Geçen hafta Cuma günü İslam ekonomisi ve Finansı akademik istişare çalıştayı için meslektaşım Prof.Dr. Ahmet Özdemir (Kastamonu Üniversitesi İslam Ekonomisi Araştırma Uygulama Merkezi Müdürü) ve Ar.Gör. Ali Osman Çetin ile beraber Marmara Üniversitesi Altunizade Kampüsündeydik. Bu hafta izlenimlerimden ve İslam Ekonomisi alanındaki gelişmelerden bahsedeceğim. Ama önce İstanbul trafiği hakkında birkaç söz ile yazıma başlayayım. Kastamonu’dan Altunizade’ye (yaklaşık 500 km) altı saatte geldik. Çalıştay bitince İstanbul içinde 20 km öteye 2 saatte gidebildik. Bu istatistik fazla söze gerek bırakmıyordur.
Gelelim İslam ekonomisi alanındaki izlenim ve gelişmelere… Türkiye’de İslam ekonomisi ve finansı alanında eğitim veren program sayıları ve üniversitelerin sayısı giderek artıyor. Hali hazırda üç üniversitede (Sakarya, Sabahattin Zaim ve Konya Karatay) lisans eğitimi mevcut. 19 üniversitede ise lisansüstü programlar eğitim veriyor. Bazı üniversitelerde lisansüstü öğrenci sayıları yüzü geçmiş durumda. İngilizce ve Arapça eğitim veren lisansüstü programlarda yabancı uyruklu öğrenciler var ve hatta yabancı uyruklu öğrencilerin akademik başarısının yüksek olduğu da çalıştayda öğretim üyeleri tarafından belirtildi. Bu da İslam ekonomisi ve finansı alanına yurtdışından da yoğun ilgi olduğunu gösteriyor. Elbette karşılaşılan zorluklar da var. Biraz bu zorluklardan bahsedelim.
Birincisi; lisans bölümlerinin program ve mezun sayısı düşük. Bu nedenle lisansüstü programlar genelde alan dışı öğrenci alıyor ve bunların çoğunluğunu da iktisat ve ilahiyat mezunları oluşturuyor. Fakat bu noktada karşımıza şu zorluk çıkıyor. İktisat eğitimi alanlar fıkıh; ilahiyat mezunları da iktisat bilmiyor. Dolayısıyla İslam ekonomisi lisansüstü eğitim programlarında zorlanıyorlar. Üniversiteler bunu bilimsel hazırlık sınıfı okutmakla çözmüşler, ama vakıf üniversitelerinde öğrenciler fazladan bir sene daha okumanın maliyetine katlanmak istemiyorlar. Bilimsel hazırlık okutulacağını öğrenen öğrencilerin önemli kısmı İslam ekonomisi eğitiminden vazgeçiyor.
İkincisi; kaynak kitap zorluğu var. İslam ekonomisi ve finansı alanındaki akademik çalışmalar 1976 yılında Mekke’de toplanan Uluslararası İslam ekonomisi kongresinden sonra yoğunlaştı. Batılı iktisat bilimi ise 1776 yılında Adam Smith tarafından yazılan “Ulusların Zenginliği” kitabı ile başlamıştı. Arada 200 senelik fark var. Bu süre zarfında pek çok bilim adamı iktisat hakkında çalıştı ve iktisat literatürüne bir tuğla koydu. Böylece iktisat bilimi gelişti. Ama İslam ekonomisi ve finansı daha yeni yeni gelişiyor ve bu alanda üst üste konulan tuğla sayısı oldukça az. Öğretim üyelerinin çoğu kaynak kitap eksikliğinden yakınıyor. Hatta bazıları batılı bilim adamlarının yazdığı iktisat kitaplarını derslerde okutuyor.
Üçüncüsü; lisansüstü öğrencilerin çoğunluğunun ilgisini İslam ekonomisi değil İslami finans çekiyor. Bu nedenle de İslam ekonomi teorisi gelişme imkanı bulmakta zorlanıyor. Öğrenciler İslam iktisadı hakkında grafik, matematiksel açıklamalar görmek istiyor ama İslam ekonomi teorisi fazla gelişmediği için kaynak kitaplar da yok. İslam finansı bu noktada biraz daha şanslı. Bu alanda lisansüstü eğitim alanların içinde oldukça fazla sayıda Katılım bankası çalışanı var. Haliyle bu öğrenciler de İslami finans alanına ilgi duyuyor.
Dördüncü olarak ise kendi izlenimimi yazayım. Türk toplumunda garip bir kesim var. “İslam ekonomisi”, “İslami Finans” gibi kelimeler duyunca “Biz laikiz, laik ülkede İslam ekonomisinin ne işi var?” tarzında düşünen bir kesim. Bunu açık açık söyleyen olduğu gibi içinde tutup gizleyenler de var. Aslında İslam ekonomisine ilgi duyan ve bu alanda çalışmak isteyenlerin bir kısmı da bu kesim nedeniyle İslam ekonomisi ve finansı alanında çalışmayı tercih etmiyor. Selçuk Bayraktar’ın takoz benzetmesini hatırlatayım. Bir uçak çok komplike ve yüksek teknoloji içerir, çok da işe yarar. Ama bu uçağın ayaklarının dibine bir takoz koyunca bu çok yüksek teknoloji içeren araç hiç işe yaramaz. İşte “İslam Ekonomisi ve Finansı” alanının gelişmesinin önüne takoz koyanlar da var.
Beşincisi; İslam ekonomisi ve finansı alanında çalışanların aralarındaki işbirliği yeterli değil. İstanbul üniversitelerinde olanlar bir şekilde birbirleriyle bir araya geliyor ve iletişim kurabiliyorlar. Ama diğerleri arasında yeterli iletişim yok. Bilimin gelişmesi için de kişilerin birbirlerinin düşüncelerini dinleyip katkı sunması, eleştirmesi gerekli. Eleştiri olmayınca bilim de gelişmiyor. Biri seni eleştirecek, sen de onun eleştirilerine bakarak kendi yazdıklarını düzeltecek ve daha iyisini yazacaksın. Ama bilim adamları arasında iletişim zayıf olunca daha ileriye gitmekte zorlanıyorsun.
Marmara Üniversitesi İslam ekonomisi ve finansı enstitüsü, İslam ekonomisi ve finansı alanında çalışan bilim adamlarını bir araya getirdi. Burada Prof.Dr. Ertuğrul Boynukalın, Prof.Dr. Şakir Görmüş’e ve emeği geçenlere teşekkür ederim. İslam ekonomisi ve finansı alanına Malezya, Endonezya, S.Arabistan gibi ülkelerden yoğun ilgi var. İşe sadece bilimsel açıdan bakmamak gerekli. İstanbul’u küresel İslami Finans merkezlerinden biri yapmak isteyen Türkiye’nin İslam ekonomisi ve finansı alanında yetişmiş işgücüne ihtiyacı var. Bu nedenle de İslam Ekonomisi ve finansı alanlarında eğitim veren yükseköğretim kurumlarının büyük önemi var.