Kastamonu Belediyesi yeni emanetçilerine teslim edilecek bugün yarın, belediyenin mevcut taşınır ve taşınmaz varlığını a’dan z’ye bilmek kamuoyunun hakkı, bu sayede yeni yönetimin eli görülmüş olur…
Güçlü mü zayıf mı?
Arsa dökümünden yeşil alan varlığına…
Kasadaki nakitten senet sepete.
Alacaktan vereceğe…
Hebadan fedaya.
Asıl “devir teslim” budur…
İki demet çiçekle yapılan olsa olsa göz boyamak.
Hatta…
“Şunu aldım, şunu devrediyorum” diyecek kadar ayrıntılı bir “teslimat” olmalı.
A4’ün bir tarafında aldıkları…
Karşısında devrettikleri.
Batı yahut Japonya vesaire gibi “denetim” mekanizmasının yöneticilerin “üstünde” olduğu ülkelerde “belki” bu yöntem vardır…
Gerçi olmasına da gerek yok, “denetim” mekanizması zaten kimin ne alıp verdiğini kendi beyanına gerek kalmadan kamuoyunun bilgisine sunuyor, işte o ülkelerde iki demet çiçekten başka evraka gerek yok devir teslimde.
Bizde, selef “verdim” diyor, halef “aldım” diyor…
Selef ne verdiğinin pekala farkında da, halef ne aldığının ayırdında değil, yerel ifadeyle “toramani”.
Gül bahçesi mi?..
Pimi çekilmiş bomba mı?
Gerçi, farklı partilerin devir teslimi ise, gelenek hiç bozulmuyor…
Selefin ağzında aynı türkü “enkaz devraldım”.
(Demokrasinin asıl hasleti “denetim” mekanizmasının kurumsal varlığında ve itibarındadır…
Demokrasiler, yöneticilere keyiflerine göre ne imza attırır ne de adım, “sınırlar”.
Demokrasi “özgürlük” değil miydi?..
Aksine, “sınırlama” üzerine kuruludur, çözemediğimiz “püf nokta” budur.
“Denetim, sınır, yetki paylaşımı”…
“Hesap sorma” ve “hesap verme”.
“Ceza”…
“İyi hal uygulaması yoktur”.
(Her belediye seçimi ardından benzer talepleri dillendirmeye gayret ettim…
Şifahen de söyledim ki “şifa olsun” diye.
Ne gidenler yanaştı…
Ne de gelenler.
Ardından, devir alanlarca bir dünya “spekülasyon”, “monolog”…
Dedim de dedim.
Bari bu kez…
Devir teslim tutanağı düzenlensin ve iki tarafça imza altına alınsın ve kamuoyuna ilan edilsin.
Çok mu zor “şu kadar yeşil alan devrettim” yahut “devraldım” diyebilmek…
Arsa ve emsal konularını açığa sermek.
Asıl “didik didik etmek” budur…
Gidenin ardından laf söylemek değil.
Hem 5 yılın muhasebesidir giden namına…
Helalleşmektir.
Not: “Oportünizm”…
Sol siyaset jargonunun kalıp terimlerinden biridir, birbirlerinin siyasi yöntemlerine kıl kapan solcular dillerinden düşürmezler “oportünist” yaftalamasını, ağır eleştiridir.
Kavgada söylenecek laf değildir…
Züccaciye dükkanına fil girmesidir.
Siyasette “fırsatçılık” ya da “çıkarcılık”, en direkt haliyle bencil avantajlar uğruna “bilinçli politika” ve “uygulamada” bulunmaktır…
Kendi bilincinde olmayanı kamuoyuna varmış gibi göstermektir.
Ne olduğu gibi görünmektir…
Ne de göründüğü gibi olmaktır.
Hele dini inanç üzerinden yapılıyor ise…
Siyasetin de sınırlarını aşıp “patolojik” bir sorundur.
Öz söylemek gerekirse…
“Hastalıktır”.
Mazereti yoktur…
Ne söylense hikayedir.