Bakıldığında bireysel hayatın da toplumsal hayatın da kuralları son derece basit ve belli aslında, en azından son 12 bin yıllık tarihsel yolculukta deneye yanıla “kroki” net hatlarıyla ortaya çıktı, ne var ki zaman zaman “kriko” arıza yapıyor…
Eziyor altında kalanı.
Tercih illa ki…
Kimi(leri) krokiyi takip ediyor, kimi(leri) “kriko” altında kalıyor, tamamen “bilinçli” tercih.
Beynini kullanan(lar) kazanıyor…
İz sürmeyi sürdürüyorlar ömürlerince.
“Beyin”…
Dışından “et”.
İçi…
“Devre deryası”.
“Karargah”…
“Komuta merkezi”.
Kullanıldığında tam bir “kar kürüme aracı”…
Her dem ilkbahar.
İş akdi sonlandırıldığında…
“Yük”.
Atsan atılmaz…
Hurda kıymeti yok.
Satsan satılmaz…
Kim alsın çıkma beyni?
Bir deniz canlısı var…
“Deniz üzümü”.
Hayatı tam bir “roman”…
İlkokul 1’den itibaren çocuklara anlatılması lazım gelen bir “ibret”, lafımı yabana atmayın, öğrencilerinize lütfen okuyun muallimler.
Henüz hayatın başında, kemale ermeden, kararını veriyor deniz üzümü…
“Kriko altında kalmak”.
Deniz üzümünün hayatı; ömrü boyunca kafayı sokacağı bir kaya, sarılıp hiç bırakmayacağı bir parça mercan parçası aramaya kodlu…
“Tabiatı” bu.
Dolaşır, dolaşır, dolaşır deniz altında…
İlkel sinir sistemi ona bu yolculukta rehberlik eder.
Nihayetinde aradığını bulur…
Ve yatağı yorganı serer oraya, kök salar, hedefine ulaşmıştır.
Beyni vardı ilkel de olsa…
Aksi halde krokisini takip edemezdi.
Kendine konak bulunca, güvene erince, kamufle olunca…
Beyine ihtiyacı kalmadığına kanaat getirir.
Beynini yer…
Harbiden yer.
Beyin ölünce…
“Bitkisel hayata” geçer.
İnsan da deniz üzümü misali…
Kimi zaman ihtiyacı kalmadığı hissiyatı ile beynini rafa kaldırıyor, bitkisel hayata geçiyor, kamufle oluyor toplum örüntüsünün saçak altlarında.
Toplumsal ilerlemenin, ekonomik kalkınmanın, sosyal gelişmenin ivmesini deniz üzümü popülasyonunun katsayısı belirliyor…
Deniz üzümleri ile dolu katlar arttıkça yerleşimde, kriko düzen tutmuyor, tuzla buz ediyor altında kalanları.
Deniz üzümünü anlatalım çocuklara…
Sakın ola, ihtiyaçları kalmadığına hükmederek, beyinlerini yemesinler günün birinde.
Her dem lazım beyin…
Yediden yetmişe.
(“Deniz üzümü” mevzusu biyoloji başta olmak üzere bilimin konusu…
Farklı bilim disiplinleri de bu anlamlı örneği illa ki kullanıyorlar.
Meğer “basın yayın” da epey ekmeğini yemiş deniz üzümünün…
Yayılı ve görsel medya deniz üzümünü örnek göstererek insanları doğru yola yöneltme gayretindeki sosyal mesajcı yazılarla dolu.
Geride kalmışım…
Bu kadar “bilimci” medyaya kurban olalım (mı).)
Not: Ekonomim gazetesindeki köşe yazısında Vahap Munyar, Ağrılı iş insanı İbrahim Çeçen’in “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” başta olmak üzere baba ocağına yaptığı katkıyı kaleme aldı, bir cümle var ki zihin açıcı Kastamonu’ya da…
“Ağrı’ya fabrika kursam, istihdama, kentin ekonomisine katkım sınırlı kalır. Devlet üniversitesinin büyümesine, gelişmesine, akademik kalitesine yatırım yapsam Ağrı’ya daha büyük katkı sağlamış olurum.”
Üniversite mi?..
Fabrika mı?
Sosyal gelişme olmadan…
Ekonomik kalkınma olur mu?