Dünya’da uzun zamandır kapitalist ekonomik sistemin egemenliğini görüyoruz. Bir ara sosyalizmin bir alternatif oluşturup oluşturmayacağı tartışılmıştı ama 1989’da Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılması ile beraber kapitalist ekonomik sistem savunucularının rahatladığını görüyoruz. İktisat tarihini incelediğimizde şunu görüyoruz. Bir ekonomik kriz meydana geldiğinde uygulanan ekonomi politikalarına ve hakim olan iktisadi sisteme de eleştiriler artar. Örneğin; 1929 krizi ile beraber sistem eleştirilmiş ve Keynesyen iktisat ortaya çıkmıştır. Covid19 krizi, sonrasında Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail’in Filistin’e saldırısının arka arkaya gelmesi küresel ekonomiyi de vurdu. Pandemi sırasında çoğu ülkenin ekonomisi küçüldü. Küçülme sonrasında enflasyonun küresel bazda arttığı görüldü. Haliyle sistem de eleştirilmeye başlandı.
Kapitalist ekonomik sisteme daha önce sosyalizm gibi bir alternatif gelmişti. Sistem içerisinde Keynesçi eleştiriler de gelmişti. 1970’li yıllardan itibaren ise İslam ekonomik sistemi hakkında araştırmaların başladığını ve yaygınlaştığını görüyoruz. Aslında İslam iktisadı ve finansı hakkında faaliyetler ilerliyor ama yavaş ilerliyor. Örneğin; Türkiye gibi Müslüman nüfusun yoğun olduğu bir ülkede bile katılım bankalarının piyasa payı %10’u geçmiş değil. Katılım bankalarının Türkiye’deki tarihi de çok yeni değil. İlk faizsiz bankacılık yapan kurum Al Baraka 1984’de yani tam 40 sene önce kuruldu. Bu kırk senelik zaman içerisinde katılım bankalarının piyasa payının %10’u geçmemesi düşündürücü. Akademik açıdan da İslam Ekonomisi ve Finansı hakkında yapılan araştırmaların sayısının düşük olduğunu görüyoruz. Neyse biz biraz İslam ekonomisi ve finansı hakkında konuşalım.
İsrail’in saldırgan, soykırımcı tavrı yeni değil, 1946’dan beri bu tavrını sürdürüyor. 1970’li yıllarda Arap ülkeleri birleşiyorlar ama arkasına ABD ve Batılı müttefiklerini alan İsrail karşısında askeri açıdan başarısız oluyorlar. Askeri açıdan başarısız olsalar da kapitalizme karşı ne yapabileceklerini düşünen Arap ülkeleri mevcut Dünya düzenine alternatifler düşünmeye başlıyorlar. 1976 yılında Mekke’de “Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Kongresi” düzenlendi. Böylece İslam ekonomisi hakkında ilk bilimsel araştırmalar da başlamış oldu. İslam Kalkınma bankası (IDB) 1975 yılında Cidde’de kuruldu. Bu bankanın amacı İslam ülkelerinde sosyal ve altyapı faaliyetlerini destekleyerek ekonomik büyüme ve kalkınmayı sağlamak… Aslında İslam Kalkınma Bankasından önce de İslami bankacılık denemeleri yapanlar oldu. Örneğin; Mısır’da kurulan “Mith Ghamr Tasarruf Bankası” sadece 1967 yılına kadar varlığını sürdürebildi. Özel İslami Banka olan “Dubai İslam Bankası” da aynı yıl yani 1975’de kuruldu. Bu tarihten sonra da faizsiz bankacılık yapan kurumların sayısının arttığını görüyoruz. Örneğin; 40 sene önce Türkiye’de Al Baraka Türk kuruldu.
İslami bankacılık yukarıda dediğimiz gibi yavaş da olsa gelişmeye başladı. Bazı önemli tarihler İslami Finansın gelişimi açısından önemlidir. 11 Eylül 2001 tarihinden sonra Arap sermayesinin Batı ülkeleri ve bankalarından Doğu’ya yöneldiği görülmüştür. Bunun dışında 2008 küresel krizinde de Batılı bankaların karnesi kötü iken İslami bankaların krizi yönetmede daha başarılı olduğu görülmüştür. Günümüzde önemli Batılı bankaların (HSBC, Citibank, Barclays Bank, Commerzbank, BNP Paribas, Barclays vb.) İslami bankacılık yapan birimler açtıkları da görülüyor. Türkiye’de kamuya ait faizsiz bankacılık yapan birimlerin açılması da katılım bankalarının piyasa payının biraz artmasına yardımcı olmuştur.
İslam ekonomisi, kapitalist sistem için ölümcül bir rakiptir. Neden mi? Kapitalizm az sayıda kişinin sermaye birikimine sahip olmasına neden olur ve gelir dağılımı adaletini bozar. Bunu şöyle açıklayayım. Finansal piyasalarda iki taraf vardır. Birinci taraf fon (para) sahibi olan iken ikinci taraf fon talep edendir. Bir firma kurup üretim yapmak isteyen kişi fon talep eder. Elinde fon bulunan kişi de bu fonu birine kredi diye verip biraz daha para kazanmak ister. Kapitalist düzende elinde fon bulunan kişinin riski sıfırdır. Riskin tümünü firma kurup üretim yapan kişi üstlenir. İşler iyi iken sorun yoktur. Ama ekonomi her zaman güllük gülistanlık değildir. Kriz olduğunda aldığı fonla firma kuran kişi kredisini geri ödeyemez. Ama borç veren kişi haciz yaparak veya kanunun ilgili maddelerinden yararlanarak alacağını tahsil eder. Borç veren kişi bir kayıp yaşamazken borç alan kişi bir anda sıfıra inmektedir. Bu süreç sonucunda da elindeki fonla (parayla) kredi veren kişi hep ileriye gider, giderek zenginleşir. Kredi alan firma sahibi ise bir ileri bir geri gider. Uzun dönemde bakıldığında ise elinde para olan kişinin giderek zenginleştiği görülür. Halk arasında bu duruma “Para, parayı çeker” diyorlar. İslam ekonomisinde ise Mudarabe denen finansman yöntemi ile konuyu açıklayalım. Bu yöntemde bir taraf fon sahibi ve diğer taraf da fon talep edip firma kurmak isteyen kişidir. Ama bu sefer bu iki kişi ortak olmaktadır. Yani biri diğerine faizle kredi vermemektedir. Ekonomide kriz olduğunda ikisi de ortak olduğu için riski bölüşürler. Bu da gelir dağılımı adaletini bozmaz. Bu nedenle de elinde para bulunan kesim İslam ekonomisini istemez. Ayrıca İslam ekonomisinde gelir dağılımı adaletini sağlayacak zekat, fitre, sadaka gibi kurumlar bulunmaktadır.
İslam ekonomisi ve finansı alanında akademik alanda da yavaş da olsa ilerlemeler yaşanmıştır. Müslümanlara yönelik Helal piyasalar ortaya çıkmış ve bazı ürünler Helal sertifikası almaya başlamıştır. Helal turizm ortaya çıkmıştır. Türkiye’de Sakarya, Sabahattin Zaim, ve Konya Karatay üniversitelerinde İslam İktisadı ve Finansı bölümleri lisans programları faaliyete geçmiş, Marmara Üniversitesi’nde İslam ekonomisi ve Finansı enstitüsü kurulmuştur. İslam ekonomisi hakkında makaleler yazılmaya başlanmış, bu makaleleri yayınlayan akademik dergiler yayına başlamıştır. Akademik açıdan eleştirilecek yan ise araştırmaların çoğunun İslam Finansı alanında yoğunlaşması ve İslam ekonomik teorisi hakkındaki çalışmaların yeterli olmamasıdır. İslam ekonomisinin kapitalizme karşı yeterince güçlü bir alternatif olması için İslami Mikro ekonomi ve İslami Makro ekonomi teorilerinin yeterince güçlü olması gereklidir. Teorik altyapı güçlü olmazsa olmaz. İslam ekonomisi teorisi hakkında çalışan değerli akademisyenler vardır ama sayıları azdır. Yine de İslam ekonomisi ve finansı hakkında bilimsel yayınların ve araştırmacıların sayısının da arttığı görülmektedir. Şunu da belirtelim ki gönül daha hızlı ilerlemesini istiyor.
Prof. Dr. Serkan DİLEK
Kastamonu Üniversitesi