Milli İrade Platformu, “Filistin Üzerine Yalanlar ve Gerçekler” konulu konferans düzenledi. Programın konuşmacısı Birlik Vakfı Kastamonu Şube Başkanı, Tarihçi-Yazar Erdal Arslan oldu. Konferansa Kastamonu Milli İrade Platformu başkan ve yöneticileri, protokol üyeleri ile davetliler katıldı.
“Nerede medeni Avrupa, nerede insan hakları? Birleşmiş Milletler denilen topluluk nerede?” diye sözlerine başlayan Milli İrade Platformu Dönem Sözcüsü Abdullah Yılmaz, “Arap Birliği ve ruhsuz İslam alemi nerede? Allah bunların hesabını tek tek göreceği günde bizlere de safımızı sorduğunda bizler ne cevap vereceğiz? Filistinli kardeşlerimizin Gazze'de yok edilen masum bir milletin yok olmasına seyirci olan Batı’yı anladık, Hristiyan alemini anladık. Bunlar insanlıktan nasibini almamış vicdanları yok olmuş zalimlerdir. Petrolü evinde bulunduran zengin doğal kaynaklara sahip olan Katar ve Yemen haricindeki alemi İslam’ı anlayamadık. Bizler mazlum, Filistin halkının yanındayız. Bizler yok edilen soykırıma uğrayan gaz bombaları ile cehenneme çevrilen yıkılan, tarumar edilen Gazze'nin yanındayız. Zulme uğrayan her kim varsa bizler oradayız. Gönüllerdeyiz, ümmet bizi bekliyor. Bizler diri olacağız, biz olacağız, kardeş olacağız” dedi.
“SİYONİST ZİHNİYETİN VAHŞETİNE İSLAM DÜNYASI ŞİDDETLİ KINAMALARLA KARŞILIK VERİYOR”
Birlik Vakfı Kastamonu Şube Başkanı, Tarihçi-Yazar Erdal Arslan ise şöyle konuştu:
“Dünya tarihi bugüne kadar görmediği bir zulmün, vahşetin, soykırımın, zorbalığın canlı yayınlarda izlendiği kara hem de kapkara bir zamanı yaşıyor! Dünyanın en büyük, en organize, en fütursuz, en vahşi, en adi terör örgütü; üççeyrek asırdır sistematik ve aleni bir şekilde sürdürdüğü terörün zirve noktasına çıkmış durumda. Kudüs diyarında Siyonist zihniyet vahşetin uç noktalarında gezinirken; İslam dünyası şiddetli kınamalarla karşılık veriyor. Haçlı güruhu ise zalimi mazlum mazlumu zalim gösterme maharetini burada da en güzel şekilde sergiliyor! İslam dünyası olarak öylesine paramparça olmuş öylesine bağlarımızı koparmışız ki, İslam dünyasının en mübarek üç şehrinden birisinde feryatlar yükselirken; kendi kısır çekişmelerimizin gürültüsünden duymuyoruz! Duysak da; vicdanlarımızı susturmak için yalanlara sarılıyor, yalanları çok çabuk kabulleniyoruz!”
“Ben bugünü değil, bugüne gelinen tarihsel süreçteki birkaç kilometre taşını ve Goebels Yalan Sisteminin nasıl başarıyla icra edildiğini paylaşmak istiyorum. Öncelikle Filistinli Araplar hakkında bir iki kelam edelim. Filistinli Araplar! Dilimize pelesenk olmuş, Filistinlileri Arap ırkına tevdi ettiğimiz Goebels zihniyetinin yalanlarının ilkidir belki de! Çünkü Filistinliler Arap değildir! Milâttan önce 1200’lerde vuku bulan Kavimler göçü sırasında “deniz kavimleri”nden Filistler bölgeye gelmiş ve bugünkü Gazze Şeridi ve civarında beş büyük şehir kurarak burayı yurt edinmişlerdir. Hangi ırka mensup oldukları bilinmeyen Filistler (kuvvetli bir ihtimalle Hint-Avrupa) bölgede “demir çağı”nı başlatmışlardır. Bir Kızılderili atasözü der ki: Eğer bir derede iki balığın birbiriyle kavga ettiğini görüyorsanız, bilin ki beş dakika oradan bir İngiliz geçmiştir! 1517 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından fethedilen ve Osmanlı hakimiyetine giren Kudüs, tam 400 yıl boyunca Türk hakimiyetinde kaldı. Bu süre zarfından barışın, huzurun, hoşgörünün beldesiydi Kudüs ve Filistin. İngiliz çizmesinin toprağa değdiği andan itibaren ne huzur kaldı ne barış! 1917 yılında başlayan İngiliz mandası 1947 yılında sona erdiğinde; Yahudi terörü de gemi azıya almış vaziyetteydi! Filistin'i 1917'den beri idare eden İngiltere, Siyonist-Arap sorununu çözme sorumluluğunu 1947'de Birleşmiş Milletlere devretti. BM'nin kurduğu özel komite, bölgeyi Filistin ve Arap devletleri arasında bölmeyi önerdi. Arap Yüksek Komitesi diye anılan Filistinli temsilciler, teklifi reddederken, Yahudi temsilciler kabul etti. Paylaşım planı, Filistin'in yüzde 56,47'sini Yahudi devletine, yüzde 43,53'ünü de Arap devletine bırakıyordu. Kudüs ise uluslararası bir idare altında olacaktı. 29 Kasım 1947'de BM Genel Kurulu'nda 33 ülkenin oyuyla plan onaylandı. 13 ülke karşı oy vermiş, 10 ülke de çekimser kalmıştı. Filistinlilerin reddettiği plan hiç uygulanmadı. Ben Gurion İngiliz mandasının resmen sona ermesine Birgen kala 14 Mayıs 1948 tarihinde bağımsızlık bildirgesini tüm dünyaya duyurur. Ardından çıkan iç savaşta toprakların yüzde 77’ si İsrail adı verilecek olan terör devletinin eline geçer. Filistinlilerin köylerinin yakılıp yıkılması ve insanların çocuk kadın, yaşlı hasta demeden katledilmeye başlamasıyla Arap – İsrail savaşı patlak verir. Avrupa ve Amerika’nın perde ardındaki desteğiyle Arap birliklerini geri püskürten İsrail topraklarını biraz daha genişletir. Ve bu artık alışkanlık haline gelir. 1967 yılındaki 6 gün savaşlarında da ağa babalarının desteğiyle Arapları mağlup eden İsrail yine Filistin topraklarını gasp eder. Sonraki yıllarda İslam dünyasının sesi kısılır! Mücadele Filistinliler ile tüm sömürgecileri arkasına alan İsrail arasında denk olmayan bir şekilde sürer. Bir tarafta dünyanın en gelişmiş silahları ve teçhizatları diğer tarafta saban ve taş! Her türlü insan hakkını ayakları altına alan terör devleti İsrail mazlum, tanka taş ile karşılık veren Filistinli zalim teröristtir! Siyonist hareket algı yönetimini o kadar başarılı bir şekilde yürütmüştür ki, sadece Avrupa ve Amerika değil İslam dünyası ve hatta Türkiye bile bu algıları ve yalanları gerçek olarak benimsemiştir. ‘Kitleleri etkilemek istiyorsanız, ortaya kocaman bir yalan atın. Ama çok büyük bir yalan olsun. İkinci kriter çok basit bir yalan olsun. Sonrasında da bu basit ve çok büyük yalanı sürekli tekrar et. Ve ardından kitlelerin o yalanı gerçekmiş gibi nasıl kucakladığını otur seyret.’ Bu sözler bir yerlerden tanıdık geliyordur, eminim. Hitlerin Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’ in Büyük yalan Teorisi’ nin özüdür bu cümleler. ‘Filistinliler topraklarını sattıkları için İsrail Devleti Kuruldu’ cümlesi de Goebbels sisteminin ürettiği yalanlardan birisi ve en büyükleri arasındadır. Elbette ki öylesine sarf edilmiş bir cümle değildir. Yıllar sürecek işgalin, soykırımın ve vahşetin vicdanlara hücumunun önüne perde çekmek için kullanılmaya uygun en etkili yalandır! Çok basit, çok büyük bir yalan! Uzun yıllardır sürekli tekrar edilen bir yalan! Türkiye’ dede gündemden düşürülmemesi için maşaların, piyonların sürekli tekrar ettiği bir yalan! Ve bu yalan ne yazık ki toplumda da artık karşılık bulmuş ve azımsanamayacak bir kitle Filistinliler topraklarını Yahudilere sattığı için İsrail terör Devleti kurulmuş zannediyor! Belki de işimize böylesi geliyor! İslam’ın ilk kıblesi, İsra ve Mirac’ ın merkezi, Selahaddin Eyyubi ve Yavuz Sultan Selim’ in bizlere emaneti topraklarda, gözümüzün önünde gerçekleşen işgal, soykırım, vahşet ve zulme vicdanımızın yükseltmeye çalıştığı feryadı işte bu sihirli cümle ile durdurabiliyoruz! Filistin ve İsrail tarihinin en büyük yalanı işte bu sihirli cümledir. Bu cümle İsrail Terör Devleti’ nin yaptığı tüm hukuksuzlukları, vahşeti, işgali, işkenceyi, sürgünü, zulmü HAKLI(!) çıkarma malzemesi olarak kullanılmaktadır. Hatta ülkemizde de Filistin Soykırım ve Zulmü karşısındaki sessizliğin belki de tek vicdan susturma aparatı olarak kullanılmaktadır. Peki tüm bunlara rağmen Filistinliler topraklarının ne kadarını sattı? Gelin şimdi de buna bakalım: 1897 yılında Siyonist hareketin başlamasıyla Abdülhamid tehlikeyi sezerek Filistin topraklarının %80’ ini devlet arazi haline getirmiş, bununla da yetinmeyerek Yahudilere toprak satışını yasaklamıştır. Osmanlı Ordusu’nun İngiliz birliklerine karşı vermiş olduğu savunma mücadelesi 9 Aralık 1917 tarihinde başarısız oldu ve Kudüs İngilizler tarafından işgal edildi. Böylelikle, 1516 tarihinde Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı hakimiyetine giren Kudüs İngiliz kontrolüne geçti ve işgal edilen Filistin’de İngiliz askerî yönetimi başladı. Filistin’de İngiliz Manda yönetiminin başlamasıyla birlikte 4 asırlık Osmanlı hakimiyetindeki barış ve huzur topraklarında çatışmalar, kavgalar, şiddet ve terör baş göstermeye başladı. Tabiki şiddete maruz kalanlar büyük çoğunlukla Filistinliler ve yerli Araplar olurken; Yahudiler daima kollandı ve desteklendi. Filistin halkının büyük bir çoğunluğu küçük arazilerde tarım ve hayvancılıkla uğraşıyordu. İngiliz Mandası altında hem Yahudilerden gelen şiddet, baskı ve zulüm hem de İngiliz yönetiminin koyduğu ağır vergiler karşısında sonuna kadar direndiler. Vergiler öylesine bir hal aldı ki arazinin değerinden bile fazla hale geldi. Bununla da yetinilmedi, hasat zamanı gemilerle getirilen tarım ürünleri değerinin çok altında satışa sunularak Filistinli çiftçinin mahsulü elinde bırakıldı. Bununla da yetinilmedi diğer Suriyeli ve Ürdünlü büyük çiftlik sahibi Arapların arazileri değerinin 40 – 80 kat fazlasına satın alındı. Bununla da yetinilmedi Filistinli küçük çiftçinin topraklarının dibinde yerleştirilen Yahudilerce baskı ve terörle yıldırma politikası izlendi. 1917 yılından 1947 yılına kadar süren 30 yıllık İngiliz Mandası döneminde tüm hilelere, baskılara, yıldırma politikalarına ve Yahudi terörüne rağmen Filistin topraklarındaki Yahudi toprağı oranı % 6’yı zor bulmuştu. Bu %6’nın da yüzde 25 ile 27 arası Filistinli Müslümanlar tarafından satılan, el konulan, haciz yoluyla alınan topraklardır. Yani Filistinli Müslümanlardan alınan toprak miktarı 1,5 civarındadır. 1947 sonrasında ise ne toprak satışından bahsetmek mümkün değildir. Çünkü fiili olarak işgal ve gasp dönemi resmen başlamıştır. Özetleyecek olursak, İsrail devleti, Filistinliler topraklarını sattıkları için kurulmamıştır! Tam tersine, her türlü kuralsızlığa, ahlaksızlığa, zorbalığa rağmen Filistinliler topraklarını satmadıkları için Birleşmiş Milletler 1947 yılında gaspa imza atmıştır! Filistin meselesi Arabın meselesi değildir! Filistin toprakları tam 400 yıl boyunca öz be Öztürk yurdudur. Yavuz Sultan Selim’ in rüyası, Abdülhamid hanın emanetidir. Ve Kudüs isra ve miraç mucizesinin başladığı, peygamber efendimizin ziyaret edilmesini tavsiye ettiği üç kutsal şehirden birisidir. Filistin ve Kudüs, hem tarihi açıdan türkün meselesi, hem de dini açıdan bin yıldır İslam’ın sancaktarlığını yapan Müslüman türkün meselesidir. Gelelim boykot meselesine, almazsan ölmezsin, alırsan ölür. Yerli malı tercih ederek hem İsrail’in ekonomisine darbe vurursun hem de kendi ülkenin kalkınmasına katkıda bulunursun. Karınca misali, İbrahim ateşine odun taşıyanların değil su taşıyanların yanında olarak tarafını belli edersin.”
Program dua sonrasında sona erdi.