Gazze’deki Soykırım: Sahte Demokrat Ve Özgürlükçü Söylemlerin İfşası Ve İflası

Abone Ol

Filistin’de, 1948 yılında Siyonist bir İsrail devletinin kuruluşundan beri devam eden işgal ve soykırım 7 Ekim 2023 tarihinden bu tarihe kadar Gazze’de tarihte görülmemiş bir boyuta ulaştı. Farklı dinlere ve ırklara mensup birçok insan bu vahşi saldırılarda hayatını kaybetti. Aralarında binlerce kadın ve çocuk var...

Bugüne kadar şehit olan Gazzeli kardeşlerimin sayısı 40 bine yaklaştı. Sözde medeni ülkelerinin de geçen yüzyıldan beri din olarak dayatmaya çalıştıkları demokrasi, insan ve hayvan hakları, hak, hukuk, adalet, özgürlük vb kavramlar da meğer içi boş kavramlarmış.

Bu soykırımı yapanlar, bu kavramları kendilerinin oluşturduğu yazılı kaynaklarda şöyle tanımlıyorlar:

  • Soykırım: Sistematik bir şekilde belirli bir etnik, dini, ırksal veya ulusal grubun tamamen veya kısmen yok edilmesi amacıyla gerçekleştirilen kitlesel ve kasıtlı şiddet eylemlerini ifade eder.

Soralım: Bu Siyonistlerin ve destekçilerinin soykırım tanımı nedir acaba?

Yorumum: Çok kötü yakalandılar. Gazze tüm maskeleri indirdi. Birçok masum insanı şehit ettiler ama bu şehitler ve gaziler yeni bir dünya düzeninin kapılarını araladılar.

  • Avrupa insan hakları sözleşmesinin tanımı: Avrupa’da demokrasi ve insan hakları, Avrupa Birliği’nin temel değerleri arasında yer almaktadır. Avrupa Birliği, insan haklarına saygı, özgürlük, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan onuru ve insan haklarının korunması gibi konuları teşvik etmektedir.

Biz de soralım: Gazzeliler insan değil mi ve bu tür hakları ve onurları yok mu? Böyle görüyorlarsa bu katliamcıların hepsi insanlıktan nasibini alamamış vahşi yaratıklardır.

  • BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 1. Maddesi: İnsanın akıl ve vicdanla donatıldığına vurgular.

Yorumum: Vicdanlarının sesine kulak veren halkların, üniversite öğrencilerinin ve öğretim üyelerinin Gazze’deki soykırımı protesto eylemlerini, bu bildirge ile dünyayı denetleyen Siyonistlerin kontrolündeki Emperyalist ABD, İngiltere vb ülkelerdeki yönetimlerin bu eylemleri polis zoruyla bastırmaları büyük bir çelişkidir.

  • Demokrasi: Temel hak ve özgürlüklerin korunmasını ve bireylerin katılımını teşvik eden bir siyasi sistemdir.

Soralım: Bugüne kadar kendilerini çağdaş, medeni, demokrat ve özgürlükçü olarak tanıtanlar bu sisteme gerçekten inanmışlar mı? Yoksa bugüne kadar tüm dünyayı kandırmışlar mı?

·       Hürriyet: Bireylerin özgürce düşünme, ifade etme ve eyleme geçme yeteneğini ifade eden bir kavramdır. Hürriyet, temel bir insan hakkı olarak kabul edilir ve birçok demokratik toplumun temel değerlerinden biridir.

Soralım: Hürriyet ile ilgili kavramlar ve haklar sadece onlar için mi geçerlidir? Bu böyleyse bu sahtekârlıktır, ikiyüzlülüktür.

  • Adalet: Eşitlik, dürüstlük ve hakkaniyet prensiplerine dayanan bir kavramdır. İnsanların haklarına saygı gösterme, herkese eşit muamele yapma ve haksızlığı önleme anlamını taşır. Adalet, toplumun adalet sistemleri aracılığıyla sağlanır ve yasalara ve hukuki kurallara uyulmasını gerektirir. Adalet, bireylerin ve toplumun hakkını koruma, suçluları cezalandırma ve mağdurlara tazminat sağlama işlevine sahiptir.

Soralım: Dünyanın birçok yönetime etki eden, şantaj ve ekonomik baskılarla onları yönlendirmeye çalışan bu soykırımcılar mı bu dünyaya adalet getirecek? Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan boşuna dünya beşten büyüktür dememiştir.

Bir hocamızın sözü: “Herkes için insan hakları diyen başta ABD olmak üzere tüm Batı’yı temsil eden uygarlığın sahtekâr olduğu, Müslüman için ayırımcılığın (discrimination) meşru olduğu, “insan hakları” vb. kavramların sömürge düzeninin zeminini perçinlemeyi hedeflediğini Gazze açığa vurdu!” (Prof. Dr. Saffet Köse)

Soykırımcılar ve sömürgeciler için geldiğimiz nokta kötü bir son oldu, gerçek yüzleri ifşa ve deşifre oldu.

Siyonist İsrail ve onların destekçileri olan Emperyalist-Siyonist Amerika, İngiltere ve bazı Batılı ülkelerinin en önemli derdi bölgedeki yerüstü/yeraltı madenleri ve enerji kaynaklarıdır.

1948 yılından bu yana ‘İsrail emperyalistlerin Orta Doğu’daki karakolu’ gibi davranmakta ve bu nedenle birçok ülkeden de destek almaktadır. Özellikle stratejik birimlerinin yönetiminde görev alan Yahudi asıllı Siyonistlerden anlaşılacağı üzere, Amerika için de, ‘ABD, İsrail’in dünyadaki karakoludur’ demek, yanlış bir tespit olmayacaktır herhalde.

Bu savaş iyi (cesur) insanlarla elindeki teknolojik imkânlara güvenip karada savaşmaktan korkan, hiçbir savaş hukuku tanımayan kötü (korkak) insanların savaşıdır.

Bu delilere, paranoyaklara artık dur denmeli, yoksa bu ateş herkesi yakacak...

Bu sorunun çözümü için Türkiye büyük bir çaba harcamaktadır. İslam dünyasındaki yöneticilerin pasifliği, batının ikiyüzlülüğü, Türkiye’nin tüm çabalarını sonuçsuz bırakıyorsa o zaman ezber bozma zamanı gelmiş ve yeni stratejileri devreye koyma zamanı gelmiştir.

Savaşı durdurmak için daha güçlü, somut ve yeni politikalara ihtiyaç var. Türkiye olarak tarihin yeniden bir öznesi olmak istiyorsak, milli ve manevi değerlerimizden ilham alarak; bilim, sanayi ve teknolojide en iyisini üreterek ekonomik olarak da güçlenmek zorundayız.

Dini, dili, ırkı ne olursa olsun iyilerin, iyiliğin egemen olduğu herkesin adil bir düzende barış ve özgürlük içerisinde yaşayabileceği bir dünyayı tesis etmek için yeni bir süreç başlatmalıyız.

Hepimiz iyilik yolunda seferle sorumluyuz.

Günün birinde bu topraklara ve tüm dünyaya inşallah barış gelecektir. O gün geldiği zaman, bu acıları çeken bu güzel insanlar, bu topraklarda barış ve güvenlik içerisinde yaşayacak olan farklı dinlere mensup tüm inşalar tarafından minnetle, şükranla anılacaklardır.

Allah, mazlum ve mağdur insanlarla beraberdir. Allah, Gazze’de, Türkistan’da vb birçok yerlerde zulüm gören kardeşlerimizin yâr ve yardımcısı olsun, zalimleri de kahhar sıfatıyla kahru perişan eylesin…

Prof. Dr. Zekeriya YERLİKAYA