İslam Ve İslamcılık Üzerine

Abone Ol

Çok şefkatli pek merhametli Allah’ın adıyla başlıyorum.

 

Değerli okurlarım,

Yeğenim üniversitede okurken kendisinin de içinde bulunduğu bir grup öğrenci ile fakültede yapılan bir anketten bahsetmişti.

Ankette diyor ki:

Kendinizi aşağıdaki seçeneklerden hangisi ile tanımlarsınız.

Seçenekleri tam hatırlamıyorum:

“…izm

…izm

…izm

İslamcılık”

O yıllarda bu ayrıma karşı çıkmış ve bir din olan İslam’ın “-cılık, -culuk” gibi bir ek almaması gerektiğini söylemiştim. Sadece “din” olarak anılmasının gerektiğini savunmuştum.

Aradan yıllar geçti. “İslamcılık ve siyasal İslam” söylemi ülkemizde geniş bir söylem alanı buldu. Şu anda bu söylem tartışma programlarının ana konularından birisidir, belki kahvehanelerde dahi konuşulmaktadır, pek de yadırganmamaktadır.

 

Diyanet İslam Ansiklopedisine göre;

İslam: “Son ilâhî din.”

İslâmcılık: “19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkan dinî-siyasî ideolojidir.

Pek tabidir ki; İslamcılık söylemi ve ideolojisi üzerine pek çok şey söylenebilir. Ciltlerce kitap yazılabilir.

Ben bu yazımda konunun ideolojik arka planından bahsetmeyeceğim. Sosyolojik altyapısını da anlatmayacağım.

Sadece bir tespit yaparak söylemek istediğim sözü açık ve net söyleyeceğim.

 

“Din ve dindarlık” ayrımı yaptığım (Nasrullah Gazetesindeki) bir yazımda, “Din; akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilâhî bir kanundur.” şeklindeki dinin (ilmihaldeki) tanımını paylaşmıştım.

Dinin şahsî tecrübe yoluyla elde edilmiş olan yaşantı biçimine ise dindarlık diyoruz.” demiştim.

“İslamiyet çerçevesinde baktığımızda Allah tarafından Peygamberimiz Hz. Muhammed vasıtasıyla bizlere ulaştırılan sistem dindir. Biz insanların dini yaşayış biçimlerimiz ise dindarlıktır.” demiştim.

Değerli okurlarım,

Bu alıntılara yer vermemin sebebi şudur:

İslamiyet özelinde söyleyecek olursak “Din ilahidir,” “Dindarlık bireyseldir.”

“İslam dindir”,“  İslamcılık bir ideolojidir”. “İslam ilahidir”, “İslamcılık insanidir”.

İslam dininin; kendini geliştirmesi, ahlâklı birer birey olması için kişiye ve yine aynı hedeflere yönelik olarak topluma sunduğu çeşitli önerileri/ilkeleri vardır.

Bu ilkeleri samimi olarak uygulamaya çalışan her inanmış insan Müslümandır.

İslamcı ise –başka ideolojilerde de olduğu gibi- kendi zihnindeki kurallara başkalarının uyması gerektiğini düşünen kimsedir.

Özelde İslam genelde de din ve dindarlık “samimiyet” algısı üzerine kurulur. Bunun literatürdeki adı “ihlastır”. Dilimizde “ihlas ve samimiyet” şeklinde bir arada kullanılmaktadır. 

Değerli okurlarım,

İslam’da “murakabe” vardır. “Kulun, sürekli biçimde Allah Teâlâ’nın gözetimi altında bulunduğunun şuur ve idrakinde olması” vardır. Yani sürekli “aynaya bakma,” kendini kontrol etme vardır. Kendini eleştirme ve değerlendirme vardır. Kişinin kendini sınaması vardır.

İslamcılık ideolojisinde ise “başkalarını murakabe” vardır. Başkalarının dindarlığını ölçme, kendisini değil bir diğerini gözetim ve denetim altında tutma vardır.

Belki her ideolojinin kaderinde olduğu gibi İslamcılıkta da söylem güçlü eylem zayıftır. Söylem ideal, eylem reel kalmıştır. Muhataplara aktarılan söylem ile söylem sahibinin yaşantısı arasında dağlar kadar fark oluşmuştur.

(Yeni neslin “hayaller hayatlar” dediği ayrım, gibi.)

İşte bu “eylem ve söylem düalizmi”, “ikircikli hayat felsefesi” yeni nesil muhataplar tarafından kabul görmemektedir. Üstelik tepki ile karşılanmaktadır.

Kabul etmememe tutumu önce söylemin/ideolojinin/sözün sahibinden uzaklaşma sonucunu doğurmaktadır.

Mesele bununla kalsa bizi ilgilendirmeyebilir. İdeolojinin sahibi düşünsün.

Ama mesele bununla kalmamaktadır. İlk olarak söylemin sahibinden zihnen kendisini uzak hisseden muhatap ikinci olarak söylemden de kendisini uzaklaştırmaktadır.

Asıl önemli olan ise yukarıdaki söylemin (kendince) kaynağı olarak gördüğü sistemden de kendisini uzak tutmaktadır.

İslamcılık söyleminin hâkim olduğu toplumların ortak yönlerinden birisi de toplumdaki dine mesafeli tavırdır. Bunun çeşitli sebepleri olabilir.

Bir tanesi de şudur: Uzak durulan söylem ve ideoloji “İslamcılık” olunca söylemin kaynağı olarak “İslam’ın” görülmesi ve anlaşılmasıdır.

Bu algı yüzünden, dinden ve dinin doğru, sahih, samimi kaynaklarından uzaklaşma sonucu ile karşı karşıya kalmaktayız.

Oysaki gerçek hiç de böyle değildir.

İslamcılık insani bir söylemdir, ideolojidir.

İslamiyet dindir.      

İnanan insana düşen görev, dini ideolojiye kurban etmemek ve ettirmemektir.

Sağlıcakla kalın.