Sinan Savaş, son günlerde yaşanan iklim değişiklikleri ile sıcaklık artışlarıyla ilgili şu sözleri kaydetti:
“Çevre ve iklim gündemi dendiği zaman ölçeğimizi nereden baktığımıza göre değiştirebiliriz. Kastamonu yerelinde bizleri ilgilendiren haberlerle dolu. Ölçeği genişlettiğiniz zaman Anadolu’da, Türkiye’de çok başka konular var. Daha da yukarı çıktığınız zaman Avrupa kıtasını ilgilendiren ilginç gelişmeler var. Daha da yukarı çıktığınız zaman dünyada küresel anlamda birçok gelişme var.

İklim krizi, küresel iklim değişikliği hakkında şu an Avrupa’da, birçok yerde de zaten aktivist hareketler var. Fakat bu aktivist hareketlerinin tabi bir anlamda da yapıcı olması gerekiyor sadece yıkıcı anlamda aktivist ve aktivizm ile olacak gelişmeler değil bunlar. Türkiye’de yangınlarla boğuşuyoruz malum Antalya’da, Muğla’da, Anadolu’nun farklı coğrafyalarında özellikle Batı Karadeniz bölgesinde de son zamanlarda yangınları tekrar yaşamaya başladık ve üzgünüm ki çok daha sık yaşayacağımızı söyleyebilirim. Çünkü iklim değişikliğinin iklimi ve toprağı ısıtmasıyla, küresel ortalama sıcaklıkların artmasıyla ister istemez; herkesi, tüm coğrafyaları etkileyebilen bir hale geliyor. 2023 yılında şu an küresel ortalama sıcaklığının yaklaşık 1,5 derece arttığını gözlemleyebiliyoruz. Aslında bu 1,5 derece bizler için basit gelebilir ama bu 1,5 derece ekosistemdeki birçok canlıları etkileyebilen bir sıcaklık. Çünkü ortalama sıcaklığın artması kimi bölgelerde yangınlara, kimi bölgelerde sel baskınlarına, kimi bölgelerde kuraklıklara, kimi bölgelerde değişik doğal afetlere, kasırgalara zemin hazırlayabiliyor. Atmosferin enerjisini arttırdığımız zaman küresel sıcaklığın artmasıyla beraber çok umulmadık senaryolarla karşılaşabiliyoruz. “


Geçtiğimiz 6 Temmuz 2023 tarihinin dünyanın en sıcak günü olarak ölçümlenmesiyle ilgili konuşan Savaş; “Şöyle bir gerçek var temmuz ayının sonlarına yaklaştık şu an dünyanın varoluşundan bugüne kadar ölçümlenebilen en sıcak ayı yaşadık. İklim değişikliği mücadelesinin sunulmasında temeli bu gerçekler oluşturuyor. “ dedi.


“KÜRESEL İKLİM ISINMIYOR ARTIK KAYNAMAYA BAŞLADI”
Savaş, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Gutierrez’in basına düşen açıklamalarını hatırlatarak; “Küresel iklim ısınmıyor artık kaynamaya başladı; iklim ısınmasını da kullanmayalım iklim kaynamasını kullanalım, küresel sıcaklığın kaynamasını kullanalım” ifadelerinin altını çizdi. Savaş; “bu hem aslında durumu tasavvur eden bir açıklama hem de küresel politikaların geleceğini de bu açıklamanın satır aralarında öngörebiliriz.” Diyerek Gutierrez’in sözlerine açıklık getirdi.

Artık eskisi kadar rahat enerji üretimi söz konusu olmayacak, artık eskisi kadar rahat gelişmiş ülkeler fosil yakıtları yakamayacak diye konuşan Savaş konuşmasına şöyle devam etti:

HENTBOL TOPU BÜYÜKLÜĞÜNDE DOLU
“Şu an Türkiye’nin 4 bir yanının yandığı gibi yakın coğrafyamızda da yangınlar var. Yunanistan yangınlarla boğuşuyor; Avrupa bölgesinde, Avrupa Kıtası’nda yangınların en fazla etkilendiği coğrafya İtalya. İtalya’da Sicilya bölgesi yangınlardan etkileniyor. Nahoş bir konu bu tarafta İtalya’da yangınlar yollara sıçramış iken artık hentbol topu büyüklüğünde abartısız söylüyorum dolular yağmaya başladı.

İtalya bize uzak bir coğrafya fakat küresel anlamda bakıldığında komşumuz denilebilecek bir coğrafya. Yarın bu atmosferik hava olayları atmosferdeki enerjinin artmasıyla beraber doğanın bize anlatmak istediği o sert seremoni Batı Karadeniz’e de gelecek, Anadolu’nun diğer bölgelerine de gelecek, belki dolu olarak gelecek, hentbol topu değil golf topu büyüklüğünde yağacak, belki sel baskınları olarak gelecek, belki başka şekilde gelecek. Ama şu an ısrarla vurgulamak istediğim iklim değişikliği konusu artık küresel anlamda aciliyet meselesi haline geldi, acil durum haline geldi.

Nasıl ki pandemi de insanlar işsiz kaldı; nasıl ki pandemi de insanlar hayatlarını kaybetti, iklim değişikliği konusuyla ilgili de çok yakın zamanda -umarım olmaz fakat öngörülebilir veriler var elimizde- insanlar hayatlarını kaybedecekler, işsiz kalacaklar, iklim göçleri başlayacak, şirketler uçaklarla seyahatlerinden bile artık vazgeçmeye başlayacaklar.

"BÜYÜK BİR KRİZ BİZİ BEKLİYOR"
Büyük bir kriz bizi bekliyor, büyük bir kriz kapıda, bununla beraber gıda krizi de kapıda. Daha önce söylediğim gibi dünyanın bugüne kadar geçirdiği en sıcak en 6 Temmuz 2023 tarihinde kayıtlara geçti. Okyanus suyu sıcaklığı şu an hiç olmadığı kadar: Amerika’da bazı bölgelerde jakuzi sıcaklığına kadar geldi deniliyor. Akdeniz’de keza anormal üzerinde bir sıcaklıklar var. Belki suyun ısınması denize soğuk suya giremeyenler için hoş bir durum olabilir ama denizdeki canlıların oksijen seviyeleri etkileniyor. Teknik konuşmak gerekirse; denizlerdeki katmanlarda çözülebilir oksijenler azalıyor. Marmara Denizi ile alakalı son yapılan çalışmalarda alt katmanlarında hiç olmadığı kadar az oksijen seviyesinin görüldüğü gözlemleniyor. Suda çözülen oksijenden bahsediyorum dolayısıyla biz artık balık türlerinin azaldığından, balık ölümlerinden, karaya vurma olaylarından, müsilajlardan, şirketlerin yasal sınırlarının düzenlenmesinden bahsedeceğiz artık. İklim çevre konuları herkesi etkileyecek.  


Belki şu an çok anlam ifade etmiyor ama bu noktada mütevazı olmayalım çevre ve iklimle alakalı belki yerel gündemde program yapan nadir gruplardan, kanallardan bir tanesiyiz bence. Bu zamanla bizde bir rozet olarak kalacaktır.

"ATMOSFERDEKİ METAN GAZI MİKTARININ CİDDİ PAYI HAYVANLARA AİT"
Krizin boyutları; sektörleri, şirketleri, ülkeleri, kişileri, grupları, sivil toplumu, canlıları, insandan ayırıyorum sadece insanlar değil hayvanları, ekosistemi etkiliyor. Etkilediğini zaten gözlemliyoruz şimdi neden iklim gündeme geldi?  Gıda krizi ve tarım kriziyle de karşı karşıyayız maalesef. Aslında verdiğim referans pandemi küresel bir krizdi. İklim krizi; en az pandemi kadar uzun vadede bizleri etkileyecek, tarım ve gıda krizi anlamında da etkileyecek. Çünkü kişiler artık gıdalara ulaşamayacak hale gelecekler ve bu bir felaket senaryosu değil. Bu kıtlığın aslında modern versiyonu olacak. Nasıl ki şu an  Rusya Ukrayna savaşıyla tahıl ambargosuna karşı karşıyayız. Fakat bir tarafta da Hindistan’da pirinç ihracatıyla alakalı kendi kotalarını koydular ve pirinç ihraç etmeyeceklerini söylediler. Farklı coğrafyalar ihracatlarını şu an askıya aldılar gıda krizi ve iklim mültecilerinin de yarattığı etkiyle beraber ekonomik krizler aynı zamanda tarım krizleri bizi bekliyor. Bir taraftan da tabii iklim mücadelesi verirken aslında çok da detaylı ve araştırılması üzerinde bir program yapılması gereken bir konu: Hayvansal etkili yani antropolojik yaptığımız bu tarımla alakalı hayvansal kaynaklı da bir metan gazı var ve açıkçası havadaki metan gazının en büyük kaynaklarından bir tanesi de hayvanlar. Bununla ilgili çalışmalar var yani hayvanlardan kastımız özellikle inekler. Kestirip atamayız yani şuraya da varmasın konu evet yapay et tüketelim işte küreselciler yapay hep tüketmeyi önümüze koydular iklim değişikliğinin etkilerine de hayvanlar. Elma ile armutu ayırmamız lazım. İklim değişikliğinin etkileyen nedenlerde hayvanların olduğu metan gazı ürettikleri için bir gerçek. Çünkü metan gazı üretimi dolayısıyla atmosferdeki metan gazının ciddi payı hayvanlara ait.

Şöyle sevdiğim bir söz var der ki: “Karanlık görmek isteyene karanlık, aydınlık görmek isteyen aydınlık her zaman vardır.”  Yani olaya nereden baktığınız önemli. Bu konuyu da değerlendirirken olaya nereden baktığınız önemli. Ben objektif bakma taraftarıyım. Bir taraf zaten iklim kriziyle alakalı iklim inkarcısı dediğimiz bir grubunda hipotezlerinde; ‘yapay eti küreselciler dayatıyor, hayvanları beslenmemize engel olmaya çalışıyorlar’ söylemi bir maddedir. Hayranları hayatımızdan çıkartmamız mümkün değil yani bu çok olası bir senaryo değil o zaman ne yapmamız lazım hayvanların metan gazını en aza, en asgari seviyeye indirebilecek çalışmalara destek vermemiz ve bu çalışmalara başlamamız lazım.

"NERGİS BİTKİSİ METAN GAZI ÜRETİMİNİ AZALTIYOR"
 Organik beslenen ve suni beslenen hayvanlarla alakalı yakın zamanda fark ettiğim bir çalışma var. İngiltere’de yapılan çalışmada hayvan özellikle işte inek ve o grup hayvanları beslerken Nergis bitkisiyle beslenmelerinin, Nergis’in içerisinde yer alan bir kimyasal enzim neticesinde hayvanlardaki metan gazı üretimine çok ciddi azalttığı söyleniyor. Biz de bu şekilde hayvanları nergis ile besleyebiliriz ya da farklı üretim teknikleri deneyebiliriz. OCD’ nin de yakın zamanda yönergelerine koyduğu bir kapsam da hayvan refahı hakkında yönergeler var. Hayvansal gıdalar üretilirken, tarımda hayvanlar kullanılırken hayvan refahını asla bir kenara koymamız lazım. Bu konuda keskin çizgileri çizmek lazım.


ATIK YÖNETİMİNE UYMAMANIN CİDDİ CEZAİ MÜEYYİDESİ VAR

Ülkemizde çevre mevzuatlarının birçoğunun temelleri aslında Avrupa Birliği müfredatına dayanıyor. Sanayicilerimizi ilgilendiren konularda ise; iklim kavramları altında sera gazları ile alakalı mevzuatlar var. Sera gazları hava kirliliğiyle alakalı konulardır. Yine sanayicilerimizi ilgilendiren konu: atık su arıtma tesisleri. Arıtma tesislerinin işletilmesi, atık yönetimi konuları var. Yerel üreticilerde atık ciddi bir problem haline geliyor. Çünkü tehlikeli atık bertaraf ve ilgili il dışına bazı lisanslar, tip kodlarını göndermek zorunda kalıyorlar. Nakli bertaraf maliyetleri, fahiş fiyatlar veriyorlar.  Diğer taraftan toprak kirliliği tehlike, bir diğeri tehlikeli atıklarla ilgili de mevzuatlar var. Bizi en çok ilgilendiren mevzu aslında Çevre izin ve lisans yönetmeliği.

Yerelde herhangi bir tesis kuruluş işletme açacak, sanayicinin girdiği kapsamını belirleyebileceği ekleriyle otel işletmecisi olabilir, süt üreticisi olabilir, mermer ocağı olabilir, çevre izin ve lisans yönetmeliğine tüm kuruluşlar tabi. Çevre il müdürlüğü aracılığıyla uygunluk yazısı akabinde geçici faaliyet belgesi ardından da çevre iznini almak zorunda. Kapsam dışı faaliyetler de otellerle ilgili sayı 200 yataklı altındaki oteller kapsam dışı kalıyor. Bir sanayici ya da bir girişimci bir işletme açacaksa çevre izin ve lisans yönetmeliğine bakmalıdır. Bir tesis, bir makine parkuru kurulacaksa çevresel etki değerlendirme yönetmeliğine bakılmalıdır.  Çevre izin ve lisans yönetmeliğindeki konulara binayen tesiste yapacağı konsept üretim kazan ile olacaksa eğer sanayi kaynaklı hava kirliliği kontrolü yönetmeliğine yüksek ihtimalle girecektir. Sanayi kaynaklı hava kirliliği kontrolü yönetmeliği bize baca gazı emisyonlarının ölçülmesiyle ilgili laboratuvarlar aracılığıyla emisyon ölçümlerini şart koşar.
Atık suyla alakalı geldiğimiz zaman belli kapsamlarda belli devirlerde atık su endüstriyel atık su kentsel atıksu üreten tesislerle ilgili arıtma tesisi kurulmasıyla alakalı yönetmelikler vardır. Arıtma tesisi kurmanız yetmez. Arıtma tesisinizin debisi yani arıtmaya aldığınız günlük endüstriyel atık suyla alakalı arıtma tesisinde çalıştırmanız gereken personellerin tebliğleri vardır ve açıkçası bunları yapmadığınız zaman cezai müeyyideler vardır cezalar vardır.

Yani tüm sanayicilerimiz aslında çevre görevlisi, çevre danışmanıyla sanayilerini tesislerini değerlendirmelidir. Zaten İl Müdürlüğü konuda yeterince denetimi de takip mekanizması sağlıyor fakat sanayiciler son anda fark ediyorlar; ‘bunu yapmalıydık’ diyorlar. Ekipmanı aldıkları zaman ekipmanın KW/MW baktıktan sonra bu ekipmanın çevreyle alakalı bir mevzuata takılacağının bir çoğu farkında değil. Hepsi takip edilerek sanayicilerin bu konuda iyi bir destek alması gerekiyor. Kapasite raporlarını oluştururken, kapasite raporunda ekipmanları tam ve düzgün yazmaları gerekiyor. Atık suyla alakalı süt sanayicilerimizin bazı sıkıntıları var işte başka sanayi sektörlerinin sanayi kollarının başka sıkıntıları var geçen gündeme geldi konuşuyoruz yani peyniraltı suları ile alakalı problemler yaşayan sanayicilerimiz var. Çünkü sektörde bir darlık var. Atık geri kazanım tesisleri onlara gelmedikleri zaman sanayicilerimizin atıklar elinde kalıyor. Bu tarz atıklar ile ilgili Kastamonu’da fırsatlar da var ve sanayi de var. Sanayide geri dönüşüm yani atıkların geri değiştirebilecek tesislerin kurulması önemli.”

“5 SENEDE KENDİNİ AMORTİ EDER”

Ilgaz’da kar kalınlığı 30 santimetre! Ilgaz’da kar kalınlığı 30 santimetre!

Amortisman süresi hakkında Savaş; “ROE ismi verilen bir maliyet analizi sürecinden bahsedebiliriz. Bu süreçte ortaya her tesisin farklı bir senaryosu çıkacaktır. Çünkü hammaddeler farklı, atık bertaraf süreleri farklı. Bu süreçteki makinelerin maliyetleri ortalama olarak söylediğimizde 5 senede kendini amorti eder.” Dedi.


“KASTAMONU’DA NEDEN OLMASIN?”

Kastamonu’daki atıkları iyi analiz etmek gerektiğini ifade eden Savaş konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Belediyemizin ve Kastamonu’daki kamu kurumlarının kendine ait depolama yaratacak alanları var fakat önemli olan orası hangi atık hitap ediyor. Mesela sıfır atık çok önemli Kastamonu’da birkaç şirket var; plastik atıkları alabilecek, metal atıkları alabilecek, karton atıklarını alabilecek, kağıt atıklarını alabilecek. Bu sadece atığı bertaraf edip para kazanalım değil de; start-uplar vardır bilirsiniz hep Facebook’tan örnek verirler bir garajdan çıkmıştır 2-3 genç bir arada bunu yaratmıştır. Böyle dünya çapında şirketlerin yaratılmasına gerek yok. Kastamonu için; Anadolu için, ihtiyacı olan atıkların geri dönüşüm geri kazanım süreçlerinde kullanılacak bir laboratuvar kurulabilir. Nişasta bazlı plastikler üretiliyor bu ülkede, Kastamonu’da neden olmasın? Karton sanayi de yine geri kazanım ürünlerinin Kastamonu’da zenginleşmesi bununla ilgili çalışma grupları oluşturulabilir. Yerel yöneticiler bununla ilgili kafa yorabilirler.

"TEHLİKELİ TIBBİ ATIK YÖNETİMİ KASTAMONU'DA GÜZEL İLERLİYOR"
Kastamonu çok zengin bu anlamda bir çevre mühendisi olarak söylüyorum ama Kastamonu’da hava emisyon laboratuvarı yok. Kastamonu belki yasal mevzuata takılabilir ama yarın neden olmasın. Kamu kurum ve kuruluşları sıfır atıkla alakalı süreçleri bence daha iyileştirebilirler. Sıfır atık sürecini daha etkin hale getirebilirler. Tehlikeli tıbbi atık yönetimleri şu an Kastamonu’da çok güzel ilerliyor. Bununla ilgili mesleki anlamda bazı belgelere ihtiyacımız olacak. Özellikle Kastamonu da Çevre Mühendisliği okuyan arkadaşlarımız Üniversite’de var ise eğer ya da Kastamonu’daki çevre mühendisleri arkadaşlarımıza söyleyeyim mevzuatlar üzerinde, özellikle sera gazlarıyla ilgili olan mevzuatlar kimsenin radarında değil, onları incelesinler çok ciddi sektörler oluştu. Karbon ayak izini hesaplayan sürdürülebilirlik akademileri, karbon borsası, karbon ticaret sistemine ayak uydurmak için verilen danışmanlıklar, sera gazlarının raporlaması ve doğrulamasıyla ilgili kuruluşlar şu an Türkiye üzerinde kurulmaya başladı ve şu an sistem işliyor, bunu araştırabilir.

“HER BELEDİYEDE BİR KARBON UZMANI OLACAK”
Şu an herhangi bir meslek kolu yok ama her belediyede bir karbon uzmanı olacak, bu benim gördüğüm bir meslek kolu. Karbon ticaretiyle, karbonla her belediyede bir karbon uzmanı bulunması zorunlu hale gelecek, ben bunu gözlemleyebiliyorum. Uluslararası müktesebata baktığımız zaman karbon dediğiniz kimyasalın daha doğrusu bir bileşiğin ne kadar dünya için odak haline geldiğini görebiliyorum. Çünkü karbondioksit, şu an sera gazlarının bir numarasıdır. Bütün eşdeğer ölçümler raporlamalar karbondioksit üzerinden yapılır. Çevre şehircilik Bakanlığımız isim değişikliği ile Çevre ve İklim değişikliği Bakanlığı olarak güncellendi. İklim değişikliği Daire Başkanlığı da şu an bununla ilgili çok ciddi çalışmalar yapıyorlar onları da tebrik ediyorum.”

Savaş, endüstriyel atık su üreten tesislerin kimyasal oksijen ihtiyacını ölçümlemek zorunda olduğunu ve sınır değerlerin aşılması durumunda çevre kanununa göre yaptırımlar uygulandığını belirtti. Bu durumda atık su arıtma tesisleri kurmanın gerekliliği ortaya çıktığını ve bu yeni maliyet kaleminin işletme maliyetini artıracağını dile getirdi. Bugün 200 olan KOİ sınır değerinin 2025'te 150'ye, 2030'da ise 100'e düşeceğini örnek verdi ve sanayi kaynaklı hava kirliliği kontrolü yönetmeliğinin de benzer şekilde sıkılaştığını ifade etti.

Ayrıca, çevre mevzuatlarının uygun hale getirilmesi için çevre teknolojilerinin kullanılmasının zorunlu olduğunu belirtirken, birçok çevre teknolojisinin yurt dışından ithal edildiğine dikkat çekti. Kastamonu'da faaliyet gösteren bazı sanayi kollarının bu teknolojilere yüksek miktarlarda ödeme yaptığını ve bu durumun yerli sermayenin yurt dışına kaçmasına neden olduğunu ifade etti. Özellikle arıtma teknolojilerine yapılan harcamaların, personel maliyetlerini rahatlıkla karşılayacak düzeyde olduğunu sözlerine ekledi.

“YERLİ TEKNOLOJİLER ÜRETİRKEN SADECE MOBİL CİHAZLARLA İLGİLENMEMEMİZ GEREKİYOR”
Savaş, çevre teknolojileri ve iklim değişikliği ile ilgili olarak Türkiye'deki çeşitli vakıfların gençlere yönelik hibe programları hakkında bilgi verdi. Konuşmasında Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı'nın iklim teknolojileri alanında hibe programı açıkladığını ve gençler için bu programın önemli bir fırsat olduğunu belirtti. Ayrıca özel sektörde Sabancı Vakfı gibi kuruluşların da çevre teknolojilerine yönelik hibe destek programları sunduğunu ifade etti. Artık birçok vakfın çevre teknolojileri ve çevre alanında hibeler sağladığına dikkat çekti ve sözlerine şöyle devam etti:
“Mevzuatlar bizi niçin ilgilendiriyor mevzuatlar bize ne gereklilikler veriyor ve bu gereklilikleri sağlamak için neler yapmak gerek. Her şey güzel ama ekonomi, para, maliyet kalemi bunlar için bizim genç beyinlerimizin yerli teknolojiler üzerinde çalışması lazım. Genç mühendislerimizin yerli teknolojiler üretirken sadece mobil cihazlarla ilgilenmemesi gerekiyor.

Kastamonu’da bu konuda ekonomik fırsatlar var, tanıtım fırsatları var, turizm fırsatları var bir taraftan da istihdam fırsatları var. Yerel yönetimlerde şu an çok daha çevreci sanayi, çevreci daireler oluşmaya başladı Kastamonu İklim Değişikliği Müdürlüğü kuruldu. İklim Değişikliği Müdürlüğü’nün sera gazları ile ilgili birçok çalışma alanı var. Özel şirketleri de ilgilendiren ki artık onlarla daha çok alakadar olacak iklim değişikliği. Çünkü konjonktürel manada bakıldığı zaman sıfır atıklarla alakalı iç dinamikler ve dış dinamikler var.  Biz içerde 3 ayda sıfır atık konusunda bitkisel atık yağlarında çok daha etkin hale gelebiliriz.

“HANE SAHİBİNİN BİTKİSEL ATIK YAĞLARINI LAVABOLARA DÖKMEKTEN VAZGEÇMESİ GEREKİYOR”
Şu an Kastamonu Belediyesi bu konuda çalışmalarını sürdürüyor ama naçizane olarak fikrim hane sahibinin rolü daha büyük. Hane sahibinin bitkisel atık yağlarını artık lavabolara dökmekten vazgeçmesi gerekiyor. Çünkü örnek vereyim bitkisel atık olarak bir bardak bitkisel yağı lavabodan döktüğünüzde sizin için atık bertaraf edilmiş oluyor ama o atık yağ en sonunda arıtma tesisine gidiyor. Tabi bu arıtma tesisine giderken yağ da bileşik anlamında bazı değişiklikler oluyor, arıtma tesisine gittiğinde arıtmada teknik sorunlar haline geliyor. Tesis doğru arıtamıyor, fazla enerji sarfiyatına sebebiyet veriyor, ızgaralar da probleme sebebiyet veriyor, çöktürme havuzlarında dengesizliğe sebebiyet veriyor, kimyasal sarfiyatını artırıyor, artırıyor da arttırıyor. Bir bardak yağ, çok ciddi oranda bir miktarda su kirletiyor.  Bir bardak yağ ya da bir çay bardağı yağ diyerek artık lavabolara dökmekten vazgeçelim. Kastamonu mesela bir fırsat; bunu daha etkin halde yönetebilir. Bazı basit problemler bizler için çok ciddi sorunlara sebebiyet veriyor.

“KASTAMONU ATIK YÖNETİMİ KONUSUNDA ÖNCÜ BİR BELEDİYE OLABİLİR”
Daha etkin toplayabiliriz, bitkisel atıklar ile ekonomik kazanımları elde edebiliriz, BİO yakıtlar elde edebiliriz. Kastamonu atık yönetimi noktasında öncü bir belediye olabilir. İklim değişikliği müdürlüğünü kurduk; İklim değişikliği müdürlüğü’nün yapacağı  paydaş çalışmalar ve kastamonu’ya sunacağı diğer imkanlarla Kastamonu’yu belediyecilik ve yerel yönetim anlamında bir adım ileriye taşıyabilir. Vizyonel bakış açısıyla bakıldığında yarın yerel yönetimlerin sınırlandıracağı bazı mevzuatsal konular öncesinden gelip yatırımlarını yapabilir; geri dönüşüm-geri kazanım tesislerini kurabilir, lisans alabilir.

Aslında siz artık yağ döktüğünüz zaman, aldığınız atık yağ kadar kamuya zarar veriyorsunuz.


“KASTAMONU CİDDİ BİR SINIF ATLADI”
Kastamonu ciddi bir sınıf atladı çünkü artık Kastamonu’da Kastamonu Belediyesi’nin yapmış olduğu bir atık su arıtma tesisi var. Çok güzel bir proje hazırladılar ve bizlere kazandırdılar, gençlere kazandırdılar aslında çünkü yarın bu atık su arıtma tesisi olmasaydı senaryosunu belki bir kısa film çeksek Kastamonu ne hale gelirdi görebilirdik.

İklim krizi bir gerçektir. İklim krizi; gıda krizini, tarımsal anlamda krizleri getirebilir. Pandemi dönemini referans alırsak benzer krizlere maruz kalabiliriz.


“KASTAMONU ÇOK CİDDİ BİR DOLU YAĞIŞI ALACAK”
Meteoroloji anlık hava olayları iken iklim uzun vadede bizden etkileyebilecek bir olgu. Belki Kastamonu 2 sene dolu yağışı görmeyecek ama 10 senelik bir perspektiften bakıldığında Kastamonu mutlaka çok ciddi bir dolu yağışı alacak. Artık iklim krizi bize bunu söylüyor.”


Sinan Savaş, konuşmasını çevre konusunda toplumsal farkındalığı artırmak ve ilham vermek için önemli kitap önerileriyle sonlandırdı. "Sünger Şehir" adlı çocuk kitabını, Seda Öğreti'nin yazdığını belirterek, bu kitabın iklim krizine karşı çocuklara ilham verebileceğini ve ailelerin çocuklarına bu kitabı hediye edebileceğini vurguladı. Kendisi de elimden geldiğince bu kitaba destek vereceğini söyledi.

Bununla birlikte Savaş, "Çevre Diplomasisi ve Türkiye" adlı kitabı da önemle tavsiye etti. Bu kitabın pandemi döneminde başlanan ve Türkiye'nin çevre diplomasisinin uluslararası düzeyde nasıl etkileyebileceğini, müzakerelerde nasıl öne çıkabileceğini ele alan bir derleme olduğunu belirtti. Kitabın editörleri Betül Gökay ve Günay Ertuğrul tarafından hazırlandığını ve özellikle yerel yöneticilerin bu kitabı okumasının gerekliliğine dikkat çekti.

Sinan Savaş, toplumun çevre konusunda bilinçlenmesi ve çevre koruma çabalarının artması için okuma ve araştırmaya yönelik kitap önerileriyle konuşmasını sonlandırdı. Herkesin bu konulara ilgi göstererek çevre bilincini artırması, gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya bırakma sorumluluğunu taşıması gerektiğini vurguladı. (Serkan KEBECİOĞLU)

Editör: Serkan Kebecioğlu