Kastamonu Kalesi, Kastamonu il merkezinde bulunan tarihi bir yapıdır. Kale, Türk tarihi ve kültürü açısından büyük öneme sahiptir. İşte Kastamonu Kalesi'nin tarihi, efsaneleri, stratejik konumu ve yönleri hakkında bazı bilgiler.

Kastamonu Kalesi'nin Tarihi

Kastamonu Kalesi'nin ne zaman yapıldığı tam olarak bilinmiyor. Ancak bazı kaynaklara göre kale Bizans döneminde kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girdikten sonra önemli ölçüde restore edilmiştir. Kale, zaman içinde farklı dönemlerde yapılan eklemeler ve onarımlarla bugünkü görünümünü almıştır.

Rivayetler

Kastamonu Kalesi çevresinde pek çok rivayet ve halk hikâyesi vardır. Bunlardan biri de kalede bir mağarada yaşadığı söylenen Şeyh Şaban isimli bir kişinin hikayesidir. Şeyh Şaban'ın insanlara yardım ettiği ve hastaları tedavi ettiği rivayet edilir. Bu rivayet Kastamonulular arasında hala anlatılmakta ve kaleye gelen ziyaretçiler tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır.

Stratejik Konum

Kastamonu Kalesi yüksek bir tepe üzerine kurulmuştur. Bu konumu, kaleyi stratejik açıdan önemli bir nokta haline getirmiştir. Kale, çevredeki ovalara hakim bir konumda bulunmakta ve geçmişte bölgenin güvenliğini sağlamak için kullanılmıştır. Kale ayrıca çevredeki doğal kaynakları kontrol etmek için kullanıldı.

Yol Tarifi

Kastamonu Kalesi, Kastamonu şehir merkezinde yer almaktadır. Şehir merkezinden yürüyerek ya da toplu taşıma araçlarını kullanarak kaleye kolayca ulaşabilirsiniz. Kastamonu'da şehir merkezine otobüs ya da minibüs gibi toplu taşıma araçları ile gidebilirsiniz. Şehir merkezindeyken, Kastamonu Kalesi'nin bulunduğu bölgeye gitmek için yerel halka veya turizm danışma merkezine danışabilirsiniz. Kastamonu Kalesi, Kastamonu şehrinin tarihi ve kültürel zenginliklerinden biridir. Ziyaretçilerine birçok tarihi detayı keşfetme fırsatı sunan ve Kastamonu'nun güzel manzarasını seyretmek için muhteşem bir noktadır.

Moni Rivayeti

Yaygın bir rivayete göre Türkler tarafından Kastamonu Kalesinin fethi sırasında; Bizans Tekfur'unun güzel kızı Moni'nin yakışıklı Türk Kumandanına tutkusu, dadısı vasıtasıyla bildirilip, karşılık veren Komutana kale kapısının anahtarlarının teslimi ile uzun müddet kaleye giremeyen Türk askerlerinin aniden kaleye girdiğini görünce, durumu anlayan Bizans Tekfuru güzel kızı Moni’yi kale burcundan aşağıya atması üzerine Türkler tarafından söylenen "Kastın ne idi Moni'ye" sözü önce askerler arasında, daha sonra da Halk dilinde Kastamoni şeklini almıştır. Bu gün Moni'nin aşağıya atıldığı yer "Kırk Kız" türbesi olarak bilinmekte ve halk tarafından saygı duyulmaktadır. Kırk kız denmesine sebep, herhalde, "Tam Kırk parçaya ayrıldı" sözünün anlatılmak istenmiş olmasıdır.

Kastamonu’da ilk oturan Türkler Gasgaslar

Kastamonu ve havalisinin ilk oturanları gasgas adını taşıyan Türklerdir. Gasgaslar Eti'lerin Anadolu'da hükum sürdükleri devirlerde, Kızılırmak'ın sol sahilinde Ilgaz dağı ile Karadeniz arasındaki yerde büyük bir sahayı işgal etmişlerdir. Devirlerinde şarkın en kuvvetli milletleri sayılan Mısırlılar'la Kaldeliler'le, Suriyeliler'le ve her zaman Etiler'le siyasi ticari münasebetlerde bulunmuş ve hatta uzun seneler  onlarla kavga ederek milli varlık ve kuvvetlerini onlara kabul ve tasdik ettirmiş bir Türk kabilesidir.

Gasgaslar'ın Menşeleri

Gasgaslar Sümerler'in son devirlerinde Mezopotamya'da oturmuşlardı. Milattan iki bin küsur sene önce Kimsim'in birleştirdiği müstakil Türk kavimleri arasında Gasgaslar'da vardı.

Gasgasların yurtları Sümerin şimalinde ve dağlık arazideydi. Sonraları Gusi devletini de kurmuşlardı.

Sumer'deyken iyi döğüşçü olmak, iyi ata binmek ve deriden giyesi giymekle meşhurlardı.

Gasgaslar'ın Arazisi

Gasgaslar'ın milattan önce 1400 tarihlerine doğru işgal ettikleri saha, şîmalden Karadeniz, şarktan Kızılırmak'ın şark şark tarafları, bugünkü Erzurum vilâyeti. cenuptan bugunkü Koçhisar Tuzlu gölü, garptan da tahminen Bolu havalisine kadar dayanmaktaydı.

Fakat Gasgaslar, tabiatlerinde mevcut olan cesurluk ve cengaverlikleri dolayısıyla yerlerinde hiç bir zaman boş durmamışlar ve mutemadi harpler dolayısıyla Anadolunun bir çok kısımlarını işgal ve istilâları altına alarak sınırlarını genişletmiş ve en kudretli oldukları zamanlarda Akdeniz kıyılarına kadar uzanmaya muvaffak olmuşlardır.

Editör: Ayşenur Acar