15 Temmuz etkinlikleri kapsamında  Halk Eğitim Merkezi’nde Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Serdar Çam  tarafından  ’15 Temmuz: Musibet ve Nasihat’ adlı konferans düzenlendi.

 Kur-an Kerim tilavetinin ardından söze başlayan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Serdar Çam; “Bu günün en anlamlı, en önemli çalışmalarını, iddialı bir şekilde yapmış olanlar, başta tabii Sayın Cumhurbaşkanımızın o gece halkımızı sokağa çağırmasıyla birlikte hiçbir şekilde detaylarına inmeden sokağa, çıkan her şeyden vazgeçip vatanına sahip çıkmaya çalışan, vatanını müdafaa eden aziz şehitlerimiz, aziz gazilerimiz, rahmetle minnette onları anarak sözlerime başlamak istiyorum. Kur'an tilaveti ile birlikte Fatihalarımızı gönderdik ama esas bütün bu 15 Temmuz buluşmamızın anlamı bizim onlara karşı olan minnetimiz ve bundan sonraki dönemde de her zaman unutmayacağımızı  bir vesileyle de genç nesillere aktaracağımızı hatırlatmak üzere bu buluşmaları yapıyoruz. Burada tabii  sadece bir buluşma değil aynı zamanda o gecenin anlamı önemini hatırlamakla birlikte dersler çıkartmak adına da bir çalışma, çaba içinde oluyoruz. O günün ruhaniyetini hatırlayarak feyiz bereket içine giriyoruz. Çünkü çok büyük bir acı yaşandı. Büyük bir maneviyat gecesiydi. Hepimiz bir şekilde o sekiniyi yaşadık. Adeta bir yolculuğa başlarken abdestlerimizi alarak, sokağa çıkarak. Büyük bir huzurla, büyük bir mücadeleye kalkışmanın bugünkü tazeliğiyle hatırlıyoruz. Ama hiçbir zaman unutulmaması lazım. Çünkü pek çok mesele hızlı bir şekilde geliyor, geçiyor, hayatımızın basit detayı gibi kalıyor ve film sahnesi gibi kalıyor. Önemli olaylar büyük anma törenleri yapılmasa da dinlemesinin hatırlanması gereken günlerdir. Dünyada da pek çok acılar yaşanmıştır. Ve hiçbir zamanda vazgeçilmemiştir. Bunu sulandırmak isteyenler olabiliyor. ülkemizde işte tasarruf tedbirleri falan deyip vazgeçenler oluyor ”dedi.

“Darbeciler  kontrolü eline almış olsalardı esas musibet o zaman olacaktı”
Darbe girişiminin başarılı olması sonucu gerçek bir musibet olacağını vurgulayan  Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Serdar Çam; “Ama bir 11 Eylül hadisesi New York'ta çok büyük bir anlat ölene olarak derinlemesine anmaya çalışılıyor. Onun için böyle bu çalışmalara katkı veren  devlet erkanını ve milletimize şükranla devam etmek isterim. Konuşmamamızın da bir başlık olarak Musibet ve Nasihat. Büyük bir musibet devlet olarak  seçilmiş bir parlemento bir hükümet ve dünya lideri  Sayın Cumhurbaşkanımızın  rüzgarıyla büyük atılımlar yapan bir ülke kendi yolunu ilerlerken büyük bir inkıtaya uğrama tehdidiyle karşı karşıya kaldı.  Gelişmiş bir ülke olarak bakıldığında ciddi anlamda  büyük bir dram. Ama şayet başarılı olsaydı darbeciler bir şekilde bu kontrolü elinde almış olsalardı esas musibet o zaman olacaktı. Onun için Rabbimden sonsuz şükürler olsun ki o viraja girerken büyük bir başarıyla çıktık sabahına, tertemiz bir şekilde devletimizi, milletimizi bir şekilde koruyan bir yapıyı tekrar kavuşmuş olduk. Bunun nimetini hiçbir zaman unutmamamız lazım. Ama nasihat kısmı önemli. Süreçler bitti mi? Hayır bitmedi. Dünyada hiçbir zaman bitmeyecek bir sürecin bir parçası olduğunu bu vesileyle anlatmaya çalışacağız. Nasihatten alacağımız dersleri gelecek nesillere düzgün bir şekilde aktaracağız. Dünyada da hiçbir zaman bitmeyecek bu çalışmalar. Sadece bizim ülkemizde değil, dünya siyasetini kontrol altında tutmak isteyen bir egemen yapı bu tip kargaşaları oluşturarak, bu tip iç çatışmalar, Iç savaşlar, iç parametreleri kullanarak her zaman bu alanlarda bir  dizayn yapmaya devam edecekler. Onun için geçmiş tecrübeleri alacağız, öğreneceğiz ve tekrar onları geliştirerek bir tehdide karşı,koruma kalkını olarak kullanacağız. Çünkü tehditler bitiyor gibi gözükse de şekil değiştiriyor sistem değişikliğine gidilerek oyuncuların  maskeleri değişiyor ama o kuklaları yönetenler hiçbir zaman o hedeflerinden vazgeçmiyor. Dünya tarihinin en başlangıç noktasından beri bu böyle. Tabii maneviyat, insanın duyguları ve mantığını bir tarafa bırakıp dinle alakalı konularını istismar etme süreçleri bu çalışmaların en temel yapısı oluyor. Din ve devlet ilişkilerinde dini, maneviyatı en güzel şekilde korumaya çalışırken devletimiz, manevi ve mekanizmalarımız bunları zehirlemeye, bozmaya çalışan ve sürekli bunlarla dizayn yapmaya çalışan bir yapıyı her zaman karşılaşacağımızı bilmemiz gerekiyor. Aynı şekilde duygularımıza hitap eden etnik yapılar, başka diğer duygusal alanlarla ilgili konular her zaman başkaları tarafından kullanılacak enstrümanlar olarak görünmesi lazım. Karşı hazırlıklar nasıl yapılmalı? Ve ne şekilde bir çalış özet de olsa hatırlatılmak için bir fırsattır ”ifadelerini kullandı.

24 kamu kurumu 4 binden fazla personel alıyor! 24 kamu kurumu 4 binden fazla personel alıyor!


“Süreç bizi adım adım 15 Temmuza hazırladı”

 Türkiye’deki darbe girişimlerine değinen Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Serdar Çam; “ Bunları inşallah sınırlı bir zaman içinde çok da uzatmadan çünkü değerli vekillerimiz, valimiz ve katılımcılarıyla katkıları olacaktır. Birbirimize belki iletmemiz gereken katkılar, sorular olabilir. Açıktan da ona da zaman bırakmak istiyorum. Kısaca tabii 15 Temmuz'a nasıl gelindi? Şöyle bir hatırlama bağımından, hepimiz taptaze bir şekilde hiçbir zaman unutmadık ama bir gün de gelinmedi, adım adım gelindi. 20002’deki sayın Cumhurbaşkanımız milletvekili dahi yapıl yapılamadığı genel başkanken muhtar dahi olamaz denildikten sonraki süreçte partinin genel başkanı olarak seçimlere katılamayan ve tansiyonu yükselten bir süreç Türkiye’de başladı. Etki tepki süreçlerine Türkiye’de dizayn etmek isteyen bir takım çevreler bunu 28  Şubat sürecinde geçmiş dönemlerde her zaman bir soğuk savaşın enstrümanları olarak kullandılar. Dolayısıyla  bizim dönemimizde Cumhurbaşkanımızın iktidarı döneminde süreci 2002'den başlatacak olursak 2002, ondan sonraki süreçte Cumhuriyet Mitingleri ve bir takım kargaşalar, çatışmalar, saldırılar, sonrasında işte 27 Nisan Muhtırası, Gezi Park olayları, 7 Şubat olayı, uçak düşürme hadisesi ve işte çukur siyaseti, çukur terörü 17-25 Saldırıları ve en sonda gelen 15 Temmuz bir çok noktada   bizi adım adım aslında bir yere hazırladı. Bu noktaya bakıldığında temel nokta nedir? Aslında hep özet olarak aynı. Yani geçmiş dönemdeki darbe girişimlerinin belki oyuncuları farklıydı. Konsepti farklıydı, hedefi farklıydı. Ama geçmiş dönemlerdeki ifadeyle bu sefer bizim çocuklar başaramadı dedirttirdik birtakım çevrelere. 1960,1970 ve 1980 darbesine  bakıldığında hep aynı mekanizmalar, aynı süreçler ismi lazım değil ama sonuçta Soğuk Savaş'ın yani doğuyla batının arasında NATO ile Sovyetler arasındaki NATO için uzak karakol Sovyetler için yakın  NATO tehdidi olan ülke olarak biz arada  belli çatışmalarının ara dayağını şu ya da bu şekilde yeme durumunda kalmış bir zorlu bir coğrafyanın ülkesi olarak en son bunu 15 Temmuz'da gördük. Bu sefer tabii oyuncular çok daha derin bir yapıda yaklaşık 40 küsur senelik bir hazırlık sürecindeki bir örgütlenmeyle bir kült yapıyla ordunun içine sızmalar, yargının içine sızmalar neticesinde az daha başarılı olma noktasına geliyordu. Güçlü bir siyasi irade, güçlü bir halk iradesi olmasaydı çok korkunç sonuçlarla karşı karşıya kalacaktı”dedi.

“Gelişmiş siyaset sistemini Türkiye Cumhuriyeti kurdu”
 Türkiye’nin siyaset adımlarını değerlendiren Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Serdar Çam; “  Bundan sonraki süreçte her şey çok daha farklı olacaktı. Allah bize o acı tablolardan korun kurudu ve bize büyük bir alanı açtı. Ve ondan sonraki süreçte her şey çok daha tersine döndü. O gün bugündür 8 senedir devletimiz kendi altyapısını güçlendirecek, sistemini güçlendirecek yoğun bir çalışma yürütüyor. Bunu da tabii bu vesileyle de hatırlamamız, unutmamamız gerekiyor. Evet, ekonomik bazı zorluklar, enflasyonist yapılar yatırımlarla ilgili sorunlar, siyaset zorluklar yaşayacağı ittifaklar vesaireler de olsa başarılı bir süreci 8 senedir yürütüyoruz. Şu anda dünyanın en gelişmiş siyaset sistemini hükümet Türkiye Cumhuriyeti kurdu. Evet eksiklikleri vardır. Belki geliştirilmesi gereken taraflar var. Ama başı belli, sonu belli bir devlet yapısı içinde seçim sonucunda hangi irade geliyorsa güçlü bir şekilde gelip devlete teslim alıp bu milleti başkalarının müdahale etmesine fırsat vermeyecek şekilde parlamentosuyla yürütmesiyle, yasamasıyla yönetme hakkına kavuşmuş olacak. Bugün bakıldığında dünyaya siyaset öneren, 1789'da milyonlarca insanın ölmesine neden olan Fransız devrimi sonrasında bütün dünyadaki işte monarşilerin bitmesi, seçimde gelen cumhuriyet sistemlerinin kurulmasına önderlik yapan Fransa şu anda nereye gideceğini bilmiyor, ne yapacağını bilmiyor. Bir gün sağa yatıyor sistem, bir gün sola yatıyor. Birinci turda aşırı sağcılar kazanıyor. 2’nci turda hiç kimsenin kazanamadığı ortada muallak olan bir siyasal yapı kalıyor. Başkanlık sistemi, cumhurbaşkanlığı sistemi, başbakanlık sistemi iki tane başlı sistemler karmakarışık bir yapıda dünya gelişmiş başta Avrupa olmak üzere gidiyor. Amerika’sı da öyle, Asya'sı da öyle. Türkiye bu noktalarda çok daha hızlı bir manevra yaptı. Maliyetleri oldu. Hala daha bir takım maliyetleri ödüyor. Siyasi irade de siyasi olarak. Âmâ çok şükür devletimiz her gün biraz daha vidaları sıkıyor. Biraz daha güçlendiriliyor ve inşallah bölgenin belki en modern en gelişmiş siyasal yapısını başarmış olacak. Bu 15 Temmuz meselesine sadece bir  Hain FETÖ darbe girişimi olarak bakmayacağız. Hain FETÖ ekibi bir enstrümandı, bir kuklaydı, kullanıldı, atıldı ve belki bundan sonra da FETÖ ihtiyacı da olmayacak şekilde başka isimlerle, METÖ ismi olacak, belki başka isim olacak ama yine olabilir. Bizim bu kısmı unutmamamız gerekiyor.1955’li yıllarda başlayan  Truman Doktrini  dünyadaki yeni yapılanma sisteminde kalkınma hamlelerine bakıldığında 2’nci dünya savaşı sonrası şöyle bir karar veriliyor. Deniyor ki dünyaya yeni bir sistem kurulması lazım. Amerika diyor ki ben  halkımın refahını yerine getirecek şekilde bir 2 halkımın refah ve huzur içinde yaşaması, o 1950'li yıllardaki işte lüks şatafatlı büyük ekonomik modellerin kurulduğu bir Amerika başlıyor. 2’nci maddede diyor ki bu refahı sadece ben ülkeme önceliyorum. Birinci önceliğim bu başkalarının refahı beni ilgilendirmiyor diyor. Benim refahım için başkasının refahının bozulması da beni ilgilendirmiyor diyor. Dolayısıyla kontaminasyon strateji dedikleriyle kargaşaya dayanan bir strateji üretiyor. Nerede bir kargaşa var, orada kargaşa oluşuyor. Ve o kargaşalarla aslında dünyada hakimiyet kurma başarısını elde ediyor Amerika. Bir taraftan da Marshall yardımları, kalkınma yardımları, insani yardımlar işte bizim Butika dönemlerinde çok yakinen takip ettiğimiz işte süt tozu dağıtmalarından tutun, Avrupa’nın kalkınması, altyapının güçlendirilmesine kadar işte Almanya'nın, esaret altındaki Almanya'nın ordusu dağılmış, Hitler sonrası artık savaşı kaybetmiş Almanya'da dahil olmak üzere yeniden toparlanmanın ve Sovyetlere karşı bir dengenin kurulması noktasında ama kendi ülkesinin çıkarlarını önceleyecek bir şekilde bir strateji geliştiriyor. ve bu çerçevede de buna göre kargaşayı oluşturuyor. Bunu öyle bir yapıyor ki 2. Dünya Savaşı'nda bile diyor ki Rusya benim müttefikim olabilir Hitler'e karşı, Almanya'ya karşı ama yine de 2 tarafı da büyütmeyeyim. İkisi de birbirini öldürsün, birbirini katletsin, bir denge olsun. İkisi de birbirine hakim olmasın, güçlü olsun. Yani benim hakim olabilmem için başkalarının yıkılıp dökülmesi çok beni ilgilendirmiyor. İşte bugün yaşadığımız şey gibi. Rusya'nın önüne Ukrayna'yı bir şekilde attılar ve vahşi bir canavarın önünde parçalanmamak için mücadele eden bir devlet var. Filistin kısmına da daha sonra geleceğim. Aslında orada da benzer bir hikaye var da. Dolayısıyla Roosevelt'in Birinci Dünya Savaşı sonrası yaşadığı tecrübelerden sonra, acı tecrübelerden sonra Truman Doktrini gelişmesi ve bir de bunun stratejiktik kendi andığı bir strateji. Temelinde Amerikan refahı var ama herkes kargaşa yaşıyor. Kargaşalar da iyidir. Dünyada kargaşanın olması iyidir. Kargaşa oldukça büyük savaşların bir türlü galibi belli olmayan savaşların çıkmasını da engeller ”ifadelerine yer verdi.

“15 Temmuz ama sadece bizim 15 Temmuz değil”
 Tüm dünyada süregelen savaş ve darbeler olduğunu söyleyen Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Serdar Çam; “Sürekli bir yerlerde bir kavga gürültü olacaktır. Hiçbir zaman bitmeyecektir ama burada önemli olan bize bir şey dokunmaması şeklinde bir Fransa'sı var, İngiltere'si de var. Hatta o kitaplara bakıldığında, o dönemki çalışmalarda, eğer Türkiye ile zorlaşırsa Yunanistan ile dengelemeye çalışın. Bazen Yunanistan'ı önce çıkartın, bazen Türkiye'yi önce çıkartın. Bu şekilde böyle bir strateji geliştiriliyor. Buradan hareketle, bir tane daha 15 Temmuz var, bunu da bu vesileyle hatırlatmak istiyoruz. Hatta biz TİKA olarak Kıbrıs'ta, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Lefkoşa'daki bu surlar içi, eski şehrin içi iyice tahrip olmaya başlamış eski binalar var. Oraları restore edilme süreçten üretiyor. EFKAF Genel Müdürlüğü var Kıbrısın . restorasyonu konusunda bir ilişimlerde bulunduk. Hatta bir tanesi de merhum Türkeş'in doğduğu evi restore ettik ve müze yaptık.  Sayın Cumhurbaşkanı yardımcımız Fuat Bey  açılışını yapmıştı bundan 2-3  sene önce. Onun yanında birkaç yere daha dokunalım. Bir tane de 15 Temmuz müzesi yapalım diye oradaki EFKAF idaresine başvurduk. 15  Temmuz ama sadece bizim 15 Temmuz değil. Bir de Kıbrıs'ın 15 Temmuz'u var. 15 Temmuz 1974'te bildiğin üzere Yunan subayları kurulu olan Cumhuriyeti Hükümeti deviriyor. Makaroyuza indiriyor aşağıya. Aslında sadece makaroyuza indirmiyor, orada belki biraz danışıklı dövüş de var. Oradaki Türk hakimiyetini de geri plana itecek ve katliam yapabilecek altyapıyı başlatıyor. Gerçekten o zaman Türkiye'de 1974'te bir barış harekatı başlatıyor. Aynı 15 Temmuz 2016'daki gibi, aradan geçen işte 42 sene sonraki gibi orada da yine sadece Türklerin değil, Rumların da haklarını koruyacak şekilde adada bir barışın ve egemen bir devletin korunması noktasında mücadeleyi başlatıyor. Adil ahlakta bir Türkiye girişimi oluyor. Tabii bunu da dünyayı tıpkı farklı anlatıyor. 1974'ün Temmuz'undan önce Kitaplarda da yazılıyordu, o eskilerde yazılıyordu. Şimdi kanun altından sonrası, maalesef Türk tarihi kitaplarını, Türk tarihiyle alakalı kısımları azalttılar. Hatta yok denecek kadar çıkarttılar. Adanın Barışı adı altında. Rumlar bunu yapmadı ama Türk tarafında maalesef böyle bir süreçte yürütüldü. Cumhuriyetin katkıları devam ediyor. Doktor Behlis Serter diye meşhur bir tarihçisi var Kıbrıs'ın. Onun kitabında yazıyor. Makaryus Yunanistan Devleti Cumhurbaşkanı'na yazı yazıyor. Diyor ki ‘Yunan subayları adada ortalığı karıştırıyor, kargaşa oluşturuyor, tehdit savuruyor, ukalalık yapıyor. Benim buradaki devletin memurlarına müdahale ediyor. Ortak olarak Türklerle yaşam alanlarımızı daraltıyor. bize huzursuzluk veriyor. Bunlara bir çeki düzen verin şeklinde bir mektupta yazıyor’. Bu mektuptan hemen kısa bir süre sonra darbeyi görüyor. 15 Temmuz'u biliyorsunuz hemen Türkiye Cumhuriyeti karar alıyor. 20 Temmuz'da da çıkarma Barış Harekatı'nı başlatıyor. Dolayısıyla bazı hareketler sanki kendi içinde bir dinamikle yürüdüğünü zannediyoruz ama aslında uluslararası bir takım misyonların bir parçası olarak devam ediyor. Yani bakın da Yunanistan'daki meseleler de dahil olmak üzere Ege meseleleri, Akdeniz meseleleri hiçbiri onun çıkarları için değil. Onu bir şekilde piyon olarak kullanıyor. Türkiye dalaşsın, savaş çıkartırsın, kavga çıkartırsın ki o Akdeniz bölgesinin belli kontrollerini ben sağlayayım, ben kontrol edeyim. Artık eskiden büyük bir devlet bizim müttefikimiz diyordu. Şimdi daha büyük devletler var. Çin'i var, Rusya'sı var, Hindistan'ı var. Süper devlet Orta vadede Türkiye'de bir süper devlete doğru ilerliyor yani. Bunu da hepimiz görüyoruz çok şükür. Cumhurbaşkanımızın askeri, siyasi, ekonomik atılımlarıyla. Dolayısıyla biz bu 15 Temmuz'a bakarken bir hikayenin devamı olarak gittiğini ve bundan sonra da bu hikayelerin hiçbir zaman kopmayacağını millet olarak hatırlamamız lazım. Unutmamamız lazım ve gençliğimize rehavete kapılmamaları. sahip oldukları imkanlara, özellikle egemen bir devletin içinde yer almalarına, bağımsız bir devlete sahip olmalarına olan düşkünlüklerine arttırıcı çabaları devam ettirmemiz gerekiyor ”dedi.


“O bölgelerde bir tırnak içinde bir İslam siyaseti geliştiriyor”
Açıklamalarının devamında ise Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Serdar Çam; “Tabii bizim diğer bir noktada bakıldığında, bu küresel anlamdaki çalışmalara, yani Kennan stratejisi dediğimiz, sabırla formulating and developing dedikleri model, sistem kurma stratejisi diye. Daha işte Soğuk Savaş döneminde başlayan ve hiçbir zaman dünyada harmoni yoktur diye bitirilen bir strateji. Harmoni kelimesi biliyorsunuz Fetö'cülerin çok kullandığı bir şeydi, bir kelimeydi. Uyum içinde işte dinler arası diyalog, ittifak vesaire harmoni, schools diye, harmoni okulları diye açtıkları Fetö okullarının isimlerini hep bunları veriyorlardı. Aslında Harmony dedikleri, kendi kontrol etmeye çalıştıkları siyasi istihbarat örgütünün kendi ülkeleri için olan Harmony. Oradaki amaçları kargaşa çıkartmak, Orta Asya'da kargaşa çıkartmak, Türk dünyasında kargaşa çıkartmak, Afrika'da kargaşa çıkartmak üzere kurulmuş yapıların altyapısını kuran okullardı onlar, yapılardı. Dolayısıyla yapmadıklarının tam tersini yaptıklarının da isimlerini okullarına yıllarca verdiler. İşte avant toplantıları, diyalog vesaire gibi şeyler aslında tamamen bir savaşın, bir çatışmanın altyapısına hazırlanmak üzere bir yapıydı ve geldikleri nokta yatakta basıp şafakta asmak üzerine tweet de attılar işte biliyorsunuz. Yani 14 Temmuz'daki kendi yandaş gazetecilerinden bir tanesi bunu attı. Yani aslında o harmoni uyum, ılımda İslam vesaire böyle tamamen yumuşak mesaj veren yapının aslında ne kadar acımasız, katliamcı, kan kokusuna meyyar bir yapıda çalışan bir yapı olduğunu halkımız bizzat yaşıyarak gördüler. 1’nci Dünya Savaşı'nda Fatih'ten, Sultan Reşat adına Cihad-ı Ekber ilan edildi dünyaya. İslam coğrafyasına denildi ki işte ‘hilafet olarak biz cihat başlatıyoruz, bizim yanımızda olun’ ve bu şekilde 1’nci Dünya Savaşı'na girerken Osmanlı'da Cihad-ı Ekber'i ilan etti. Niye ilan etti? İşte İslam coğrafyasındaki toplulukları kontrol altında tutmak ve onları yana çekmek her yere yaklaşan o zamanki bizim müttefikimiz Almanlar.  Rahmetli Ömer Paşa belki tabii ki o ülkenin gelmiş olduğu şartlar bu tip ittifakları gerektiriyordu. Onu bizler bugün artık ne kadar şey yapsak da hepsini rahmetle minnette bütün geçmişini ziyaret ediyoruz ama Almanların tutumunu burada bir şekilde bakmak lazım. Ve bundan sonra artık sultanın kontrolünde tebaalar  teslim olacaklar. Bütün tebaalar İstanbul ne derse, sultan ne derse ona göre  ittifakla hareket edecekler şeklindeki ilana karşı hemen hızlı bir şekilde itilaf devletleri de karşı çalışmasını yaptılar. Yani oradaki Jön Türk hareketlerinin tabii etkisiyle başlatılan bir çalışmada sultanın bütün süreçleri ister istemez, kontrolü belki basından takip etme mecburiyetinde kaldı. Bu sürecide  başlatmış oldu.Tabii bunu tarih yargılayacak, tarihçiler yargılayacak ama İngilizler, Fransızlar, Ruslar hemen hızlı bir şekilde bütün İstanbul coğrafyasında, işte İngilizler Orta Doğu'da, Arap ülkelerinde, Hint kıtasındaki Müslümanlarla, Afrika'daki kısmen ve Fransızlar özellikle Frankofon bölgesindeki sömürge olarak tuttukları yerlerdeki bölgelerde bir tırnak içinde bir İslam siyaseti geliştiriyor. Baskıyla işte parmaklarını keserek, ellerini, kollarını keserek, zulüm yaparak, katlederek, hapislere atarak oradaki önderleri, kanaat önderlerini ve cemaatleri etkilemeye çalıştı. Ama önemli bir kesimi de ikna ederek, makam mevki vererek, güç vererek ve İslam işte tırnak  içindeki İslam  işaretli İslam siyasetini uygulayarak büyük kitleleri de bu karşı hareketin karşısına çıkarttılar. Moritanya'da değişik yerlerde çok sağlam bir şekilde bir takım hareketlerin altyapılarını kurdular ”dedi.

“Bu hikâye hiçbir zaman bitmedi, bu topraklar da bitmedi”
Türkiye Cumhuriyetinin gücüne değinen Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Serdar Çam; “Ve öyle bir noktaya geldi ki Rusya, İngiltere, Fransa, biz Hicaz'da da Müslümanların hizmetinde, ibadetlerini rahat, huzurlu yapmaları için altyapı kuralım. Orayı da bir şekilde kontrol altında tutalım falan şeklinde. Bir siyaset izlediler. Ciddi manada  meşhur Şeyh Ahmet Bamba Senegalli Mutasavvuf ki sürgüne gönderilmiş bir İslam alimi bir tarikat lideri. Onu milyonlarca müntesibiyle birlikte Fransız'ın neyine çekebildiler? Şu nedenle bu nedenle ve bir takım işte Osmanlı'nın  aleyhine açıklamalar yaptırtılabildiler. Keza Cezayir'de, Senegal'de, Molitanya'da ve pek çok yerde işte Kur'an-ı Kerim'deki ayeti de kullanarak onlar sizi yurtlarınızdan etmediği sürece onlara karşı savaşmayın şeklindeki ayeti bir şekilde kendi lehlerine çevirerek kullanmaya başladılar. Ankara hükümeti bir şekilde kurulmadan önce meclis kurulduktan sonra istiklal mücadelesi verilirken İngiliz uçaklarının, Fransız uçaklarının ait hadisler atarak, İstanbul'dan İstanbul hükümetine karşı gelmeyin, fitne oluşturmayın şeklinde hadisler, ayetler atarak bizi bir şekilde iç savaşı, iç çatışmaya ve Anadolu mücadelesini, milli mücadeleyi engelleyecek çalışmalar yapması gibi çalışmaları yürüttüler. Dolayısıyla Osmanlı döneminde, Osmanlı öncesi döneminde aslında haçlı zaferlerine baktığımızda, 1 bin yıl öncesine bile baktığımızda, içimizdeki gayrimüslimler bile, bize sadakatle, aidiyetle teslim olanların bile mezheplerini değiştirerek, ortodoksluktan Katolikliğe geçirerek, Protestanlığa geçirerek, fitne oluşturarak, Bu hikâye hiçbir zaman bitmedi, bu topraklar da bitmedi. Bu topraklar bir takım çevrelerin her zaman ele geçirilmesini hayal etmeye tenezzül etti, cesaret gösterdi. Topraklar olarak bilinmesi lazım. Aziz Yuhanna'nın kutsal toprakları olarak Türklerin ve Müslümanların bu topraklarda bulunmaması noktasındaki düşünceleriyle şekillenmiş diyar olduğunu hiçbir zaman unutmaması lazım. Bu son dönemlerde de bakıldığında bizim tırnaklarımızla asırlarca kazıdığımız merhametle  vakf ederek evkaf sistemimizi çalıştırarak tasarruf ederek lokmalarımızı  paylaşarak  bizim maneviyat iklimini, dostluk, kardeşlik iklimini çatışmaya götürtebilecek işte Kayseri'de bir takım çalışmalar, Kuzey Suriye'deki bir takım çalışmalarla Türkiye'nin bu coğrafyadaki güçlülüğünü, üstünlüğünü oluşturma becerisini dahi bozmayı bence 15 Temmuz Fetö hadiselerinin bir parçası, bir mütemmim cüzleri olarak görmemiz gerektiğini hiçbir zaman Dolayısıyla İslam aleminin en saygıyla, sevgiyle, merhametle yaklaşan üç asır, dört asır, beş asır görev yaptığı, ekonomik, siyasi olarak katkı verdiği Osmanlı'yı bile kötüleyen mekanizma çalışmış, çok ağır hakaretler ettirtmişler, çok ağır saldırılar olmuş. Bu hepsi değil ama Osmanlı'nın yanında yer alan olmuş, karşısında yer alan olmuş ve hepsinde de aynı hikâye devam etmiş. İşte bir tane Osmanlı Müzahir Şeyh'in müdahalesiyle Osmanlı'ya yapılabilecek katliamları o bölgelerde engelleyecek fetvalar çıkmış. İşte Ticani Şeyh'i tereddüt ettiriyordu. Size dokunmadıkları sürece dokunmayın. Yani en son gelinen nokta bu olmuş Türkler için. Türklere bunu yapmayın.  Süreçte bakıldığında kuzeydeki Ukrayna'yı görüyoruz. Resmen Ukrayna'yı bir sistem savaşın içine itti. Ve şu anda tabii Filistin meselesine baktığımızda da bir soykırım yaşandı, katliam yaşandı. Dün Serebrenisa katliamını, soykırımını andık 11 Temmuz'u. 30 yıl aradan sonra tam Filistin'de soykırım yapılırken Birleşik Milletler jetonu düşüyor ve karar çıkartıyor. Soykırım oldu Serebrenisa dedi. Niye yapıyor bunu? Filistin'deki yapılanları gölgelemek için. Orada niye yapılıyor? Çünkü orada da yine büyük devletler var. Balkanlarda işte Slav kökenliler, Müslüman kökenliler, Doğu'nun dengesi, Batı'nın dengesi, Kremlin'in dengesi, NATO'nun dengesi vs. bunların içinde Belgrad'ın kendi dengesi, hepsini birbirine katıp o Akdeniz'deki kargaşayı, gölgelemeyi kapatmak için bir çabayı yürüyorsunuz. Ama arka planda ne olduğunu daha tam anlamış olmuyor dünya. Büyük katliamları yaşıyor. Bosna'da Müslüman Boşnaklar yaşadı, Kosova'da Müslüman Arnavutlar yaşıyor. Tamamen piyon. Ona kimleri saldırıyor?  İsrail niye yapıyor bunu? Ben eminim ki bu noktada tabii belki bilinenin dışında bir şey söyleyeceğiz ama onlar da devlet olamadıkları için bir devleti nasıl yönetilir, devlet adamlığı nedir bilmedikleri için ve eşkıyalık üzerine bir sistem kurulduğu için katliam makinasına dönüşmüş durumda ”dedi.


“Bir takım tedbirleri uygulayarak sistemi yönetmeye gayret gösteriyoruz”
Türkiye’nin 8 yıl önceki halinden çok daha başarılı olduğunu ifade eden  Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Dr. Serdar Çam; “Milletin adını soykırımcı yapabilecek her şeyi yapmış durumdalar. Niçin yapılıyor? Yarın bir gün onların da sonuçları çıkacak ama temel nokta deminki anlattığımız o kontayken strateji kargaşa içinde yönetime Akdeniz'de şu bugün 9 tane Liman, Çin'in kontrolüne geçmiş durumda. Süveyş Kanallı Alternatifi, hatta Akabe Limanı'nı oradan açmaya çalışırken İsrail, Amerika tarafından bundan 3-5 sene önce Trump döneminde uyarılmıştı. Bunları yapamazsın diye. Bir taraftan Amerika müttefiki ama öbür taraftan para tatlı geldiği için başka ilişkilere giriyor. Ve bir şekilde kafası çalışmayan, kendini yönetmesini bilmeyen bütün mekanizmaları birbirine katledip düşürttürüp tetikçi ya da mağdur konumuna sokacak şekilde çalışan bir dünya mekanizmasıyla karşı karşıyayız. Özet olarak toparlayacak olursak konuşmamızı bu film burada bitmiyor. Bu film bundan sonra da hiçbir zaman kopmayacak. Belki de yeryüzünde Türklerin, Müslümanların imtihanları bu manada hep ama hep karşı karşıya kalacağı şeyler olacak. İnşallah bu kadar karamsar bir şeyden sonra 15 Temmuz   anlatıyor hani çerçevesinde. Türkiye artık çok farklı bir noktada. 8 sene önceki Türkiye yok artık. Liderlik yapısıyla, sistem yapısıyla, ekonomik yapısıyla, ekonomik modeliyle, evet, enflasyonla mücadele dönemi var, tasarruf tedbirleri var, hiç hoş olmayan zorluklarla mücadele ettiğimiz kamuoyu görevlisi olarak da bir takım tedbirleri uygulayarak sistemi yönetmeye gayret gösteriyoruz. Hepimiz işte valilerimiz, bürokratlarımız, bakanlıklar hepimiz bir şekilde bu rüzgârı olumlu yaşamak için uğraşıyoruz. Ama bunu yaparken aslında biz bir sistemin de maliyetini tamamlamış oluyoruz. Ankara'dan buraya  havaalanı gibi yollardan, tünellerden, bolu tünelinden geçip iki saatte geri verdik. 2  buçuk saatte gelip geldik. Yani bunların altyapısı Siha'lar, İha'lar, uzay sistemi sistemleri savunma sistemleri giderek artan bir gelişim süreci içinde bunları yapan bir Türkiye var. Artık teknolojiye giden uzaktan savunma sistemleriyle dijital yönlendirmelerle, seyri füzeleriyle, savunma sistemleriyle halkımızın geleceğinin güvenliğini sağlanması için ne gerekiyorsa devletimiz acımadan o yatırımları yaptı. Bunun enflasyona bir yansıması olmuştur. Covid’in depremin olmuştur. Bir milyon konut gitti. Biz unutuyoruz. Acılarımız böyle film şeridi gibi geçip gidiyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Ama bir milyon konutun yanı sıra 50 bin  insanımız gitti. Bugün işte Gazze'de konuştuğumuz rakam 40  bin. Biz bir gecede 50  bin kişiyi de 11 ilimizde toprağa verdik. Dolayısıyla birçok acıları beraberce beraber yaşıyoruz.  Tabii ki siyaset tartışmaların içinde olacaktır. Aldığımız imkanları hiçbir zaman unutmamaız içinde şükür ehli olmamız ve bundan sonraki süreçte gelecek nesillerimize düzgün teslim edebilmenin  mücadelesinde yaptığımızı hiçbir zaman unutmamamız lazım. Bu saatten sonra bizim yaş grubumuzun en büyük dileği doğru ve güzel bir şekilde torunlarımıza vatanı teslim etmekti. Başka hiçbir derdimiz yok. Kim nasıl yönetecekse bu toprakların sahibi olarak yönetsin. Başkalarının kuklası, başkalarının affedersiniz köpeği olarak bu coğrafyanın kontrolüne girmesin. Tek duamız bu. Tabii ki bunu kim en iyi şekilde yapacaksa siyaset  bir şekilde kazanma sanatıdır ve en güzel hizmeti verme sanatıdır. Bugün için Cumhurbaşkanımız ekibiyle parlamentosuyla seçilmiş ve atanmış ekibiyle bunu en güzel şekilde dünyada en iyi yapan ki işte görüyoruz geçtiğimiz hafta NATO'da  bütün dünya liderleri pervaneydi etrafında. Allah başımızdan eksik etmesin, gücümüzü arttırsın ”şeklinde konuştu.

Muhabir: Cengiz Muhziroğlu