Kal-Der, İsrail’in 7 Ekim'de başlattığı ve yüzlerce masum insanın hayatını kaybetmesine neden olan Gazze saldırılarına ilişkin basın açıklaması yaptı. 

Kastamonu yarın yürüyecek Kastamonu yarın yürüyecek

"Bizler daha fazla parçalanmış bebek cesetlerini görmek istemiyoruz" diyen Kal-Der, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

"Kal-Der olarak değerlerine bağlı bir sivil toplum örgütüyüz. Hitap ettiğimiz kitle özelde Kastamonu genelde ise tüm dünyadır. Bu sebeplede insan merkezli çalışmalarımızı evrensel bir bakış açısıyla devam ettiriyoruz. Bu cihetle yeryüzündeki her olay bizim ilgi alanımızdadır. Bu çerçevede Gazze olaylarıda tarihin yüklediği misyonla bizi ilgilendiren olaylardandır. 
Bugüne kadar şehadetle muştulanan Filistinli kardeşlerimizin herkese nasip olmayan şehadetlerini tebrik ediyoruz. Hepsine Cenab-ı Hakk’tan rahmetiyle muamele buyurmasını dua ediyoruz. Yaralılarımızada acil şifalar diliyoruz, ailelere sabr-ı cemiller niyaz ediyoruz. Bu süreçte devletimizin yöneticilerinede feraset, basiret ve dirayet diliyoruz.
Yaklaşık iki haftadır devam eden bir milyonluk siyonistin yaptığı zulmü telin ediyoruz. En son vurduğu okul ve hastaneyle siyonist zulmü gelecek nesillerce lanetle anılacaktır.
İçimiz yanıyor. Gazzeli kardeşlerimizin ızdırabını yüreklerimizde hissediyoruz. Elimizden kınamaktan öte gelecek herşeyi yapacağımızıda ifade etmek istiyoruz. Bu zulmü elimizle değiştiremiyorsak, dilimizle anlatacağız. Bunada gücümüz yetmezse kalbimizden buğz edip, zalimin zulmünü bütün dünyaya duyuracağız.
Bizler daha fazla parçalanmış bebek cesetlerini görmek istemiyoruz. Bombanın şokuyla ağaca sarılmış 4-5 yaşındaki çaresiz çocuğu görmek istemiyoruz. Evlatsız kalmış anaları-babalarıda öksüz-yetim evlatlarıda görmek istemiyoruz. Hülasa insanlığın öldüğünü görmek istemiyoruz. Tam aksine kıyıya vurmuş balinalar için ayağa kalkanların Gazze’deki insanlar içinde ayağa kalkmasını bekliyoruz. 
Bu savaş İslam dünyasının eksikliklerini göstermektedir. Peygamber efendimiz (sav) “Düşmanın silahıyla silahlanın.” diye buyururken biz bunuda tarihteki duruşumuzu da bilerek veya bilmeyerek unutmuşuz veya da bize unutturmuşlar. 
Öncelikle şuurun  ve birliğin ne kadar önemli bir erdem olduğunu görmüş oluyoruz. Kendi içimizde birlik olmadan, birbirimizin ayağını kaydırmaktan vazgeçmeden, birbirimizin sırtına basmadan, birbirimizle kardeş olmadan atılacak her adım boşa çıkacaktır.Bunu hem ferdi olarak hemde İslam ülkelerinin birlikte oluşturacağı güçlü organizasyonlarının hayata geçmesi elzemdir.Bu minvalde Erbakan hocanın temellerini atıp hayata geçirdiği D-8’ler mutlaka dahada genişletilerek aktif hale getirilmelidir. Ordan burdan havayla yapılan iş gezisiymiş, ziyaretmiş, keşifmiş, vs. değişik kılıflardaki gidişler turistik geziden öteye geçmez. Bu zamana kadarda geçtiği görülmemiştir. 
İkinci olarak ekonomik olarak güçlü olmak zorunda olduğumuzu bir kere daha yaşamış oluyoruz. Konuştuğumuz telefon, kullandığımız araba, haberleştiğimiz sosyal medya başta olmak üzere internet hatları bile yabancınınsa, mahkum olmak sonucunun doğması kuvvetle muhtemeldir. Çocukların mamasından bezine, emziğine  kadar, kullandığımız temizlik ürünlerinden gıdaya kadar, sağlık ürünlerinden teknolojik ürünlere kadar herşey yabancıya bağlıysa, yabancının ürünüyse, boykatun ne kadar etkili olacağını değerlendirmek gerekir. Bunun karşısında hangi ürünlerimizle duracağımızı düşünmemiz gerekir. Niçin o ürünleri üretemediğimizi sorgulamamız gerekir.  
Şuan ülkemizin üzerinde tarihi bir sorumluluk vardır. Dünyanın umudu, kim ne derse desin Türkiye’dir. Hatta bir Filistinli kardeşimizin “İsrail askeri, sokakta gördüğü silahlı bir yabancıdan değil, Türk turistten daha fazla korkuyor”. sözü herşeyi anlatmaya yeterdir. Bunun için, vebal altında kalmamak için, insanlık için, herkesin hakkı olan bir dünya için ülkemizin tarihi sorumluluğun bilinciyle hareket edeceğinden şüphemiz yoktur."

Editör: Ayşenur Acar