Dağların zirvesindeki karlar ve bulutlarla çizilmiş, pembeden kızıla dönüşen renklerle bezeli olağan üstü bir tablo ile gün doğuyor.
Sabah serinliğinde çiğ düşmüş yapraklar, güneşin ilk ışıkları ile aydınlığa açılan gökyüzü yeni güne merhaba diyor.
Kar kokusuna bürünmüş, yüreklere coşku salan kentte düşler kuruyorum.
Yeni yıl; savaş, cinayet, açlık haberlerinin kederini değil, umudu, yardımlaşmayı, iyiliği, sevgiyi fısıldasa yüreklere…
İnsanın insanı anlamadığı bir Dünya değil, kendinden başkasını önemsemenin huzurunu duyumsayanlarla dolsa yeryüzü…
Hırsın, düşmanlığın, öfkenin, kötülüğün değl; iyiliğin filizlendiği, sevginin çiçek açtığı sabahlara uyansa insanlar…
“Hayat; bir kapıdan girip, diğer kapıdan çıkmaktır, göz açıp kapayıcaya kadar geçer” diye bir söz vardır. Bu süreci doğruluk, dürüstlük ve adaletle, kin biriktirmek yerine iyiik yaparak geçirmeliyiz.
Şimdi “İncinmeleri kuma, iyilikleri kayaya yazın” diyen öyküye göz atalım:
“Çölde yolculuk yapan iki arkadaş bir ara tartışırlar ve biri diğerine bir tokat atar. Tokat yiyenin yüreği de canı kadar yanar ama tek kelime etmez. Bir süre ilerledikten sonra durur ve kum üstüne şu cümleyi yazar:
‘Bu gün en iyi arkadaşım bana bir tokat attı.’
Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayıncaya kadar yürümeyi sürdürürler. Tokat yiyen yıkanırken batağa saplanır ve boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır. Boğulma tehlikesi atlatan kurtulup, derin bir nefes aldıktan sonra bir kaya parçası üzerine şunları yazar:
‘Bu gün en iyi arkadaşım benim hayatımı kurtardı’
En iyi arkadaşını tokatlayan ve daha sonra hayatını kurtaran kişi sorar:
‘Senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazdın ama şimdi kayaya yazıyorsun, neden?’
Arkadaşı şöyle yanıtlar, bu soruyu:
‘Biri bizi incittiğinde bunu kum üstüne yazmalıyız ki; bağışlama rüzgarı estiğinde onu silebilesin. Ama biri bize iyi bir şey yaparsa kayaya kazımalı ki, onu hiç bir rüzgar yok etmesin.”
Kendisine yapılan iyiliği unutmamak, gerektiğinde imkânlar ölçüsünde buna karşılık vermek bizim toplumumuzda da önemli bir yer tutar. Vefa olarak tanımladığımız bu özellik, erdemli olmayı gerektirir.
Modern dönem insanının baş etmek zorunda olduğu ve yönetmek durumunda kaldığı riskler daha çok olsa da; gayret ve samimiyetle gösterilen doğru davranış, toplumun ahengi ve bütünlüğünü sağlamakta büyük rol oynamaktadır.
“Cümleler doğrudur sen doğru isen , doğruluk bulunmaz sen eğri isen” diyen Yunus Emre, hakikate, adalete uyarak yaşamaya işaret ediyor.
Yaşamın dalgalarında kimi zaman hırpalanıp, örselense de ruhumuz; Güneş her sabah yeniden yükseliyor.
Ve güneş batıp, gece kenti siyah saten örtüsü ile sarmalarken, evlerin çatılarını aydınlatarak yükselen mehtap, gökyüzüne her seferinde farklı bir resim çiziyor.
Evlerden, ağaçlardan süzülen ay ışığıyla tekrar tekrar yıkanıyor yeryüzü. Sokak lambalarının ışığında akşam esintileri, gönüllerdeki kırgınlıkların son kırıntılarını da yok ediyor.
Düşle gerçek arasına sıkışmış bir gün daha bitiyor. Günler, aylar derken yıllar da ardına bakmadan gidiyor.
Yeni bir yılın başladığını düşünmenin her zaman bir büyüsü vardır. Her yıla yeni bir heyecan ve yeni bir sayfayla başlamayı yeğleriz. Eski yılda yapılan hataları tekrarlamamanın, yeni atılımların, güzelliklerin, daha mutlu bir yıl geçirmenin umudunu taşırız.
Şimdi yepyeni bir yılı kısaca yarinleri düşünmek, çok daha iyi, faydalı olmak için çaba harcamak zamanı…
Yeni Yılda; geçmişten öğrendiklerimizle geleceğimize yön vererek, daha verimli yaşamlarımızın olmasını diliyorum. Umarım yeni yıl hem ülkemize hem de dünyaya sağlık, bolluk, sevgi ve barış getirir.
2024 yılı; bereketiyle gelsin, herkese güzel fırsatlar sunsun.
Dünya; çocukluğumuzun Hayat Bilgisi Dersi’nin “Mevsimler Panosu”ndaki kış manzaraları kadar neşeli, mutlu ve huzurlu olsun…