Kültür Sanat

Geleneksel yorgancılığın izinde 56 yıl

Kastamonu’da 56 yıldır yorgancılık mesleğini icra eden Şakir Kaba, geleneksel zanaat kültürünü yaşatmaya adanmış bir yaşam sürüyor.

Abone Ol

Bir ömrü geleneksel yorgancılık mesleğine adayan Şakır Amca'nın hikayesi, geçmişin izlerini taşıyan bir yaşam öyküsü sunuyor. 1957 yılında İnebolu'nun Yeşilöz köyünde doğan Şakir Amca, yedi kardeşin arasında yetişmiş ve ailesinin büyükleri tarafından miras alınan yorgancılık geleneğini devam ettiriyor.

“1968 YILINDAN BU TARAFA YORGANCILIK MESLEĞİNİ İCRA EDİYORUM”

Kastamonu’da faaliyet gösteren Aslıcan Yorgan’ın sahibi Şakır Amca, mesleğe başlama hikayesini paylaşarak ailenin büyüklerinin yorgancılık mesleğiyle uğraştığını ve ilk ustasının ağabeyi olduğunu anlatıyor. İlkokulu bitirdikten sonra 1968 yılında ağabeyinin yanında mesleğe adım atan Şakir Amca, İstanbul’da çeşitli ustalarla çalışarak kendini geliştirmiş. Şakir Amca, “Anadolu'nun bir geleneği vardı. Genelde büyüklerden biri tatlıcıysa diğer kardeşler tatlıcı olur veya yufkacıysa yufkacı olur gibi. Bizimde ağabeyimin yorgancı olması mesleğe başlamama sebep oldu. Çocukluktan bu mesleğe bir ilgim yoktu ama ekmek parası için onun yanında başladık. O gün bugündür meslek serüvenim devam ediyor” diyor.

“TEKNOLOJİ SANATIMIZI HER GEÇEN GÜN YOK ETTİ”

Yorgancılık mesleğine ilginin kalmadığını ve bu meslek türlerinin yok olacağına vurgu yapan Şakır Amca, şunları kaydetti; “Yorgancılık mesleğine ilgi ve alaka yok. Şu anda son 30, 35 yıldır bu sanat üzerinde eleman yetişmiyor, kalfa yok. Dünyada yeni çıkan teknoloji, bütün meslek dallarında olduğu gibi bizim sanatımızı da her gece gün yok etti sayılır. Mesleğimiz yok olmak üzere. Maalesef bırakabileceğimiz birisi yok. Eskiden burası benim geçim kaynağım oluyordu. Çünkü yün ve pamuğa talep vardı, iş gücümüz ise çok fazlaydı. O yıllarda bir kız çocuğu gelin olacağı zaman ilk işi yatak, yorgan almak olurdu. İlk konuşulan çeyiz anlamında yatak ve yorgan olurdu. İnsanların o günkü ekonomik durumuna göre kız tarafı gelir 4 takım yatak yorgan yaptırırdı. Oğlan tarafı gelirdi, 5 takım yatak yorgan yaptırırdı. O zamanları inanılmaz iş talebimiz vardı. 2 ,3 tane hatta zaman zaman 4 tane kalfa çalıştırdığımız olurdu. Şimdi ise maalesef teknolojiye yenik düştük”

“YÜN YORGANLAR VÜCUTTAKİ AĞRIYI, STRESİ ALIR”

Yün yorganın sağlıklı olduğuna da değinen Şakir Amca;”1968 yılında mesleğe başladım. O yıllarda elyaf veya silikon diye bir şey yoktu. Yaptığımız ürünler; yorgan ve yataklar, pamuk veya yünden yapılırdı. Yün yorgan el dikimi olduğu için hazır yorganlara göre biraz ağırdı. Üzerinize gece aldığınız zaman sizi rahatlatır. Yün yorganlar vücuttaki ağrıyı, stresi alır. Özellikle çevremden de duyuyorum ‘yastık aldım rahat edemedim, boynum ağrıyor’ diyorlar. Bunun sebebi silikon yastıkların içerisine katılan katkı maddelerinden kaynaklanıyor. Yünün yerini hiçbir şey tutamaz, özellikle yün tercih ediyoruz.  Bu yorganları yakmadıktan sonra eskitmeniz mümkün değil. Müşterilerim zaman zaman geliyor ve benim çeyizlik yorganımı sen diktin diyor. Hala yepyeni duruyor diyor. Bizler hep eski müşterilerimizin tavsiyeleriyle ayakta duruyoruz. Hakiki yorgan yıkanmaz, çarşafı veya nevresim takımı yıkanır. Yıkanan yorgan sağlıklı değildir. Yün yorgan yıkandığı zaman kurumaz. Yıkanan yorgan silikon yorgandır, sağlık açısından zararıdır. Gün içerisinde ki koşturmayı, yorgunluğu yün veya pamuk yatak o yorgunluğu çeker. Sabahleyin çok zinde ve dinç bir şekilde kalkarsınız. Yeni çıkan bu elyaf ve silikon yorganlar her geçen gün bizim el emeğine olan talebi düşürdü. Bizler bugüne kadar bir şekilde karnımızı doyurduk”

“BİR ELİN 10 PARMAĞI KADAR USTALAR KALDI”

Yorgancılık mesleğine talep azaldıktan sonra farklı sektörlere atıldığını dile getiren Şakir Amca; ”Bu sektöre talep azaldıktan sonra zaman zaman farklı işlere yöneldim. Pazarcılık denedim Bartın’dan İnebolu’ya çilek getirip çilek sattım. Amasya'dan kiraz getirip, kiraz sattım. İnebolu’dan balık getirip, Kastamonu'da balık sattık gibi. Zaman zaman farklı sektörleri denedim ama onları hep geçici bir iş gibi gördüm. Sonunda döndük, dolaştık, mesleğimizi yaptık karnımızı bu işte doyurduk. Bugün piyasaya baktığınızda sadece benim sanatımda değil, diğer sanatlardan olan yorgancı urgancı, semerci, yemenici, keçeci, bakırcı, kalaycı gibi bu meslekler her gecen gün bir bir yok olmuştur. Yada benim gibi son anlarını yaşıyordur. Bu mesleklerde bir elin 10 parmağı kadar ustalar kalmıştır. Bunlarda yok olduğu zaman bu meslekler tamamen yok olacak”.

“ÇARŞIDA İŞ GÜCÜNÜN SESLERİ YANKILANIRDI”

Devletin kaybolmaya yüz tutmuş mesleklere destek vererek yaşatılabileceğini dile getiren Şakir Amca; ”Teknolojiye yenik düştük. Devletin bu konuda bizim gibi bu zanaatkârlarına destek vermesi lazım. Kira desteği, vergi muafı gibi… 60’lı 70‘li yıllarda çarşı içine girdiğinizde zanaatkârların çıkardığı seslerden geçemezdiniz. Çarşıda iş gücünün sesleri yankılanırdı. Maalesef ki bu meslek alanlarımız bir bir yok oldu. Bu anlar aslında iş istihdamı sağlıyordu, bir iş alanıydı. Devletimiz kaybolmaya yüz tutmuş mesleklere mutlaka ve mutlaka el atıp ekonomik destek vererek bunları canlandırması lazım. Katkı sunularak bir nebzede olsun mesleklerimiz yaşar, bizlerde ayakta kalırız diye düşünüyorum”

“YORGANIN İÇİNDEN BİR KESE ALTIN ÇIKTI”

56 yıldır yorgancılık mesleğini yapan Şakir amca, anılarını ‘Yorgancı’ adını verdiği kitabını kültür ve sanat derneğine bağışladığını aktararak, unutamadığı bir anısını anlattı; “Kastamonu'ya dükkanımı yeni açmıştım. 80’li yılların başlarında kadının birisi yatak getirdi. 10 gün sonra da yorganı geri teslim almak için gelecekti. Yorganı pamuk motorunun önüne getirdiğimde küt diye bir ses geldi. Sesin üzerine yorganı içini açıp baktım. İçerisinde bir keçe altın vardı görünce şaşırdım. 10 gün sonra kadın yatağını almaya geldi ve altınları geri İade ettim. Bu sefer de kadın şaşırdı, nedir bu diye sordu. Sizin yatağınızın içinden çıktı dedi. Meğerse yatak kayınvalidesinden kalmaymış, kayınvalidesi sağlığında yorganın içine saklamış ziynetleri, kadının da bundan haberi yokmuş. Kadın büyük bir şaşkınlık yaşadı, altınlarını alıp gitti. Böyle bir anı yaşandı” ifadelerine yer verdi.

(Banu Türkmenoğlu – Ozan Furkan Atlamaz)