığımız henüz daha emekleme yıllarımızdan itibaren 6-7 yıl şekilleniyor. Aile ortamında geçiyor. O yüzden annenin, babanın, kardeşlerin, aile büyüklerinin, aile çevresinin sunduğu imkanlar ya da eksik bıraktıkları çocukların karakterine yani hepimizin karakterine tıpkı böyle taşa yazar gibi nakşeder gibi nakşediliyor. Orada bir kusur, orada bir hata, orada bir ihmal varsa ilerleyen zamanlarda bu ihmalin faturasını sadece o insan değil, o insanla muhatap olan hemen herkes ödemek durumunda kalıyor. Okul çağında çok duyarız, öğretmenler en çok ailede sorun yaşayan çocuklardan şikâyet ederler. Çünkü onlar ya sevgisizliğe ya ilgisizliğe bazen çok üzülerek belki şiddete maruz kalmış örneklerdir. Arkadaşlarıyla, öğretmenleriyle, çevresiyle hep sorun üreten insanlar olarak muhatap olurlar. Demek ki Peygamber-i Zişan Efendimizin örnekliğinde önce sağlam, güçlü bir aile var. Ve biz bugün şahsiyet inşası derken Peygamberimizi önce iyi bir baba olarak modellemek durumundayız. Çocuklarımıza onlara herhangi bir şeyi öğütlerken ya da örneklendirirken Peygamberimiz olsaydı acaba burada ne yapardı? sorusunu sormamız lazım. Her şeye rağmen şefkati, merhameti, sabrı, metaneti elinden bırakmadıysa Peygamberim, o zaman benim de bunun dışında bir tavır ve tarz ortaya koyma lüksüm yok. Çünkü benim modelim o. Ancak bugün hepimizin malumudur ki çocuklarımıza iyi model olmaktan zorlanıyoruz. Çünkü artık her ne kadar nüfustaki kayıtları bizde görülse de çocuklarımız zihnen ve ruhen bize ait olma vasfını her geçen gün maalesef kaybediyorlar. Peygamberimizi anlatan bizler çocuklarımızın zihnine, onların karakterine onu modellemekte zorlanıyoruz. Bize bakan tarafıyla meselenin böyle bir yüzü var. Çünkü yetişkinler, sorumluluk sahibi olan insanlar, yani bizler Peygamberimizi anlatırken ilk soruyu kendimize sormak yerine bizden sonraki nesillerde onun cevabını bulmaya çalışıyoruz” dedi.

(Cengiz MUHZİROĞLU)