Kastamonu Üniversitesi

Abone Ol

2012 yılında Kastamonu Üniversitesine geçeceğimi alanında duayen bir Prof.Dr. öğretim üyesine açmıştım. Hocamız Kayseri Erciyes Üniversitesi kuruluş aşamasında görev yapmış daha sonra farklı başka üniversitelerde çalışmış ve kendisini Beykent Üniversitesinde çalışırken tanımıştım. Bana iki fotoğraf gösterdi. İlk fotoğraf 1970’lerin sonlarında çekilmiş siyah beyaz bir fotoğraftı. Görece düz bir arazi ve epey uzakta (tahminen 200-300 metre) üniversiteye ait bir bina vardı. Yani çevre peyzajı henüz yapılmamıştı ve arazi düz olduğu için de çok uzak mesafeler bile görülüyordu. İkinci fotoğrafta ise 2011 yılında çekilmişti ve sadece birkaç metre ötede ağaçlar vardı ve ağaçlardan dolayı ilerisi gözükmüyordu. Aslında her ikisi de aynı yerden farklı zamanlarda çekilmiş fotoğraflardı. İkincide ekilmiş olan ağaçlar zamanla büyümüş ve bu nedenle ilk fotoğrafta görülen binayı bırakın 10 metre ötedeki ağacın bile arkası görülmüyordu.

Şimdi “Hocam! Bu iki fotoğraftan ne ders almalıyız? Bize bunu neden anlattın?” diyeceksiniz. Kurumlar da insan gibidir. Önce doğar ve sonra da büyür. İyi yönetilirse de bir süre sonra çevresine önemli katkılar sunmaya başlar. Turkovac aşısını İstanbul, Ankara ve İzmir’deki üniversiteler geliştirmedi. Yazının başında anlattığım Erciyes Üniversitesi geliştirdi. 1978 yılında kurulmuş, Türkiye’deki üniversiteleri düşündüğümüzde orta yaşlı diyebileceğimiz bir üniversite Turkovac aşısını geliştirdi. Kurumlar da ilk kurulduklarında bebektir, zar zor yürümektedir. Sonra büyümeye başlarlar. Önceleri garip sesler çıkartırken sonra konuşmaya başlarlar. Daha sonra okuma yazma öğrenirler ve süreç böyle devam eder. 1096 yılında Oxford üniversitesinin olduğu yerde eğitim yapıldığına dair belgeler bulunmuş yani Oxford üniversitesinin kuruluşu 1096’lara kadar gidiyor. Onlardan yaklaşık 20 yıl önce Nizamülmülk, Selçuklu İmparatorluğu içinde Nizamiye medreselerini kuruyor. Hatta İmam Gazali gibi büyük bir bilim adamı da o zamanlarda yetişmiş. Eğer Nizamiye medreselerini yaşatmayı başarsaydık belki de Oxford üniversitesinden daha büyük ve başarılı üniversitelere sahip olacaktık. O üniversiteler de bizlerin Batı medeniyetinin önünde bulunmamızı sağlayacaktı.

Gelelim Kastamonu Üniversitesine… 2012 yılında geldiğimde Kuzeykent yerleşkesinde Fazıl Boyner yüksekokulu, Turizm Fakültesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu, yemekhane, Orman Fakültesi ve Meslek Yüksekokulu vardı.  Diğer binaların hiçbiri yoktu. Bina yokluğundan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi olarak eğitime Fazıl Boyner Yüksekokulunun üst katında başlamıştık. Yüksek lisans ve doktora eğitimi oldukça sınırlıydı. Zamanla Merkezi laboratuar, Bilgehan Bilgili Kütüphanesi, Rektörlük, Teknokent, Mühendislik Fakültesi, Sivil Havacılık, Meslek yüksekokulu (İktisadi İdari Bilimler Fakültesi), İletişim Fakültesi, Spor tesisleri, Çarşı gibi binalar eklendi. Eğitim gören öğrenci sayısı 28,000 civarına ulaştı. Yüksek lisans ve doktora eğitimi alan öğrenci sayısı arttı. Rektörümüz Prof.Dr. Ahmet Hamdi Topal zamanında da Ay yıldız Spor ve yaşam merkezi, Teknokent açıldı, Tıp fakültesi hızlı bir gelişim içerisine girdi, eğitimi Kastamonu’da vermeye başladı.  Teknokent içerisinde çoğu bilgisayar yazılım firması olmak üzere 33 adet firma var (bunu söylediğimde genelde insanlar şaşırıyor, Kastamonu’ya bilgisayar yazılımcıları geldiğine inandırmak kolay olmuyor). Merkezi laboratuarımızda Kastamonu sanayi ve işadamlarının ihtiyaç duyduğu testler yapılmaya başlandı. Kısaca zamanla Kastamonu üniversitesi gelişti ve çevresine, Kastamonu’ya da faydalar sağlamaya başladı. İlk geldiğimde Kuzeykentte birkaç villa dışında neredeyse bina yoktu. Şimdi Kuzeykent başlı başına bir şehir gibi oldu. Ama durmak yok yola devam etmeliyiz.

Sadece Kayseri ve Kastamonu mu? Türkiye’nin tüm illerinde toplam 208 üniversite var. Anadolu’da ilk üniversiteler 1950-1960 yılları arasında Trabzon ve Erzurum’da kurulmuş. 2000 yılından sonra Anadolu’da kurulan üniversitelerin sayısı artmış. Bu üniversitelerin hepsinde belli bir ilerleme, gelişme var. Yakın komşumuz Karabük Üniversitesine bakalım. 48,000 civarı öğrencisi olan Karabük üniversitesinin 99 ülkeden toplam 12,000 yabancı uyruklu öğrencisi var. Bu 99 ülke arasında Avrupa ülkeleri de var. Senede 400’den fazla kongre, seminer vb etkinlik düzenleniyor. Karabük Üniversitesi teknokentinde de 35 firma var.

Ekonomide “Kurumcu İktisatçılar” denen bir ekol var. Bu ekol Thorstein Veblen tarafından kurulan ekol daha sonra Commons, Mitchell, North gibi isimlerle gelişiyor. Bu iktisatçıların görüşüne göre ekonomi kurumların etkisiyle gelişim gösteriyor. Kurumlar ise formal ve informal olmak üzere ikiye ayrılıyor. Formal kurumlar içerisinde yasalar, tüzükler vb yer alırken informal kurumlar içerisinde gelenekler, görenekler, din vb yer alıyor. Kurumcu iktisatçılara göre insanlar kendi çıkarlarını makine gibi hesap yaparak maksimize etmezler. İnsanlar kurumların ve bilgi eksikliği etkisiyle rasyonel değil sınırlı rasyoneldirler. Elbette Kurumcu iktisatçıların Kurumlardan kastettiği Üniversite binaları değil, ama üniversitenin çevredeki insanların davranışlarında meydana getirdiği kalıcı değişikliklerdir. Üniversiteler, insanların davranışlarını, düşüncelerini değiştirir. Alışkanlıklar, gelenekler, bakış açıları değişir. Araştırma ve Geliştirme kültürü ortaya çıkar, innovasyona bakış değişir.

Kısaca üniversitelerimiz, kurumlarımız ekonomi için oldukça önemlidir. Kurumlarımız yaşadıkça ve geliştikçe ekonomi ve sanayi de bundan payını alır. Ar-Ge ve innovasyon kültürünüz gelişirse, teknolojik gelişmelere açık olursanız ülkeniz gelişir, ekonomisi büyür ve kalkınır.