Kapıya bağlanan siyasetçiler! 

Abone Ol

Günümüz siyaseti artık ideolojik temelli değil. Hangi siyasi oluşumun, hangi ideolojiye sahip olduğunu söylemek çok zor.

İdeolojik temeller üzerine siyaset yapan partiler geçmişte kaldı.

Şimdi, geçerli tek bir şey var. O'da menfaat!

Türk siyasi tarihinde; ittifakların bu kadar önem kazandığı başka bir dönem yok. Siyasi tarihimizde, tükürdüğünü yalayan, dün kara dediğine bugün ak diyen, bu kadar karakter yoksunu siyasetçi de yok!

Ayrıca, siyasetin dili de hiç bir dönemde bu kadar kirlenmemişti. Birbirlerine ağza alınmayacak, en ağır lafları eden siyasetçiler, hiç bir şey olmamış gibi nasıl biraraya gelebiliyor? Anlamak mümkün değil.

9'uncu Cumhurbaşkanı rahmetli Demirel'in ilginç söylemleri vardı.

Hepimizin bildiği "Dün dündür, bugün bugündür" sözü; tükürdüğünü yalamanın güzel bir kılıfıdır.

Demirel önemli bir siyaset adamıydı.

Başbakanlık ve parti genel başkanlığı yaptığı dönemde bir transfer nedeniyle ona sordular:

“Sayın Demirel, size sövüp duran o adamı neden partinize aldınız?”

Demirel cevap verdi:

“Orada iken bize saldırıp bağırıyordu. Şimdi bizim KAPIYA BAĞLADIK karşı tarafa sövüyor!”

Bunun birçok örneğine yakın siyasi tarihimizde ibretle şahit olduk, yenilerine de şahit olmaya devam ediyoruz!

İşte son örneği;

Bakınız seçim meydanlarında ne diyordu.

“Ben ilke sahibiyim. Ayaklarımla yürür, ilkelerimle yaşarım. Ben milletvekili oldumsa; siyasi gücümü kullanayım. Teşvik musluğundan kana kana içeyim, devletten avanta kapayım, şirketlerine, cebime, kasalarıma vergi parası transfer edeyim diye olmadım. İ...partiden seçildim ne işim var orada? A..partiye gidemem. Fırdöndü olamam.

Bu zat-ı muhterem teşviki alır almaz tüm söylediklerini yuttu. Gidemem dediği partiye gidiverdi.

“Ülkenin siyasetçiye değil devlet adamına ihtiyacı var” diye boşuna söylemiyoruz.

Rahmetli Demirel'in bu taktiğini günümüzde çok iyi uygulayan bir lider var.

Lider de, kapıya bağlanan isimler de hepimizin malûmu.

Adam nasıl satın alınır? Tükürdüğü nasıl yalatılır?

En çarpıcı örneklerini görüyoruz.

Türkiye'de çok partili dönem, 1945 yılında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) dışında ikinci bir partinin; Nuri Demirağ liderliğindeki Milli Kalkınma Partisi (MKP) kurularak 1946 genel seçimlerine çok partili sistemle gidilmesi ile başlamıştır.

Daha sonraki dönemlerde; birbirinden keskin çizgilerle ayrılmış farklı ideolojilere sahip  bir çok parti siyaset sahnesinde boy gösterdi.

Bunlar; merkez sağ, merkez sol, aşırı sağ, , aşırı sol, cumhuriyetçi, ülkücü, milliyetçi, merkezci, din eksenli,  muhafazakar, liberal...

gibi farklı ideolojileri olan siyasi oluşumlardı.

Türk siyasetini temelde; iki ana ideoloji oluşturmuştu.

Sağ partiler-sol partiler. Bunlarında tıpkı tarikatların kolları gibi farklı uç yapılanmaları vardı.

1980 öncesi, emperyal güçlerin ülkemiz üzerinde tezgahladığı çatışma ortamı bu iki farklı görüş üzerine inşa edilmişti. Tarihte de sağ-sol çatışmaları olarak yerini aldı. Gençliğimizin heba olduğu kayıp yıllardı.

Farkı ideolojilere sahip partilerin bir araya gelerek kurdukları koalisyonlardan az çekmedik. Hep kısa ömürlü oldular.

Bunlar da ülke adına kayıp yıllarımızdı.

Tekrar başa dönersek, menfaat siyaseti bugünün meselesi değil. Bunun en çarpıcı örneğini, belkide ilk örneğinı 1977 yılında gördük.

İdeolojik olarak keskin söylemleri olan, çok farklı düşünen insanların biraraya gelmesi; o dönemlerde Türk halkına çok tuhaf gelmişti.

1977 yılı sonlarıydı. Demirel’in AP’sinden seçilip, meclise giren 11 vekil, bakanlık karşılığında Ecevitin CHP sine geçmişti. Tarihe “Güneş Motel Olayı” olarak geçen bu olay Türk siyaseti için kara bir lekedir.

Menfaat uğruna, İktidar uğruna, kapalı kapılar ardında yapılan kirli pazarlıklar ne yazık ki, bugün de devam ediyor.

Bu ülkenin temel sorunu AHLAK tır.

İlkeli ve dürüst siyasetçilerin,  bireysel menfaatlerini değil, ülke menfaatlerini gözeten yönetimlerin iş başına gelmesi özlemiyle...

İlyas Erbay

ilyas.erbay@gmail.com